Kalabalık bir aile… Çocuk henüz kelimeleri yarım dille konuşuyor ve bütün aile onun bu sevimli haline ilgi gösteriyor kucaktan kucağa dolaşıyordu.
O yokluk yıllarında toplumun büyük çoğunluğu tarımla uğraşıyor, ticaret bir yana ürettikleri ürünleri daha çoğu hayatlarını idame ettirebilmek için yetiştiriyorlardı, herkesin evinde yetiştirdiği hayvanları vardı. Et süt ve yumurtayı da kendileri üretiyordu.
Hiç kimsenin giydiği elbise ayakkabı veya ceketinin özel bir yeri yoktu. Ayakkabıların delik, pantolonun yamalı olması kimseyi rahatsız etmiyor, incitmiyordu.
İnsanın doğasında olan oyun oynamak için oyuncak dahi yoktu, çocuklar kendi becerileriyle bazı oyuncaklar yapıyor, kendi kurdukları oyunları oynuyorlardı.
Ancak kendi etrafını aydınlatabilen kandil veya gaz lambalarının alanı dışında her yer karanlık, şehir aydınlatmaları yok hatta ay ışığı yoksa gökyüzü dahi karanlığa bürünüyordu.
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta