Atatürk Devrimlerine İlişkin Bir Analiz 2

Bayram Kaya
2924

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

Atatürk Devrimlerine İlişkin Bir Analiz 2

İnsanların halk yaşantılaşması ile toplumsal ilişki yaşantılaşması, alabildiğine farklı ve görece bağıntılı olabilmektedir. Halk yaşantılaşmasında, serbestlikle olan yan, halk-insan öznelliğinin, zenginlik havuzu olmasıdır. Halkın, toplumla girişenli olan, bağıntılı olan yanı, jonksiyon kontrolle, yani azalan ve artan toplum ve halkın ara kontrolcü, iletiş ilmeleri ile alabildiğine olmacı yanları da, böylelikten ve zamanla sınırlaşırlar. Özellikle halkın topluma yönelen öznel yan dalga atımları zayıflatılır, sönümletilir ya da şiddetlendirilir, salınışları büyütülürdür.

Toplum ve halkın iç içe girişenli kamusal gerilim alanları ile denetleşir, birinci yancın, yani toplum ve halk alanının belirmesine karşın, ikinci bir temel özellikleri de şudur. Toplumların zaman içinde oluşan sürekli ve kesikli gelişmeleri vardır. Ve toplum bu nedenle devrimlerini zorunlu olarak devreye sokar. Bu durum, zamanın yönüne göre ve değişmelerle uyumludur.

Toplumlar dönüşürken, halk alanı bu gelişme ve değişmelere kendi iç zorunluluğundan ötürü, çabuk uyamaz. Hatta halk, zamanın gerisine doğru kaymalarla ya da çok yavaştan olabilecek değişmeleriyle ortaya çıkacaktır. Böylelikle iki ayrı alan sürtüşür. Sürtüşmenin kaynağı kendiliğinden bir ileri gidişle ve kendilik bir yavaş oluşun geride kalışıdır. İki sürtüşen yapılar yaşayışı alanlarındaki faylaşmalar da, kendi güç birikimlerini yapacaktır. Bu güç birikimleri de, alanların dalgalanması ve hareketidirler.

İşte çağlar içinde, çağlar boyunca sürtüşen insan yaşamlarının oluşmasında, insanların üretici olan zamanları toplumladır; tüketen zamanı halk yaşantılaşmasıdır. Bu güç alanları da, aşılması gereken durumları ortaya çıkartmıştır. Bir takım ufak ufak adımların, totem ve kutsal tabu oluşları ile dinleşen otoritelerle yapı içine, kuram ve yasaların konulmasına gidilmiştir. Bu hal, ilahilik ve kutsallık özüne büründürülerek toplum ve halk alanların içinde sürmüştür. Ancak zamanla, alanların keskinleşen ve farklılaşan yaşamsal tüketim ilişkileri ve alanların ideolojileri nedeniyle, kutsallıklarla tam bir çatışmacı sürüklenme içine girilmiştir. Halk alanın ideolojisi sanal anlamalı dini inançlar olurken, toplumların ideolojisi nesnel uygulamacıdır. Ve değişik politikalarla değiştirilebilirdir.
İşte toplumsal yapının, değişen girişen, karakteri ile halkın soyut üretim tarzı, sürtüşme bağı olacaktı. Sürtüşmeci bu tarz, tarihin belli dönemlerine kadar toplumun ilişkileniş biçimlerine denk düşer şekil içinde, sürekli ahlaki değişmelerle, ahlakçıların düzenlemeleri ile yol almıştır. Bu halde iken inançlar zaman zaman sükûnların vahası olagelmiştir. Ama zaman zaman da ıstırapların adası olup, sorunu bir türlü çözememiştir. Bu yüzden halk alanın daima ahlakçı düşünürleri (kimi yerlerde peygamberleri) zorunlulukla hep olmuştur. Süreç içinde, halkın inanççı değişmezlik ilkeleri nedeniyle, kendileri bu çözüm alanın da (halk alanın da değişememe nedeniyle) sorunu olmaya başlamıştır.

İşte toplumlar, durumu, bu sorunu, aşmayı, tarihi süreç içinde on binlerce acı ve sıkıntılarına rağmen, mutsuzluk ve mutluluklarına rağmen, başaracaktılar. Yapıyı tarihi içinde, sosyal ve toplumsal zeminde ve toplumsal ittifaklarla, laiklik olaraktan çözen bir ilkeyi de, ortaya koymuşturlar. Bu toplumda aklı ve bilimi öne alan tutumlardı. Bu seçicilik, akıl ve bilimden başka, bir rehberliğe ihtiyaç duymama idi.

Şimdi halkın yaşam tutum süreci, bu tür toplumlarda bu değişimin hazmını ve tutumlaşma ritüelinin içselleş ilmesini oluşturan bir beklemede olmaktadırlar. Dünya'nın her yerinde halk, değişmeleri; çok yavaş ve sembol kılmaların sindirmesini; adım adım yaşantılaştırarak kendi pratiği ile öğrenirler. Bunda, şaşacak da bir şey yoktur. Çünkü insanların ilk öğrenme mantık kalıp kodları bu kodlardır.

Halkın öğrenmesi içinde büyük oranda, toplumun pratikliği yoktur. Kendi güç alanlarının, öğrenmeci tutumlaşış, izafiliği böyledir. Bu da, bin yılların inançlaşma sosyal genidir. Halkın en hızlı, öğrenme ve değişme, soyut nesnesini, o olguyu, inanç içinde anlamlandırılması ile daha mümkün olmaktadır.

Atatürk, insanlığın çağlar boyunca, çatışmacı toplum olma ve halk olma yapısının analizini düşünmüş olmalı. Ki insanlığın ileri olan, bilme ve bilinir olma yanı toplum ile geri olan, mutmainci (içten, kalben ikna olmuş) yanı bilinmeyene karşı tedirgin olan halkçı yanlarının işleyişini birbirinden ittifak ile ayırmıştır.

Sosyal, halkçı yaşantılaşma siyasetleri içindeki demokratik ittifaklar, birçokluğun kararıdır. Yani çokluğun karşısında daima azınlıklar vardır. Azınlıklar hep gözetilir. İlerlemeci yönden ve başka anlayışlardan olacak farklılık talepleri de, değerlendirilir. Kimi kez, olası olanların tümü gerçeklenir. Karşı azınlıkların bu uzlaşıya paralel olan talepleri de bu yüzden makul ve dikkate değerdir.

Demokrasiler, gelişmeci, daima ileri olandan yana bir ittifakı uzlaşmalardır. Bir zamanlar olmuş olan tutumların, sürmesinden yana çokluk ittifakları otorite ve demokrasinin içinde olamazlar. Olmadıkları halde, şer cephenin çokluğu ittifakı toplum politikalarının ihmali ve eğitim politikalarının laçkalığı nedeni ile olumsuz güçlerin planlı karışmaları ile bunların sayısı hayli çoğalabilmektedirler. O zamanda bu yanlış anlamayı diretiyorlar.

Bu karşı olumsuz yıkıcı güçler, daima çoğunluk olma iddia ve riskini ve gerçekliği de taşırlar! Demokrasiyi yanlış talepleşirler. Çoğunluk olmanın, istendiği gibi bir seçmecilik olduğunu sanırlar! Hâlbuki demokratik tutumlarımız, birikim ve seçilirlerimiz, toplumun üretiş ve sağlayışlar paylaşım tarzına uygun olmalıdır. Üretim ilişkisi otorite kapsamı içi gelişmelerine değin, yeni birikmelerin öngörüsünde olacak olanların değişik talepleş ilmeleri olmalıdır. Bunu şer cephe gericiliklerin çokluk birikmesi talebi olaraktan da, düşünmektedirler! Ki bunlarda hep inanç alanı gericilikleridir. Hal bu ki ne inancın kendisi bir toplumsal demokratik taleptir, ne de bunların kişi tercihleri olması bir toplumsal demokratik taleptir.

İşte halk ve toplumun olağan yanının çatışmasıyla aşılan insanlık tarihi birikimi kültünün aşamasından çıkartılan ilkeyi, evrensel tutumlaşışını, kurduğu genç devletin temel düzeni yaptı. Atatürk Devrimciliği ve laiklikle; yani çağdaş uygarlık düzeyi ilkeleri olan bu amaçlardan; Dünyanın gelişemeyen yapısı ile değil de, gelişen yapısı ile ölçüşecektik.

İşte zaman geçse de konu nesneleri değişse de, devrimci ve laik oluşumuz; çağdaş uygarlık düzeyi ile ölçüşmemiz; gelişme değişme zamanımız içinde, kesikli ve sürekli olacaktı. Kesikli sürekli gelişen yapılar bir tekerrür kabul etmez. Ki bu, kesikli sürekli yapısı ile değişme ve devinim kabul eder yanıyla hep var kalan bir anılma olacaktır. Topluma, devrim ve Laikliği; kesikli sürekli iki yapıyı, ruh disiplini bağlamında sahiplik kılınmasını emanet etmiştir. İşte toplumumuzun Atatürk devrimlerini benimser oluşun yanı devrimleri bağrına basışının nedeni budur. Bizi payidar kılacak pratik budur. Toplumların bu yapıları atide de benimser oluşlarının sürekli yanı budur. İkisi de bilinç nesnellik etkinlikli sosyal kültürün de tutumlaşışı olacaktı.
12.12.2008

Bayram Kaya
Kayıt Tarihi : 6.7.2010 08:06:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Bayram Kaya