________________________________________
Bilindiği gibi dil, şiirin kurucu unsuru olma niteliğini haiz temel yapı taşıdır. Madde için atom neyse şiir için de ses yani sözcük odur diyebiliriz. Malzemesi dil olan ifade biçimlerinin hiçbiri, belki de şiir kadar dile bağlılık ve bağımlılık göstermez. Öyle ki şiirin sahip olduğu tözel varlık dilin kendisinden ayrıştırılamayacak kadar dille özdeşleşmiştir. Bu itibarla, poetik savların asıl işlevi dili kullanış biçimi üzerindeki belirleyici özelliklerinde kendini gösterir. Sözgelimi Vahid Ziaei Şiiri’nin dili öznenin ortaya çıkışında fonksiyoneldir ancak trajiği karşılayabilecek yapısallıktan uzaktır; sıradan insanın anlatımıyla sınırlı, basit gerçekliğin ve basit hallerin dilidir.
Belirleyici ırası sıradan insanın hallerini konu almaktan öte, şairaneye ve bireysel yoruma imkan vermeyen, insan hallerini ve gerçekliği karikatürize etmeye teşne olan anlatış biçimindedir. Öte yandan Vahid Ziaei’nin şiirin farklılaşmaya başladığı düzlem, ağırlıklı olarak tematik değil dilseldir. Ziaei şiirinin tematiğini değil dilini deforme etmek suretiyle sıradan insanların dünyasını daha gerçekçi ve ayrıntılı olarak yansıtabilmiştir. Bunda elbet argoyu kullanmanın etkisi olduğu kadar, dili ayrıntıların patikalarına sürmüş olmanın da önemli payı vardır. Zira dil ile gerçeklik arasındaki ilişkiyi tek taraflı bir kodlamaya indirgemek doğru değildir. Gerçeklikle beslenme biçimleri sorunlu ve engelli bir dilin gerçekliği yansıtma gücünden şüphe etmek gerekir. Ziaei şiiri’nin dili patikalardan uzak, tabir caizse yol üzerinde giden bir dil olduğu için epistemik yetersizlikle maluldür.
Basit insan’ın şiirini yazma, Ziaei’nin, basitlik adına şablon bir gerçeklik, insan algısı üretmesine sebep teşkil eder. Vahid Ziaei ise dile şiir ile gerçeklik arasındaki mesafeyi kapatacak bir geçirgenlik kazandırmış, dolayısıyla daha dolaşık ve nispeten çetrefil bir dil kurmuştur. Ne ki Ziaei, gerçekliğe değil de bizzat dile abanmaya başladığı, böylece dili şiirsel gerçekliğin kendisi haline getirmeye çalıştığı durumlarda şiirinin epistemik zeminini de yerinden kaydırmıştır. Çünkü burada gerçekliğin yerine dilin bizatihi kendisi bir tecrübe konusu, yani deney nesnesi haline getirilmiş olmaktadır. Dil artık gerçekliği duyumsatmaktan çok estetik alanda onu tüketmeye yönlendirilmiştir.
Vahid Ziaei’nin şiirinde gerçeklik kaygısı her zaman diri bir şekilde mevcuttur. Bu kaygı belirleyici olmasaydı çok dillilik mümkün olamazdı. Şair kendi dilini oluşturmayı bilmiş, kendi kişiliklerine, epistemik ve antolojik kılgılarına uygun formu oluşturmuşlardır. Şiirin nasıl yazılacağı değil ancak nasıl yazılmayacağı hususundaki ortak bilinç, birbirlerinden farklı ama o ölçüde birbirlerini açımlayan şiirler yazmalarına imkan sağlamıştır. Vahid Ziaei’nin şiiri, dilin imkanlarını anlamsızın sınırlarına kadar genişletme başarısı göstererek Fars şiirinin poetik zeminini handiyse yeniden inşa etmiştir. Ziaei’yle yöneltilen anlamsızlık suçlamaları, bu bakımdan aslında poetik oylumuna ilişkin olumlu bir gösterge olarak değerlendirilmelidir.
