Akıyor herşey belleğin içinden, bir mucizenin hikayesi çözülemeyen
Engin denizler, ufku yırtan genişlik, akıl açıyor hayatın perdesini
Işığın renklerin senfonisi, dönüş rüzgardan fırtınaya beyazdan siyaha
Denizin içindeki hayat, gökyüzünde süzülen kuşlar, sarp dağlar
Derin vadiler boyu akan nehirler, yoktunuz akıldan önce
Ateşin külleri savrulurken gökyüzüne yoktuk akıldan önce.
Güneş şafağı okşayarak doğuyor ve ötelerden bir ses işliyor sabaha
Uyanıyor yolcular, miskinliğinde sarhoşluğun
Anneler açıyor perdeleri, ışık eziyor hırpalıyor tuzlu tenimizi
Değişim özünde hayatın,bitmeyen şekiller yolda ,kılcal inceliğinde
İzle beni çocuk, gölgelerin kralı bu dünyayı yüklendi
Çok gizemli ve korunaklı bir şato çünkü onu göremiyoruz
zirvede yalnız tanımlanamayan
İşte böyle bir şey onu öldüremiyoruz diriltemiyoruz
o durmadan gezinirken doğamızda
Işığın büyüsü ve ateşin gücü ve o eşsiz yıldırımlar korkunç patlamalar…
Yırtılan yıllar ve yanan zaman
Yeryüzünün talihsiz toprakları, siyahi köleler ve asrın hilekarları…
Böyle başladı kutsal pusu;
Çakalların öyküsü, ceylanları kıstırdı kendi özyurtlarında.
Milyonlarca insanı esir aldı beyaz adam.
Oku dedi, inan dedi dini olmayan toprakları kendi Tanrısıyla avladı.
Barbar kavimlerin modern torunları, yeryüzünün en büyük hırsızlığına ortak ettiler Tanrılarını.
Sevgi içinde kalan insanlık, mavi gök ve güneş, yitik pencereler
Geri gelin,
Yollarında yürüdüğümüz şehirler, hırçın dağlar ve kızgın yıldırımlar…
Öfkenin adı ,büyük kavgalar çakallar ve kurtlar…
Toprağı yırtan tohum, yalnızlığında boğulan adam, unutulmuş düşler…
Geri gelin,
Yaşamayı öğret bana, ölmeden önce, gençliğin ateşiyle tazelenelim böylece
Uçucu yıllar dolsun taşsın hayatımda, sen beni severken, sisli alevin parlaklığında
Ve doğan güneş şahit olsun aşkımıza, biz gölgelere ışık saçalım duyulsun diye sevdamız…
Artık seni kurtaracak bir bağ kalmadı adalet çökmüş gözlerin gerçekliği ararken
Kurtlar ulurken battı güneşin savaştın büyük fırtınayla ama kaybettin
Oysa parlayan ışıktın kazanırken
Yaşam seni ansızın düşürdü şeytanın yalanıyla hakikat buhar oldu avuçlarının arasında
Sarsılmaz ruh kırıldı tehdit altındasın tüm kalelerin baskın yedi
Tüm zaferlerin yaktığın çılgın ateşler özgürlüğün kül oldu
Şafakla uyanıyor mevsimin renkleri, az önce bir yağmurun tatlı kokusuyla
Ve ateşin sesi ufuktan hafifçe yükseliyor; seni düşünürken, sıyrılırken karanlığın içinden
Sen açtın paslı yüreğimi, baharı getirdin yalnızlığında boğulduğum ışıktan şehrime
Şimdi yaşama vaktidir ey yürek yol al maviliğin içindeki gizemli dehlize…
Eğer perdeleri yırtarsan gökyüzünü aşabilirsin savaş böyle başlar dostum.
Bir zamanlar bildiğin o kurşun sesleri yakalarsın.
Görürsün; gecenin içinde süzülüşünü camdan nehrin.
Söğütün sallanışı, rüzgarda beklerken çelikten ışığı
Sabahı işitirsin uyanışında bir tomurcuğun ve havada asılı kuşlar.
Kaosun krallığı yüzyılları sarsan büyük savaşlar
Korku ve gözyaşı zafer ve kan
Mekanın tarihin hazin yıkılışı durmadan üstüste binişi
Geçmişten günümüze akan nehrin etten ve kandan köprüsü artık dur yeter!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!