Pompalı gazocağı gördünüz mü hiç
Gazocağı iğnesi, filit makinesi
Kömür ütüsüyle ütü yaptınız mı
Korlaşmış mazgallardan kızıl kıvılcımlar
Uçar üstüne ak tülbentlerin
Kırkmerdivenlerden tırmandınız mı
Hayatın yokuşuna
Ermeni klisesinden bozma ilkokullarda
45 lilerin en küçük olduğu sınıflarda
Matilda, Mazalto isimli Sefardik yahudilerle
Kankardeş olduktan sonra
Ev yolunda
Horozlu şeker yediniz mi
Yavru sokak kedileri doldurup okul çantanıza
Eve korukuyla sızdınız mı arka kapıdan
Hıdrellez günü ateşten atlayıp
Tebeşir evler çizdiniz mi kaldırımlara
Delikli yüz paralar koyup tebeşir eviçlerine
Niyetler tuttunuz mu
Anababa hırgüründen usanıp
Öfkenizi sulara vererek körfezde
Yunuslarla yarıştınız mı
Kendinizden büyük oğlanlarla Fuar’ın
Lozan kapısından Montrö’ye elele
Palmiyeli yoldan yürek ağızda
Utangaç adımlarla yürüdünüz mü
Özel’in ışıyan güzelliğine şaşarak
Halil Rifat Paşa’da
Refik Durbaş’la aynı köprü başında
Özkan Mert’le gölgesinde Saat Kulesinin
Şiiri kafaya koydunuz mu
Ufuklara bakıp, ak bir yelkenli olsam ah be ah
Marsilya bandıralı bir şilep ah be ah
Bir gitsem gidebilsem o güzelim uzaklara
Diyerek masmavi kahroldunuz mu
Sanat tarihi dersinde
Rokoko mimarisinde
Gömülüp arka sıraya
Bir kaşık suda boğmak geçti mi içinizden
Küçük kentin insanlarını
Gece trenlerine atlayıp “okumak üzere”
Büyük kente doğru
yararken karanlığı lokomotif
Süzülürken vagonunuz gelincik tarlalarından
İzmir’i bir daha görememe ihtimalini
İşitememe ihtimalini bir daha
“ Çökertmeden çıktık ta Halilim” türküsünü
Ciddiyetle düşündünüz mü
İstabul’un evrenselliğine, büyüsüne inat
Taşralı ilişkilere koyuldunuz mu
Anlamadığınız herşeye tepki
militan oldunuz mu
Deniz, Sinan, Ulaş adlı
çocuklar doğurdunuz mu
Birgün herşeyi çapraşık bularak
Zembereği kırık bir saat gibi durup
Herşey oluruna varıncaya kadar uyusam
Acaba bir quartz gibi uyanabilir miyim
Birgün baş avuçlar içinde
bunu ve başka tuhaf şeyleri
Ve evrenin son saniyesini dehşetli merak edip
Fena halde yoruldunuz mu
O halde siz de bizim kuşaktansınız
1986 Vaşington
Hale KorayKayıt Tarihi : 24.4.2009 21:58:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Akıllı olun
Sen hiç yalın ayak
dolaştın mı sokaklarda?
Eğilip su içtin mi,
dağdan akan derelerden?
Sen hiç okuldan kaçıpta,
balık tuttun mu?
Odun yakıp ta tenekede,
midye pişirdin mi?
Sen hiç daldan düştün mü,
erik toplarken! ?
Sahi sen kuzu kulağı,
ısırgan otu nedir bilir misin?
Sen hiç siyah
derby lastik çizme giydin mi?
Çelik çomak oynar mısın,
topacı bildin mi?
Sen hiç patlangoçla
çitlenbik attın mı?
Sen hiç ne bileyim
aç karnına yattın mı?
Domates,elma,biber,
kavun karpuz sattın mı?
Sen hiç ekmeğin arasına
tuzla kekik ektin mi?
Top oynarken düşüpte
ara sıra sektin mi?
Sen bilir misin tel dolabı
kilimle gramofonu?
Af buyur,
sen hiç leğen de
yıkandın mı?
Kuru ekmek yerken
boğulup tıkandın mı?
Sen hiç üç kardeş bir yatakta
yerde yattın mı?
Şu kısacık hayatında
binbir acı tatın mı?
Kar yağdımı üstüne
camı kırık evlerde?
Neyse...
Biz çok sonra tanıdık
buzlu dolabı.
yirmi yaştan sonra
ancak tattık
koka kolayı.
Biz giymedik lakostu
benettonu,vakkoyu.
Hiç görmedik kinetiksi
adidası nike yi.
Bilemeyiz ananası
bananayı kiviyi.
Televizyonda duyduk
avokadonun adını
hâlâ daha bilmeyiz
buzlu çayın tadını.
Ağalar!
Biz yaşamadık sizin gibi
Hamdedin.
Allah vermiş
yiyip içip
şükredin...
(Birol baba 1994)
Birol Hepgüler. Varlık doyumsuzluk getirdi, bilgi çağı mutsuzlluk. Bize sorsalar biz onlara sorsalar onlar daha mutlu. Çok güzel bir şiir okudum kaleminizden , maziyi hatırlatan. Saygılar.
Birol Hepgüler.
TÜM YORUMLAR (3)