Atasözlerimize çok meraklıyım. Atasözleri ile ilgili kitaplar, ansiklopediler okurum. Duyduğum, okuduğum atasözlerini hemen not alırım. Yazılı ve sözlü anlatımda sık sık onlardan yararlanırım. Atasözleri beni, uzun uzun konuşmaktan kurtarır. Söylemek istediğimi kısa yoldan anlatabilmemi sağlar.
Şöyle örneğin: Ben kahve tiryakisiyim. Günde en az altı, yedi fincan kahve içerim. Nereye gitsem, kime gitsem, hemen bir fincan kahve ikram ederler bana. Zaten yaşadığım kasaba küçük bir yerleşim birimi olduğu için, hepimiz her birimizin neyi sevdiğimizi neyi sevmediğimizi biliriz. O nedenle eşim-dostum, hemşehrilerim benim kahve tiryakisi olduğumu bilirler. Ama yine de sorarlar bazen:
”Kâmuran Hanım! Kahve içer misiniz? ”
Hemen bir atasözüyle yanıt veririm:
“Tilkiye tavuk eti sever misin diye sormuşlar; adamın güleceğini getirmeyin demiş.”
Ve hemen kahvem gelir.Ya da; “Hacıya - Tesbih alır mısım? – diye sormuşlar; - Ha biz buraya niye geldik – demiş.”
Hani yakınlarının varlığıyla, başarılarıyla öğünenler vardır. Kendilerinin öğünecek bir şeyleri olmadığı için, kurtuluşu yakınlarında ararlar.Onlarla öğünürler. İşte onlara, yaptıklarının yanlış olduğunu, eğer varsa, kendi başarıları ile öğünmeleri gerektiğini uzun uzun anlatmaya hiç gerek yoktur. Kendilerine şu atasözünü söylerim: “Kel kız, ablasının saçı ile öğünür.” Tık diye keserler öğünmeyi. Veya: ”Katıra – baban kim? - diye sormuşlar; -At dayım olur. – demiş.”..... Uzun söze ne gerek var!
Bazıları da, kolay yoldan amaçlarına ulaşmayı severler. Pek yorulmadan falan. Hani, ressamı resim yaparken izleyerek, resim yapmayı hemen öğrenmek isteyenler ya da öğreneceklerini zannedenler gibi. Onlara da şu atasözünü söylemek yeterli olur:
“Bakmakla öğrenilseydi, kediler(köpekler) kasap olurdu.”
Beceriksiz birkaç kişi bir araya gelirler.Asla başaramayacakları bir işe kalkışırlar. Ama birkaç gün içinde, başaramayacaklarını anlarlar.İşe başlamadan bırakırlar sizin anlayacağınız. Bu kişileri anlatacak en güzel atasözü şudur: ”Kargaların kurduğu meclis, “kışşşş” deyince dağılır. Hatta şu atasözü daha yerinde olur: ” Kaz değilsin, ördek değilsin.Paçana kadar suda ne gezersin! ”
Bazen de şöyle bir durum olur: Sizin için çok ama çok değerli bir şeyi kaybedersiniz.Yaşamınız alt-üst olur.Çok üzülürsünüz. Ama sonra, kaybettiğinizi sandığınız şeye yeniden kavuşursunuz. O kadar sevinirsiniz ki, öyle anlatılır gibi değil. Zaten sizin olan şeye yeniden kavuşmak, sizi çok mutlu eder. İşte o zaman şu atasözünü mırıldanırsınız:
“Allah fakir kulunu sevindirmek isterse; eşeğini kaybeder, üç gün sonra buldururmuş.”
Eğer birisi, bir konuda boş çaba veriyorsa; iflah olmaz biri için uğraşıyorsa, şöyle dersiniz:
”Zaten sıska, ne yapsın muska! ”
Hak etmeyen birini, hak etmediği bir makama getirirsiniz; ilk icraatı, en yakınına hatta size zarar vermek olur...İçinizden şöyle homurdanırsınız:
”Çingeneye cellâtlık vermişler, önce babasının başını kesmiş.”
Mektep- medrese gördüğü halde, bilgili, görgülü olmasına rağmen; kendisinden hiç de beklenmeyen yanlışlar yapanlar vardır bir de.Yani aldıkları eğitimi boşa çıkarmış kişiler.....O zaman da şu atasözünün, bu kişiler için söylenmiş olduğunu düşünürsünüz: “Adam hacı mı olur varmakla Mekke’ye; eşek evliya mı olur, taş çekmekle tekkeye.”
Bazen de, hiç sevmediğiniz, hiç minnet etmeyeceğiniz birine işiniz düşer.Ya da başkaları, o kişiden yardım istemenizi öğütler size. Oysa siz asla bir yardım istemeyi düşünmezsiniz o kişiden.Bu durumda söylenecek en güzel atasözü şudur: ”Baldırımın etini yerim, gene de kasaba minnet etmem.”
Yaptığınız güzel bir çalışmayı hiç anlamayanlar olur.Sanki siz boşa uğraş vermişsinizdir. İşte böyle sizi ve yaptığınız çalışmayı anlamayanlara şöyle dersiniz: ”B.k böceği misk kutusundan ne anlar! ” Ya da: ”Eşek hoşaftan ne anlar! Suyunu içer, danesini bırakır.”
