Yanacaksa bu ateş, önce rüyalarını anlatacaksın bana
Gönlünün uzanacağı en kolay yer sevdadır, uzansana
Yüreğin iyi bildiğim bir cennet, diğerini sakın anlatma
Bu acılar ırmağında yağmurlu bir orman var atlasımda.
Düşlerini ve arzularını üzerine örttüğün bembeyaz bir yorgan altındaydım seninle dün gece. Karanlığıma çivilenen bakışlarınla beni seyrettin sessizce. Dudakların titrek, ellerin korkak, bedenin hoyrattı. Dereler seni taşıdı sonra sabırsız inleyişlerle. Saatlerce sevişmiş, günlerce yılların hüznünü çıkarmıştık birbirimizden. Şafak kaç kez sökmüştü, saatler kaç kez dönmüştü bakmadık. Biz, birbirimizi okşarken, hiç ama, hiç ağlamadık.
Avuçlarının üşümüşlüğünü dudaklarıma sürüp yıldızlara yükselmek dilediğim tek şölendir tanrıdan. Kıvır kıvır saçlarının bütün dehlizlerinde teninin öldüren kokusunu ruhuma dolayarak sallanmaktır ay süzmesi gözlerinde yitmek. Biliyoruz ki su damlası, bu mevsim göçü buluşturdu bizi sonsuz bir menzilde. Ruhumuzdaki müziklerle buluşuruz bir gün sevdanın aşk mahzeninde. İçkimiz hasret, azığımız tutkuyla sararız birbirimizi günün en kırmızı yansıdığı bir saatinde.
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.