Öğretmenlik yaptığım yıllarda rahatsızlık duyduğum bir konu vardı. O da Atatürk’ü öğrencilerimize anlatabilmek ve tanıtabilmek için giriştiğimiz yoğun çabalardı. Rahatsızlık duymam; Atatürk’ü tanıtmak ve anlatmak için gösterdiğimiz çabalardan değil, verdiğimiz bu çabaların hiç de amacına ulaşamıyor olmasından ve bizi amaca götürmeyecek yöntemler kullanılmasından kaynaklanıyordu.
Çünkü zamanlama hatası yapıyorduk, yanlış malzeme kullanıyorduk. Ya da doğru malzemeyi, yanlış yerde kullanıyorduk. Öğrencilere giydirmek istediğimiz elbise, bol geliyordu onlara.
1981-1982 Öğretim yılıydı. Bir köyİlkokulu’nda öğretmendim. Beş sınıfı bir arada okutuyordum. Her sınıfta az da olsa öğrencim vardı. Diyelim ki, birinci sınıfa giden iki öğrencim var; o iki öğrenci için ayrı bir ders veriyordum. Yani, kırk dakikalık ders saatinde, beş sınıfla meşgul oluyordum. Bu durumda, bir sınıfa ortalama olarak ancak sekiz dakika ayırabiliyordum. Dolayısıyla, bir derste öğrenciye verebileceklerim, çok ama çok sınırlı oluyordu. Buna bağlı olarak da, başarı düzeyleri, normal bir okulda okuyan çocuktan oldukça geriydi. Bunun aksini iddia etmek, gerçekleri yadsımak olurdu.
O zamanlar okullar Mayıs ayının ortalarında tatil olurdu. Okullar Eylül ayında açıldığına göre, yaz tatili dört ay kadar çok uzun bir süreyi kapsıyordu. Okullar açıldığında öğrencilerimi, hemen hemen her şeyi unutmuş,okumaları çok gerilemiş olarak buluyordum. Özellikle ikinci sınıf öğrencilerini. Köy çocuklarının yaz tatilinde, aileleri ile birlikte tarlada, bağda, bahçede çalıştığı, hiç kitap yüzü görmeden, bir günlük gazete okumadan okula geldiği düşünülürse; onların gerilemiş olarak gelmesinin hiç de şaşırtıcı olmadığı gerçeği ortaya çıkıyordu.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Ben sizin gibi düşün müyorum Kâmuran hanım,
Öğrenmenin ilk aşamasını hatırlayalım'.Anne ,baba'nın ne olduğunu anlayamadığımız bebekliğimizi.Sayısız kez annemiz veya bir başkası bize ilk kelimeleri tekrar ettirir.Önce anlamadan söyler ,sonra anlar duruma geliriz.
Anadilil öğrenimi uzun ve zahmetli bir süreçtir.Öğrenciler,sözcükleri,yeni kavramları, öğrenecek ki,yeni düşünceleri ,yeni bilgileri anlayıp yorumlayabilsin.Yani gelişsin.Yani dünyasını korkular üzerine inşaa etmesin.
Şimdi gelelim sizin ifade ettiğiniz.Öğrencilerin 'Atatürk'ü anlayamadılar yollu şikayetinize.Sayın hocam,biliyoruz ki, öğrencinin yazılı anlatımı kadar sözlü anlatımını da geliştirmeyi önemsemeliyiz.Yazı da anlatılan olayı öğrencilerin dünyalarında yer alan sözcüklerle sözlü olarak anlatmak da sizin göreviniz.Eminim ki bunu çok güzel bir şekilde de yapmışsınızdır.Yani öğrencileriniz,Atatürk,ün bir anısını hem kendi dilinin sözcükleriyle dinleyecek; Atatürk'ü kendi dar dünyalarında tanıyıp sevecek;hem de gelecekteki aydın dünyalarındaki kimlikleriyle anlayıp sevmenin yatırımı yapılacak bu çalışma ile.
Okuma alışkanlığı kazanmanın , sevmedikleri,anlamadıkları şeyi de okur duruma gelmelerinin tek yolunun yine okumakdan geçtiğini unutmayalım.
Öğretim işinde malesef işin kolayına kaçan zihniyet, bugün okullarda okuyarak etraflı öğrenmeyi,daha çok bilgiye ulaşmayı önemsemez oldu.Bunun için kitap yerine bilgisayar kullanılır oldu.Edebiyat eserleri okumak yerine filimlerini izlemek... furyası gün geçtikçe yaygınlaşıyor.Eminim ki sizin şuraya yazdığınız iki satırlık yazıyı gelecek kuşaktaki pek çok kişi ne uzun söz söylemiş bu kadın ya böyle! Ne anlaşılmaz laflar ...Öff,bu nasıl okunacak, okumam ya! der duruma gelecek.
Elbet çağdaş yöntemler öğrenmeyi hızlandıracak,belki bilgileri ezberden kurtarıp kökleştirecek;belki çeşitlendirecek de....
Ama İnsanlar daha az okudukları için daha az insan olacaklar lütfen buna inanın!
Neylersiniz sayfanızda bir de ters görüş olsun dedim.Saygılarımla...
O KİTAPLARI YAZANLARIN BİRLEŞTİRİLMİŞ SINIFLARDAN HABERİ BİLE YOKTU AZİZ MESLEKDAŞIM.bİR KAÇ SINIF SEVİYESİNE BİR DERSLİKTE DERS VERMİŞİZ KİME NE?ANLAYAMASALAR DA ATATÜRK'Ü KİME NE?.ŞİMDİKİ KİTAPLAR DAHA DA İÇLER ACISI.İLGİLENİYOR MUSUNUZ HALA BİLMEM?BEN EMEKLİ OLALI YİRMİ YILI GEÇTİ, BARİ YETİŞKİNLERE OKUMA YAZMA ÖĞRETEYİM DİYE ÇABALIYORUM HALA.SANIYORUM EMEKLERİMİZİİN YARISI BOŞA.SEVGİLER DOST YÜREĞİMDEN.TAM PUANIMLA.
Hala buna benzer yazılar var maalesef ilkokuma kitaplarında...Diliyorum yetkililerin birinin aklına bir gün takılır da dikkate alınır...
Teşekkürler sn.Esen paylaşımınız için...
Çocuk çok da yanlış saptama yapmamış..Atatürk bugün yaşıyor olsa, ülkenin haline bir baksa, attan düşmüş gibi hisseder, ağlar, ağlar,ağlardı.......
Bırakın türkçeleşmiş yada türkçenin kabul ettiği kelimelerle okuma metni hazırlamayı ingilizce eğitimi savunanlar alın size bir ders notu okuyun da dersinizi alın.Elleriniz dert görmesin hocam.
Mete Başbuğ
Hocam bu günde dersimi aldım...
saygılar
Bu şiir ile ilgili 6 tane yorum bulunmakta