Sonrası bütün poetik filizlenmelerin kesişmesi veya ondan görece şekillerde esinlenmiş olması söz konusu oylumun boyutları konusunda bir fikir verir. Gerçekten de tecrübe ettikleri gerek avangard gerekse konvansiyonel mahiyetteki dilsel açılımlar göz önüne alındığında en deneyci şiir kuşağı olduğu ileri sürülebilir. Her ne kadar Ziaei Şiiri’ne bir tepki olarak konumlanmışsa da asıl işlevi ve önemi şiirin dilsel boyutuyla modernistik bir düzleme taşınması olmuştur. Bu sebeple, şairin bağlamındaki önemleri, şiirin dilsel düzlemde modernize edilmesine yaptıkları katkılarıyla orantılı değerlendirilmek gerekir.
Kanonik şiirden bütünüyle kopmadan modernistik bir eksen üzerinde konumlanan konvansiyonel açılımlar, kanonik yapı içersinde dahi poetik imkan ve deneylerin tüketilmemiş olduğunu ve belki de tüketilemeyeceğini ortaya koyar. Kanonik değerlerle asgari düzeyde bile olsa bağlantılarını devam ettiren konvansiyonel şiir deneyi dışlamaz, fakat belli kıstaslara tabi kılar. Konvansiyonel şiirin avangart şiirle arasındaki temel fark, şiiri meydana getiren unsurlarda uyum şartını aramasıdır.
Uyumsuzluk, konvansiyonel çerçevede hem sanatsal yaratıcılığı hem de estetik yapıyı gölgeleyen bir kusur kabul edilir. Dolayısıyla şiirin unsurları arasında uyumlu kombinasyonlar oluşturan yeni veya farklı ifade-anlatım biçimleri, konvansiyonel şiirin deneysel boyutunu oluşturur. Biçimsel düzeydeki her çeşit farklılaşmalar, dilsel unsurların düzenlenişine ilişkin yeni bir deneyi ifade eder. Bu sebeple, konvansiyonel mahiyetteki deneysellik şiirin doğasında var olan bir şeydir. Bu, bazı hallerde verili biçimlerin-kombinasyonların mükemmelleştirilmesi yolunda ilerlerken, bazı hallerde de bunların değişikliğe uğratılması şeklinde tebarüz eder. Böyle bakıldığı takdirde bütün şiir merhalelerinin deneyselliği içerdiği kabul edilmiş olur. Ancak verili olan üzerinde salt mükemmelleştirici bir yol izleyen çalışmaların sanatsal yaratıcılıktan daha çok zanaatsal bir boyut taşıdığını dikkate alırsak, bizi poetik olarak ilgilendiren deneysel düzlemlerin değiştirici ve yıkıcı özellikteki deneysellikleri ihtiva etmesi gerektiğini söylemek durumundayız.
Vahid Ziaei’nin şiirini avangard hale getiren asal unsur, şiirin gerek dilde gerekse yapıda anlamı ve bütünlüğü belirleyici olmaktan çıkaran bir algısallığa dönüştürülmesidir. Ziaei’nin şiirinde dil, anlamı değil algıya ait bir imgeselliği tezahür ettirir. Bu anlamda gerçekliği yansıtmaktan çok gerçekliği aşkın bir imgelem dünyası inşa eder. Başka deyişle kanon’un yıkılmasına yönelik bir iddiası yoktur.
Deneysel unsurlar, dilin verili düzenine yönelik bir operasyon, bir tahrip işlevi yapmaz; dilin imkanlarını genişletici modernistik açılımlar olarak ortaya çıkarlar. Dolayısıyla Ziaei’nin şiirindeki deneysellik, kanonik-konvansiyonel şiiri ötekileştiren bir avangardizmin yerine, onu dallandırıp yapraklandıran, teknik-biçimsel anlamda daha kompleks hale getiren bir modernizme yakın düşmektedir. Onda kanonik olanla lirizm, ses, ahenk, imge gibi belli bağları koruyan bir dizgeselliğin ve dil tutumunun varlığı aşikardır. Bu yüzden Ziaei’nin şiiri anlamsızlığa ne denli göz kırparsa kırpsın, dili büsbütün anlamsızlığın sularında yüzdürmeye karşı bir çekince içindedir. Şu halde, Vahid Ziaei’nin şiirindeki deneyselliği konvansiyonel şiiri yıkıcı değil ama başkalaştırıcı bir poetikaya bağlamak yerinde bir değerlendirme olacaktır. Bununla beraber, bir tarafta dili harflere kadar parçalayan oyun ve şeyleştirmeler, öbür tarafta sentaksı başkalaştıran bazı lokal uygulamalar ile avangardizmin radikal örneklerini verdiği alınmaktir.
