Kalabalık bir aile… Çocuk henüz kelimeleri yarım dille konuşuyor ve bütün aile onun bu sevimli haline ilgi gösteriyor kucaktan kucağa dolaşıyordu.
O yokluk yıllarında toplumun büyük çoğunluğu tarımla uğraşıyor, ticaret bir yana ürettikleri ürünleri daha çoğu hayatlarını idame ettirebilmek için yetiştiriyorlardı, herkesin evinde yetiştirdiği hayvanları vardı. Et süt ve yumurtayı da kendileri üretiyordu.
Hiç kimsenin giydiği elbise ayakkabı veya ceketinin özel bir yeri yoktu. Ayakkabıların delik, pantolonun yamalı olması kimseyi rahatsız etmiyor, incitmiyordu.
İnsanın doğasında olan oyun oynamak için oyuncak dahi yoktu, çocuklar kendi becerileriyle bazı oyuncaklar yapıyor, kendi kurdukları oyunları oynuyorlardı.
Ancak kendi etrafını aydınlatabilen kandil veya gaz lambalarının alanı dışında her yer karanlık, şehir aydınlatmaları yok hatta ay ışığı yoksa gökyüzü dahi karanlığa bürünüyordu.
O karanlıkta çocuk otların arasında ne olduğunu anlayamadığı parlayan bir ışık gördü. Bu ışığın bir böcekle gezdiğini fark etti.
Çocuk merakla annesine o ışığın ne olduğunu sordu. Anne bunu izah etmenin ne kadar güç olacağını bildiği için bu böcekler lambalarını yanında taşır demek zorunda kaldı.
Çocuk sivrisineklerden muzdarip olduğu için böceklerden korkuyor ama ateş böceğinin karanlıktaki pırıltısı onun dünyasını adeta aydınlatıyor, onu ziyadesiyle mutlu ediyordu.
Yaz aylarında ortaya çıkan ateş böcekleri o kadar güzeldi ki büyüklerin dahi ilgisini çekiyor, büyükler dahi bu böceği seviyordu.
Kurduğu hayaller çocukça, onun için yaşadığı dünya gördüğü ufuklar arasında dünyası küçük fakat hayalleri büyüktü, onun dünyası sevgi dolu mutluluk doluydu.
Çocuk büyüyor ve etrafında olan bitenleri artık daha iyi anlıyordu. Bir sonraki yaz yine ateş böceğini göreceğini biliyordu.
Yedi yaşına geldiğinde babası elinden tutup onu okula götürdü. Çarşıdan aldıkları önlüğü giyince aslında hayatında bir şeylerin değiştiğini fark etmişti.
Artık okul hayatıyla birlikte aile dışında kendi yaşında arkadaşlarıyla da birlikte oluyor, oynuyor, onlara birçok şeyi paylaşıyordu.
Aslında farkına varmadan her geçen gün onun hayatında bir şeyler değişiyor ve hayat her gün omuzlarına az az yük atıyordu.
Okulla birlikte küçük yaşta çalışmaya başlayan çocuk hayatın yorgunluğunla tanışmıştı.
Okulun sona ermesiyle çalışma hayatına tam olarak başlayan çocuk oyuna hasret kalmış hatta çok sevdiği ateş böceklerini dahi göremeden uyuyup kalıyordu.
Geçen yıllar hayatı daha iyi anlamasını sağlamış, bir yandan da geçen zaman hayatındaki bazı şeyleri ondan koparıp alıyordu.
Babası soğuk bir kış gününde eve hasta bir şekilde dönmüştü. Yokluk içinde yaşayan aile ilk anda doktora gitmeye parası olmadığı için çeşitli bitkilerle ve halkın bildiği ilaçlarla tedavi etmeye çalışmışlar fakat baba tedavi olmadığı gibi durumu ağırlaşıyordu.
Gece iyice ağırlaşan babaya gelen doktorun müdahalesi dahi fayda etmemiş, baba hayatını kaybetmişti.
Küçük yaşta babasını kaybeden çocuk gecenin karanlığında çöküp kaldığı yerde otların içinde parlayan ışığıyla ateş böceğini görür.
Bir an yaşadığı acıyla birlikte ateş böceğinin parlayan ışığı onu mutlu etse de o an oraya koşup gelen kedi ateş böceğini yakalar kedinin ağzında sönen ateş böceğiyle çocuğun çocukluk hayalleri mutluluğu da adeta sönmüştür.
Kayıt Tarihi : 10.3.2013 01:10:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!