Ezgileri yayılır kopuzun, sazın, tarın…
Dökülür hatıralar rüzgârla yaprak yaprak.
Yeleleri uçuşur dörtnal koşan atların,
Aygırlar bozkırlarda koşar sudan çıkarak.
Nal sesleri duyulur dombranın tellerinde,
Adeta, rahvan, tırıs, kenter yürüyen atlar…
Görünür, kahramanlar atların üzerinde,
Yaklaşırken ufuktan yağmur yüklü bulutlar.
Bozkırda öbek öbek o bembeyaz çadırlar,
Kolunda kartalıyla bir avcı at üstünde…
Doludizgin atlarla yarışır bahadırlar,
Coşku neşe bulurlar kımızda, -at sütünde.-
***
Atlarıyla geçtiler Oğuz Han’ın erleri,
Güneş bayrak, gökyüzü çadır oldu onlara.
Aşıyorken denizi, dağları, nehirleri,
Ellerinde kargılar benzerdi ormanlara.
O yiğitler atlarla takip edip güneşi
En ulu tepelere bulutlara dek çıkar.
Gök gürültüsü gibi atlıların inişi,
Parıldar kılıçları ve yıldırımlar çakar.
Konaklayınca bir gün Buzdağ’ın eteğinde
Oğuz Kağan’ın atı dağa kaçar kaybolur.
Gidip o atı bulur bir yiğit dokuz günde;
Üstü başı apaktır, Karluk adını alır.
***
Manasçı anlatırken o muhteşem eseri
Sanki fırtına kopar ve boz ev sallanırdı.
Adeta duyulurdu atların nal sesleri,
Savaşın tüm şiddeti gözlerde canlanırdı.
Er Manas’ın bindiği emsalsiz at Ak Kula
Hiçbir at yetişemez, hep en önde gitmişti.
Öyle marifetli ki sığmaz mantığa akla,
Manas dirilsin diye o da dua etmişti.
Bir kuş gibi geçtiler gece gündüz yürüyüp,
Kudurmuş ırmaklardan, göğü delen dağlardan…
Tayburul adlı atı Er Manas’a götürüp
Kurtuldular, yıldızlar kadar çok yağılardan.
***
Bir efsane Altay’ın kanatlı atı Tulpar…
Demirdağ’a giderler çocuklar taya binip…
Atın bacaklarını Tanrı kılıçtan yapar,
Ve dönerler geriye azgın boğayı yenip…
***
Kültigin Bayırkunun ak aygırına biner.
-Bilge Kağan ile o, İlteriş’in oğludur.-
“Atı olmayanların adı da olmaz” derler,
“Gökyüzünde ay neyse er için de at odur.”
At kişnemeleriyle yankılanır tepeler
İlerlerken atlılar her engeli devirip…
Atının kuyruğunu bağlar savaşta alpler,
Geri dönüp ok atar at üstünde yay gerip.
***
Göğsü kaba dağlara gün ışığı değende,
Salkım salkım eserken bozkırda tan yelleri,
Dedem Korkut atında kopuzuyla en önde;
Ve Oğuz’un bedevi şahbaz atlı erleri…
At demez Bamsı Beyrek, Boz Aygır’a kardeş der.
Yelesi ipek gibi, alnı benzer meydana.
Kulağını, gözünü, her yanını metheder,
Yoldaş dediği atı yoldaştan da yeğ ona.
***
Efsanevidir Battal Gazi’nin atı Aşkar,
Ölümsüz bir attı o abı hayattan içmiş…
Hem düzde, hem bayırda, hem su üstünde koşar,
Rivayet edilir ki kale burcuna uçmuş…
***
Cılız at eğitildi karanlık bir ahırda,
Dışarı çıktığında güçlü bir at olmuştu.
Yeri göğü inletir, kişnerdi şahlanır da,
Köroğlu’nun sırdaşı meşhur Kırat olmuştu.
Kırat azgın sellerden bile yüzerek çıkar,
İnişte ceylan gibi, yokuşta ise keklik…
Kaçtığında kurtulur, kovalarsa yakalar.
Yeleleri kız saçı gibi ve başı hep dik…
Sanki kanatlanırdı Köroğlu deh deyince,
Ayak vurduğu yerde koca çukur açardı.
Köpükleri yukarı savrulur kişneyince,
Hiçbir engel tanımaz rüzgâr gibi uçardı.
***
Divan şairi Nefi yazdığı rahşiyede
Ne de güzel metheder padişah atlarını.
“Her bir atın farklıdır özelliği” diye de
Tanıtır birer birer söyleyip adlarını.
Badı Saba yanında rüzgâr yavaş kalırdı,
Kendi gölgesi bile yetişemezdi ona.
Tayyar’sa Hüma kuşu gibi kanatlanırdı.
Kıl üstünde yürümek zor değildi Mercan’a.
Koşarken yeri göğü sallar Dağlar Delisi,
Perçemi misk kokusu saçıyordu etrafa.
Saçlı Doru bir ateş, duman gibi yelesi…
Sıçradığında Evren adeta bir ejderha…
Nefi birçok başka at isimleri de verir,
Yedi derya geçseler ayakları ıslanmaz.
Atların takımları mücevherle süslenir,
Sultana layık onlar benzerleri bulunmaz.
***
Keklikler ötüşürken kekik biten dağlarda
Yörüklerin yükünü taşır atlar develer.
Söyler türkülerini dizine saz alır da,
Dadaloğlu bir atı bir de güzeli sever.
Gözlerinde tüterdi dağ, tepe, yayla, ırmak…
Düz ova hapis gibi Avşar’a dar olmuştu.
Zor gelmişti dağlardan, yaylalardan ayrılmak;
At vermek iskânlıktan daha da zor olmuştu.
***
Bey Böyrek’i Benliboz yedi yıl beklemişti.
Alpamış’ı zindandan kurtarmıştı Bayçibar.
-Kuyruğu ile onu yukarıya çekmişti.-
Atların dostluğuna daha birçok örnek var.
Manas’ın mezarında ağladı sadık atı…
Ve Köroğlu ölünce Kırat’ın tuttuğu yas…
Sarıala taşıdı ölünce Almambet’i…
Vefaları meşhurdur atların, unutulmaz.
***
Savaşa giden atlar kuyrukları düğümlü…
Eyeri, üzengisi, dizginleri takılır.
Şu dünyada atlar da yiğitler de ölümlü,
At ölür meydan kalır yiğit ölür şan kalır.
Rüzgârla yaprak yaprak dökülür hatıralar,
Kopuzun, sazın, tarın nağmeleri yayılır.
Gözümüzün önünden geçer hayal atlılar,
Dombranın tellerinde nal sesleri duyulur.
Kayıt Tarihi : 19.4.2024 12:10:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!