ASYA ŞİİRLERİ

ASYA ŞİİRLERİ

Ümit Fatma Uçar

Birleşip geliyorlar
Doluyorlar odama
Asya dan Afrika dan
Dünyadan çocuklar
Ellerinde oyuncaklar
Gözlerinde umutlar
Diziliyorlar renk renk
..

Devamını Oku
Erbil Kutlu

Su azizdir, haklısın;
Ama berraktır bakarsın,
Helede kaynağından buz gibi,
Alırsan bir testi dolusu,
Bir kuru ekmeği eder ziyafet.
Bir yudumu ile yaşama bağlar;
“Oh be dünya varmış...”
..

Devamını Oku
Volkan Bingöl

Kimisi; şeytanın oyunu der göremez gerçeği.
Kimiside adını aşk koyar, kovalar yabancı suretleri.

Kimisi; acımaz yakar tüm romayı.
Kimiside yüzdürür karada batık gemilerini.

Kimisi; kız kulesine vurur sevdasını.
..

Devamını Oku
Sevginaz İnal

I-
-tanrılar-

tanrıları mutlandırmak,
yaranmak mıdır erek
günahlara kılıf mı?
kurban ederken canları...
..

Devamını Oku
Dilek Ünaldı

Martı, yüzünü yıkadı gök majiden inerken.

Yasanın üstünde çizgiler çekti bahar, hayalin ölgüsü dirildi.
O, uzak geçmişe özlemdi. Ortak yön düşüncesi sürrealistin kavramında kanat çırptı suya. Birbirine yakın tarihlerin deniz savaşında.

Gökyüzünden denize doğru pikileyen üç kuş küçükten büyüğe griden beyaza, doğum, büyüme,ölüm, beyaz. Büyümek! Başlangıç ve ortak kökeni imge imge tanımak ve kavuşmak suya bembeyaz. Yaşam, hep çeviri ve hep kaynak.

..