Bazıları da şikâyet etmeyi, sızlanmayı çok severler. En küçük bir sorunlarını, dünyanın en büyük sorunuymuş gibi gösterirler. Sanki dünya yıkılmış da altında kalmışlar gibi. Onlara, herkesin az-çok kendine göre sorunları olduğunu, ancak herkesin sadece kendi sorunlarını bildiğini ve bu nedenle başkalarının hiç derdi yokmuş gibi bir düşünceye kapıldıklarını uzun uzun anlatmanın hiç gereği yoktur. İşte bu kişilere şu atasözünü söylemek yeterli olur: “Dertsiz baş, sadece bostan korkuluğunda bulunur.”Ya da; “Hiç üzüm yoktur ki, g.tünden çöpü olmaya.”
Bazıları da yaptıkları şeylerin muhabbetiyle kafa şişirirler. Hele hele, ileri bir yaşta başladılarsa bu işe. Çevrelerini bıktırırlar. Bu kişiler için de şu atasözü ne kadar uygundur: ”Altmışından sonra zurna öğrenen, artık mezarda da çalar.”
Ne yapacağınıza bir türlü karar veremediğiniz durumlar olur. Başkalarına akıl danışırsınız. Kimi şöyle yap der, kimi böyle yap.Her kafadan bir ses çıkar. Eğer herkesin aklına uyarsanız, vay halinize! Çünkü sonunda, başkalarının aklıyla hareket ettiğinize pişman olursunuz. Ve şu atasözünü söylersiniz içinizden: “Bir çocuğun kırk ebesi olursa; ya kör olur, ya topal.”..... Hatta şu atasözü daha yerinde olur: ”Kalabalıkta eşek kuyruğu kesme; kimi uzun der, kimi kısa.”
Bir de, pire için yorgan yakanlar vardır. Küçük bir kızgınlıkları nedeniyle, gözleri hiçbir şeyi görmez. Birine kızarlar, onlarca kişiye zarar verebilirler. Bu kişilere şu atasözünü öğütlersiniz: ”Bir Arap için bir Arabistan yakılmaz.”
Çocuğunuz, sizi örnek alarak bir yanlış yaptıysa, kendinize şu atasözünü söylersiniz:
”Ağaca çıkan keçinin, dala bakan oğlağı olur.......”Veya; “Anasının çıktığı dala, kızı salıncak kurar.”
Bazıları öğünmeyi çok severler. Kendilerinden başka hiç kimseye hiçbir yararı olmayan mal varlıklarıyla veya ne bileyim aldıklarıyla, yaptıklarıyla öğünürler. Anlatırlar da anlatırlar. İşte bu kişilere söylenecek en uygun atasözü şudur:
”Koyunun kuyruğu ne kadar büyük olursa olsun, ancak kendi k...çını örter. ”...... Ne güzel bir söz ama!
Çocuğunuz; çukulata kutusunun yerini gördüyse ve çukulataları silip süpürdüyse, şu atasözünü mırıldanırsınız: ”Bal tattırma ayıya, pekmez tulumunu yırttırırsın.”
Gevezeliği yüzünden başına iş açılan arkadaşınıza şu atasözüyle ders verirsiniz: ”Boşboğazı cehenneme atmışlar, odunlar yaş demiş.”
Bir arkadaşınız, densizliği yüzünden sizi sıkıntıya sokarsa; ya da kaş yapayım derken göz çıkarırsa, o zaman da şu atasözünü hak etmiştir:
”Eşeğe cilve yap demişler, tekme atmış.”
Birkaç günlük tecrübesine güvenerek, boyundan büyük işe kalkışan ve bunu yüzüne- gözüne bulaştıran; üstüne üstlük başkalarına akıl veremeye kalkışan birine, şu atasözünü söylersiniz:
”Altı aylık seyislikle, kırk yıllık b...k karıştırılmaz.”...Zaten bu atasözünü de haketmiştir.
İş işten geçtikten sonra; ”Keşke şöyle yapsaydım...Eğer böyle yapsaymışım....Meğer şöyle olması gerekiyormuş.” gibi boş konuşanlara söylenecek en güzel atasözü ise şudur:
”Eğerle meğeri evlendirmişler, keşke doğurmuş.”
Yapılacak işinizi acemi birine teslim ederseniz ve muhtemelen sonu kötü olursa, şu atasözünü söyleyerek dövünebilirsiniz:
”Başını acemi berbere emanet eden, cebinden pamuğu eksik etmesin.”
Gördünüz işte. Uzun uzun konuşmaya ne gerek var! Bir atasözü “hoşafın yağını hemen keser.”
Ah bilge atalarımız! Ne güzel sözler söylemişler... Uzunu kısa, zoru kolay, uzağı yakın eylemişler.Varsınlar yerlerinde rahat uyusunlar. Her birinin ruhu şadolsun.
Kâmuran EsenKayıt Tarihi : 23.5.2004 20:41:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Argo, ise eriyik hali bu ruhun...
Ben de hep söylerim yakın çevreme, atasözlerimizden oluşan bir düzenlemeyi çerçeveleyip duvarımıza assak ve her gün bir ikisini okusak hayatımızı çok kolaylaştırır diye.
Daha anlamlı ve daha güzel kılar gerçekten.
Çok teşekkür ederim...sevgiyle...
http://www.geocities.com/harikasozler/
ziyaret ederseniz sevinirim....
TÜM YORUMLAR (6)