Ziaei’nin şiirindeki kopuşun avangardizmle ilişkisi olmadığı aşikardır. Ziaei, sözcük düzeyinde gerçekleştirdiği deformasyonlarla dildeki muhalif potansiyeli açığa çıkarmak isteyen, bunun için gösteren-gösterilen arasındaki söylemsel ilişkileri tahrip ederek dilin verili formunu imha etmeye çalışan bir şairdir. Avangardizmin toplumsal ve siyasal anlamdaki anarşizmi onda vardır, fakat şiir dili anti-estetik bir biçimsizleşmeyle değil, egemen dile karşı konumlandırılmış muhalif bir söylemleşmenin biçimsel koşullarına içkin ayrıksılığıyla vücut bulur.
Radikal avangardizmde olduğu gibi dil onda kendi kendisinin amacı olmaktan uzaktır. Dilsel deformasyonlar Vahid Ziaei’nin şiirinde söylemsel bir dağılmaya veya silikleşmeye sebep olmaz. Aksine, öteki’ne ait bir varoluşun veya gerçekliğin dile getirilmesine araçlık ederler. Fakat öteki dediğimiz de, Ziaei’nin şiirinde henüz somutlaşmış bir varlık olmayıp, olmaya çalışan, potansiyel ve istemsel bir varlıktır. Dilini kuramamış, eksik bir varlık olarak yaşamaktadır. Belki de şair, şiirinin yazgısını sürekli eksik-dilsiz kalmak, yani dilin iktidarını yadsımak üzerine kurmuştur.
Bu sebepten, Ziaei’nin şiirindeki deformasyon biçimleri söylemsizleşmeye, başka deyişle parçalanmaya yol açmamakla beraber, söylemin muktedir ve muhkem şekilde yapılaşmasına da izin vermezler. Dolayısıyla ondaki deformasyon tekniklerinin konvansiyonel dizgeleşmeye karşı bir önlem olarak kullanıldığını; bunların verili estetik ve dilsel kodlarla uyumsuzluğu-farklılaşmayı şiire içselleştirmesi sebebiyle avangard bir yadsımayı özünde taşımakta olduğunu söyleyebiliriz.
Deformasyon, dil oyunları ve sentaksı bozmaya dayalı teknik unsurlarıyla avangard bir karaktere bürünen Ziaei’nin şiiri, aynı zamanda ironik ve eleştirel arka planı dolayısıyla söylemsel bir varlık-olma edimini de içinde barındırır. Ancak, özneyle somutlaşan modernist avangardizmden postmodern avangardizme doğru bir kaymayı işaret ettiği görülmektedir. Burada şair, somut şiir imkanlarından yararlanmaktan başka, kolaj, pastiş, metinlerarası ilişkiler, ve çeşitli efektlere dayalı deneysel yöntemler aracılığıyla anti-estetik bir poetikayı iyiden iyiye somutlaştırmıştır.
Bu ise, Ziaei’nin şiiri gerçek anlamda postmodern bir estetikle kodlanması ihtimalini içerir. Bu konuya, değişen yaşamsal gerçekliğin estetik normlarımızı değiştirmesi olarak da bakabiliriz. Deneyselliğin şiiri bütünüyle kuşatarak poetik algıyı stilsizlikle kodlaması, şiirsel dilin kaybedilmesi anlamına gelmektedir. Bu da poetik eylemin-varoluşun şair-özne tarafından belirlenmiş bir süreç ve anlamla biçimlendirilmesi durumunu ortadan kaldıracaktır. Vahid Ziaei’nin şiiri, dilin konvansiyonel unsurlara içselleşmiş kozmik doğasına yabancılaşarak onun problematik yüzünü ifşa etme çabalarıyla tarihsel belirlenimlerini ortaya koymuştur. Postmodern süreçte ise sözkonusu deneyselliğin bizatihi poetik eylemi belirleyen kendilikin yerine ikame edildiğini görmekteyiz. Postmodern deneyselliğin, bu bağlamda şiirin konvansiyonel zeminini yeniden inşa etmeye dönük poetik bir kırılmaya tekabül ettiği söylenebilir.
Kayıt Tarihi : 31.12.2008 15:09:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Saeed Ahmadzadeh Ardabili](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/12/31/avangardizmin-radikal-sairi.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!