Devamını Oku
İbrahim Balcı

Önce şunu aydınlatmamız gerekiyor sanırım.Kavramlar,düşünceler,akımlar realiteden bağımsız olarak mı oluşurlar,yoksa gerçeklik midir onlara hayat veren.İnsan aklını özgürleştiren akılcılık ve deneycilik ile kökeninde us dışı öğeler olan,mitlere dayanan romantizmin ulus ve ulusçuluk üzerine etkileri eş zamanlı mıdır? Yoksa sırasıyla akılcılık,deneycilik aklın sınırlarını ortadan kaldırmış,özgürleşen akıl kollektif bilimsel birikimi yaşamın gereksinimlerini karşılamak için pratiğe dökmüş ve bilimsel buluşlar çağı mı başlamıştır,yoksa yukarılarda bir yerde bulunan “eş dünya”mızda zaten sonsuzluğun başlangıcından bu yana bulunmakta olan bilgiler,kavramlar insanoğlunun yeterince olgunlaşmasını mı beklemişlerdir,ortaya çıkmak/çıkarılmak için.Tabii ki,son saydığımız değil,bu konuda herkes hemfikir sanırım.Ama eğer öyleyse,niçin kavramları tartışıyoruz.kavramları tartışmak bizi bir yere götürmez,şu ya da bu siyasi akımın sempatizanı,militanı olmaktan,öteye.Amacımız,bugünü ve yarını anlamaksa eğer,dün ve bugünün dünyasını belirleyen gerçeklik ve bu gerçekliğin insan zihnindeki yansıması,algılanması ve entelektüel/bilimsel dünyaya aktarılmasını,tartışmalıyız gibi geliyor bana.Yani tartışılması gereken ulus,ulusçuluk,ulus-devlet kavram ve realitesinin temelinde yatan gelişmelerdir. Lafı çok uzatmaya niyetim yok.olabildiğince yalın olmaya çalışacağım.Feodalizmin hangi yapı ve”ideoloji”sidir,üretim güçlerinin ve ekonomik,toplumsal değişimin önüne set kuran.Bu yapı ve ideolojinin yıkılması ile atbaşı gider uluslaşma süreci ve merkezi devletin oluşması/oluşturulması.Mülkiyet hakkının kutsallaşması/kutsallaştırılması ve dolayısıyla sermaye birikimi,ticareti engelleyen “tali”sınırların yok edilmesi,yeksenak bir hukuk sistemi bir taraftan ulus-devleti güçlendirir diğer yandan ulus’u oluşturur.Ülkenin tek pazara dönüşmesi,mülkiyet hakkının kutsallığı,tek bir hukuk sistemi,kanun ile sınırlanmış bir merkezi yönetim üretim güçlerinin önünü açarken gerek sermayeye ve gerekse tek tek insanlara sağladığı olanaklarla değişik mezhep,etnisite,kökenlere sahip insanları da homojenize eder,ulus doğar. Tabii ki Batı Avrupa’dan bahsediyoruz. Nereden bakarsanız bakın bu süreç anılan coğrafyada şöyle böyle 400-450 yıllık bir süreçtir ve kısmen düzensiz dalgalar halinde yayılır Avrupa’ya.Osmanlıya ise ancak 19.yy’ın II. Yarısında ulaşır ulusçuluk dalgası.Handiyse,Osmanlı Avrupa’daki tüm topraklarını yeni ulusalcılara kaptırdıktan sonra Türk ulusalcılığı doğar.Fakat bu akım geç kalmışlığının yanısıra,yukarıda andığımız,Batı Avrupa’daki gelişmelerden sebeplenemeyen bir ülkede,Avrupa görmüş,girdiği her savaştan dayak yiyerek çıkmış ve savaş yitirme/toprak kaybetme korkusu iliklerine kadar işlemiş bir kesimin,yani ordunun bağrında filiz verir.(ne dersiniz,bölünme korkusuyla tir tir titrememiz/titretilmemiz,tüm dünyanın bize düşman olduğuna inanmamız/inandırılmamızın bunlarla ilgisi olabilir mi?) Türk ulusalcılığının temelinde burjuvazi ve onun talepleri yoktur.Türk ulusalcılığının temelinde yaklaşık 400 yıldır gerileyen bir imparatorluğun yenik savaşçıları vardır.Bu savaşçılar I.Büyük Savaş sonrasında, Anadolu’da hem ulusal devleti ve hem de ulus’u kurmak ve oluşturmak için savaş vereceklerdir.Ulusçu devlet kurulur ve ardından ulus oluşturulmaya çalışılır,kısmen başarılı da olunur.Ancak,Batı Avrupa’da 400-450 yılda yaşanan bir süreci 30-40 yıla sığdırmak kolay değildir.Oluşturulmaya çalışılan ulusal ekonomi ile nispeten kolay eklemlenen kıyı bölgelerde süreç tamamlanırken,feodal ekonomik yapılanması kırılamayan-sınır güvenliği endişesiyle ulaşım olanakları kısıtlanan,aynı endişeyle yatırım yapılmayan ve hatta yatırım yapılması engellenen-diğer yörelerde,ulusal ekonomi ile eklemlenme sağlanamaz.Buna karşılık kısmen başarılı olan eğitim projeleri buralarda karşıt ulusalcılığı tetikler. Ulus ve ulusalcılık kavramları ideolojik kavramlardır.Bilimin konusu olurlar.Bu kavramları ve uzantılarını bilimin konusu olarak ele alıp inceleyebiliriz,Ancak bu kavramların yani ideolojilerin bilimsel olduğunu iddia etmek olası değildir.