Bir vakte münhasır geldik dünyaya
Avuçlarımız küflü karanlık
Birbirimize en çok beyazı anlatıyoruz
Yüreklere dokunmadan
Susamış gibi yaparak, susamadan
Yenildik, bizi avuçlayan dünyaya
Kahırla suladık başaklarımızı
Kırıldık, dağıldık tane tane
Kaybolduk ücrasında hayatın
Kaçarken içimizden ötekine
En çok kendimizle yorulduk
Aynalarla vurulduk
Unuttuk kendimizi
İçimiz ateş, avuçlarımız kül
Kirlettik ırmağı, kirlettik toprağı
Unuttuk yağmurun dilini
Dağılan bilincimizle kaybolduk
Çağın son vebasında,
Mavi bir cam sayfasında
Vermeyi konuşup duruyoruz
Hiç yerine ulaşmayan
Ulaştır ilahi, ulaştır bizi kendimize
Ulaştır gök perdemize
Tutsun melekler ellerimizden
Secdegaha kapansın alnımız
Dökülsün gözümüzden ahımız
Madeni bir çığlık kopuyor şehirlerde
Cıvıltıları duyulmuyor kuşların
Gök asit yüklü bulutlarla kapalı
Gelincikler küsüyor toprağa
Kuşlar, karıncalar aç
Unuttuk İbrahimce hasleti
Koptuk binlerce yıllık kendimizden
Nankörlüğün bile körlüğüne düştük
Bir parçacık vefa arıyoruz
Güzellikleri hoyratça savuruyoruz
Kaybediyoruz artık dünya cengini
Kaybediyoruz mihrabın göğü anan rengini
Yorulduk ilahi,
Kafeslerde yorulan kuşlar gibi
Kaybettik istikametini ruhun
Kaybettik sabrını Eyyubun
Tevekkül, ha keza... bunaldık,
Düştük dünyanın ardına,
Ardımıza bakmadan
Unuttuk, muhtaç olanı
Unuttuk yetimi, yoksulu, ağlayanı
Kuraklığını yaşıyoruz şefkatin
Yorulduk, sana sığınıyoruz, herşey ters yüz
Alaca boyandık hepimiz
Yokluğun, insanı varlığa...
Varlığın, yokluğa götürdüğü bir çağa misafiriz
Abdurrahman Kırıkçı
Ocak / 2021
Kayıt Tarihi : 16.1.2021 19:54:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Zevkle okudum
Kutlarım
Çok güzeldi
Tebrikler
TÜM YORUMLAR (2)