Karacaoğlan; 17. Yüzyılda Orta Anadolu ve Toroslarda, özellikle Gâvur Dağları yöresinde yaşamış, Türk Halk Edebiyatı’nın en önemli temsilcisi ve ekolüdür. Türk Halk Şiir’inin köklü bir damarı, rengi, tadı, güzelliğidir. Türkçe sevgisi ve anadil bilinci yüksek, halkçı bir eğitimci, Anadolu ereni ve aydınlanmacısı olan ünlü bir halk ozanıdır. Türküleriyle halkın gönlünde taht kurmuş, yüreği yanık bir halk adamıdır.
Karacaoğlan bir türküsünde halka şöyle seslenmektedir:
“Koyun meler, kuzu meler/Sular hendeğine dolar
Ağlayanlar bir gün güler/Gamlanma gönül gamlanma
Naçar Karacaoğlan naçar/Pençe vurup göğsün açar
Kara gündür gelir geçer/Gamlanma gönül gamlanma”
Yeni Türk Alfabesi kabul edildi (1928) . Daha sonra Türk Dil Kurumu (1930)  kurularak, Türkçe’nin özleşmesi ve arılaşması yönünde yoğun çalışmalar başlatıldı. Dil devrimi sayesinde Türkçe’ de ulusal köklere dönüş ve halklaşma eylemi gerçekleşti. Öğretim Birliği Yasası temelinde, okullarda öğretim dili olarak Türkçe ön plana çıkarıldı. Bu ve buna benzer çalışmaları bizzat Mustafa Kemal Atatürk’ün kendisi yapmış veya yönlendirmiştir. O, gerçek bir başöğretmendir.
 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...




Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta