Yeryüzünde hiçbir şey kalıcı olamaz. Düşüncelerimiz, inançlarımız, ahlakımız, uygarlık denen, yapısal, düşünsel, yaşamsal, estetiksel girişmeler ve gelişmelerimizin hepsi bu yasadan nasibini alırdı. Hiç biri, ama hiç biri; gelişim, değişim, oluş, oluşum, evrim ve kaos adına; daim de değişmeden kalmamalı da! Örneğin, değişmemede kalıcılık olsa idi, büyüyemezdiniz. Bağışıklık sistemi geliştiremezdiniz. Asıl olan gelişme, nicelim ve evrimdir.
Zamanı değişmez bilip (ahlakınızı, deneyim ve düşünceler edinmenizi, inançlarınızı vs.) kalıcı ve daim sanmaksa, tam bir bilmezliktir ve bilen bir akıl için, akıl ve bilim dışıdır. Zamanın izafi bir devinim şekli olduğunu bilmezliktir ve zamanı ve süreci içsine meme, bunun nedenidir. Zamanın uzam boyut algısı bağıntısını içselleşememiş her kafa yapısı, bu anlayışla zamanın soyut değişmezlik olduğunu söylerler.
Oysa zaman sürekli bir harekettir ve varlıktaki, olgu ve olaylardaki her bir art arda oluşan devinimleri ve değişmeyi, biz; zaman olarak algılarız. Ve zaman gelişmenin bir nitelik zorunluluğudur. Zamanın kalıcı olmamasıdır ki, zorunlu olaraktan, değişme ve evrim vardır. Zaman değişmenin kendisidir
Varlıklar, olgu ve olaylar, değişmek için zaman bulmuştur. Yani, olgular mekânı ve kendisi üzerine olan etkime zamanını bulup, değişen, olgu, olay ve durumların; eylem dizgelerini ortaya koydukça, zamanı var etmiştirler. Zamanın değişmezliği var sanısı; kavram olay ve olguları, birbirinde bağımsız olaraktan ele alan saltıkçı mantığın yanılgılarından biridir. Gece ve gündüz olmasa da zaman vardır ve zamanlar hep değişir. Zaman, paradigmalarını ufacık da olsa değiştiren, hep dalgalanan bir dinamikler alanıdır.
Yine yeryüzünde; kendi dinamiklerini işletmeyen hareketler, hiçbir ahlaki, hukuki, siyasi ya da her alandaki devrimlerini tabulaştırmaya, statükolaştırmaya, gericileştirmeye başlaması kaçınılmazdır. Yani, şimdiki statükonuz, bir zamanların görkemli devrimleridirler. Statüko yeni ve cari iken çok iyidir. Ancak süreçle, ortaya koyduğu ilişkileri bir bir ortadan kalkıp zayıfladıkça da, sürer olması, zevaldir.
Böyle olunca devrimlerin var ettiği, olgu olay ve durumların da, zorunlu olaraktan, bir zaman Ömürleri (yeni değişmenin meydan alabilmesi) ile ve bir mekân koşulları ile sınırlı olacaktır. Üstelik devrimler değişmese idi, Atatürk devrimleri de, kendisinden öncekilerinin yerini alamazdı. Atatürk devrimleri de bu bağlamda değişecektir. Zaman ve zeminin izafilik dinamiğiyle değerlenecektir. Bu nedenle de değişmezci, oluşumun, sürekliliği hiçbir kutsallık içermez. Kutsarlıklar da zaman zemin ömrü ile sınırlıdırlar. Aksi durumlar tam bir ön yargıdırlar.
Örneklersek Atatürk'ün şapka devrimi aktüel çevresinin konjonktürsel bir biçimlenişi ve değeridirler. İleri konjonktürlerin tercihi değildirler. Olmaz ve olamaz da. Olmamalı da. Ancak devrimler, toplumlar için değil, inançlar için bir değişmezdirler. Ki inançlar da, uzun sürelerde kerhen de olsalar değişirler.
Ne var ki, zaman ve zemin değişmeleri, yeni değerler ve kutsallıklar da var ederler. Bu da o olguların, olayların, değişme karakterli olmasının kesikli sınırlı, sürekliliğidir. Ruh dinamiği bu bağlamda, kesikli sürekli bir tutumlaşıştır. Atatürk, değişme gelişme ve devrimciliğin ana ruhudur. Devrim, bir devinimin zaman zemin ilişkin bağıntısı içinde, evirilişlerle nitelik değiştirmesinin, gelişmesi içinde olan, kesikli sürekliliğidir. Konjonktürselliği geç kalmış bir evrim birikmesinin ya da ihtiyacının gücü, hızlı ve şiddetlidir, buna devrim denir.
Atatürk devrimleri iki kıstas içerir. 1-Zaman zemin bağıntılı kendi güncel (aktüel) çağdaş, toplu durum ellik’ devrimleridir. Şapka, giyim, kuşam vs. gibi girişmeli devrimler böylesidirler. 2- İkincisi, kendinden sonraki gelecek zamanın, “aktüel toplu durum selliğine” izafileşecek dinamikli, sosyal toplumcu ruh ve eylem kılavuzluğudur.
Örneğin, Atatürk ilkelerinden mütalaa edilen, devrimcilik ilkesi ve laiklik ilkesi, bu bağlamda süreklilik ilkesi içinde düşünülebilirler. Devrimcilik genel ifadesi ile Laiklik genel ifadesi, Atatürk ilkeleri içindeki ilerlemeciliğin özel bir kesikli, sürekli anlatımı olan ilkeleri, toplumumuzun geleceğe süreçleşmesidir. Geleceğe aktarılamayan, yani kendi zaman zemin sürekliliğiyle sabit olamayan ama ancak yeni eklem ve değişmelerle geleceğe aktarılan, devrimlerin yanında, geleceğe intikal eden, tutumlar olaraktan benimsenen bu devrimler, Atatürk'ü ikinci bir ölümsüz kılınır yapan yapmıştır. Yani rehberliğin bir eylem kılavuzu olmasıdır. Birinci ölümsüz yanı da, kendi zaman konjonktürünün ve kendi zamanının yapılaşan ilerici devrim ve tutumlarıdır.
Atatürk'ün devrimcilik ve laiklik ilkesi bir dinamik olaraktan, kendi oluşturduğu değerlerin de, zaman ve zeminleri içinde, değişmesini ön gören, kendinden sonraya, yeni olacağı, gelecekteki konjonktürün çağdaşlığına ısmarlayan bir tutumlaşıştır. Ve bu tutumlaşışın bilincidir. Bu da bir üstünlüktür.
Büyük Atatürk'ün, bu ikinci niteliği olan ölümsüzlük yanının gerekçesinin dayanağı ne? Yani, nesnel geçmişlerin, temel zorunluluğu ve gelecek zamanda da, temellenir bir zorunluluğu; var mıdır?
Elbette vardır. Bu; kaynağını yaşamdan (doğadan) alan ilkedir. Bu kavranışlar, çoğu bilmezlerce zor kavranır. Bu tür, kavrayışlar bir inanırın inanmışlığı kadar, gözü kör bağlılık yaratamaz. Yaratmamalı da. Ancak genel felsefe bilirlikle, konjonktürselliğin bağıntılarının yorumlanması ile çevrede olup bitenlere bilimsel kafa yoranların da, samimi bir savunma tutumu olacaktır.
Halk, daima olumlu olumsuz etkilere açık, bir ortalama yoğunluğun belirişidir. Bu ortalama belirişin iki ucunda da, çok muhafazakârdırlar. Bir uç ilericiliği muhafaza eder, bir uç geriliği muhafaza eder. Bir uç her değişmeye açık oluştan hırçındır. Diğer uç da her değişmeye karşı bir korku ve bilinmezlikle baktığı için hırçın ve tedirgindir. Sağduyular daima ortalamadan çıkar. Gelişme ve devrimler, iki ucun çatışan olgunlaşması ile aşılırlar.
Eski çağlardan beri, toplumsal süreçlerle, toplumsal işleyişler belli belirsiz, oluşmaya başlar başlamaz, toplumun karşısına değil ama toplumun insan yanı yaşamının karşısına, halk yaşayışı dikilmiştir. Bu iki yaşam alanları, başlangıçta iç içe geçen ve ayrışan açılma daralma, salınım dalga atımlarını veriyordu. Bu iki alan yaşayışının sürtüşmesi ve çelişmesi ile toplum belirdikçe, halk yaşamı keskinleşmeye daha belirgin olmaya başladı. Egemen siyasanınher iki alanı da şimdilik inançlarla denetlediği bir alan oldu.
Sürecek
Bayram KayaKayıt Tarihi : 5.7.2010 09:41:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!