İdeolojiler bilimden çok çok az, çok daha fazla dinden,efsanelerden,mitlerden,nas’lardan esinlenirler ve az çok kendi içerisinde tutarlı bir çorba oluştururlar.Ulusalcılık, ulusun oluşturulması evresinde değişik unsurları tekdüzeleştiren,homojenize eden bir katalizör işlevi yüklenirken,daha sonraki evrelerde bir tür zamk işlevi görür.Dünyadaki tüm insan topluluklarının Orta Asya orjinli olduğunu bir yerlerden anımsamayan var mı,aranızda? Peki ya,güneş-dil teorisine ne demeli? Bu pasajı niçin mi yazdım? Lütfen bilim/inanç ayrımını hatırlayın.Her birimiz ulusalcı/anti ulusalcı olabiliriz. Neye inanırsak inanalım.İnandığımız sadece inançtır.Bilimin gösterdiği değil.İdeolojilere inanılır.Bilime inanılmaz.Bilim bizlere ulusalcılığın kökenlerini gösterebilir,hangi ekonomik sosyal süreçlerin,hangi bilimsel entelektüel birikimlerin,hangi bozulan ve yeniden kurulan gerilim ve dengelerin ulus ve ulusçuluk oluşum ve akımlarını tetiklediğini ya da engellediğini bilimsel olarak açıklayabilirsiniz.Ama ulusçuluğun/anti ulusçuluğun bilimsel olduğunu iddia edemezsiniz.Zira tüm ideolojiler gibi bu iki karşıt ideoloji de bilimsel değildir ve bünyelerinde bilim ve akıl dışı,mit ve efsanelere, nas’lara yer verirler. Sanırım birkaç söz de Amerikan çoğulculuğu hakkında söylemem gerekiyor.bugünkü Amerikan demokrasisinin temelinde,Avrupa’da din ve mezhep savaşlarından,vebadan,açlıktan,darağacından,giyotinden,feodal bey’in ilk gece hakkından kaçanların yeni kıta’da karşılaştıkları ilkel cennet vardır.Yeni dünya’da insanların önlerinde-kısmi yerli direnişi ve fiziki engeller dışında-atlarının ve kendi bacaklarının tükenen takati haricinde hiçbir engel yoktur.Bu durum,göçmenlerin-fiziki diyebileceğimiz bir- özgürlük yaşamalarına yol açar. Bu fiziki özgürlük realitesi,Amerikan liberalizminin kökenini oluşturur.Avrupa’dan ölümden kaçanların yeni kıtada karşılaştıkları olanakları bir tasavvur etmeye çalışın.Ulaşabildiğiniz her şey sizin.Bu olgu,Amerika’da mülkiyet merkezli bir liberalizmin temelini oluşturur. Mülkiyet kutsaldır ve onu korumak en tabii haktır.Çağdaş amerikan değerlerinde mülkiyet ve silah bulundurma/kullanma olgusunun atbaşı yürümesinde acaba bu anlattıklarımızın payı yok mudur? Evet amerikan demokrasisinin temelinde bahsettiğimiz fiziki özgürlük realite ve yansımalarını görebiliriz.Amerika’nın dünyayı yeniden yapılandırma anlayışının temelinde,başat güç olmasının yanısıra sözünü ettiğimiz bu özgürlük anlayışının payı olabilir mi sizce de? .AB nedir sizce? Salt gümrük birliği mi? Salt serbest ticaret mi,salt sermaye ve emeğin serbest dolaşımı mı,salt para birliği mi? AB bütün bunlarla beraber bunların çok ötesinde bir projedir. AB’nin nihai hedefi,tek ülke,tek sınırdır.Lütfen bir hatırlayın,AB’yi entelektüel düzeyde tartışmaya açan ve hayata geçiren hangi gelişmelerdir? kuşkusuz ki I.ve II.Dünya savaşlarının yarattığı yıkım ve yeni bir savaştan kaçınma isteğidir.Andığımız savaşların nedir sebebi? Alman emperyalizminin dünyayı yeniden paylaşma taleplerinin barışçı yollarla karşılanamaması da diyebilirsiniz yanıt olarak,gecikmiş Sırp milliyetçiliğini de suçlayabilirsiniz,Batı Demokrasilerinin totaliter komşularına karşı savunma reflekslerini de gösterebilirsiniz,kapitalist ülkelerdeki burjuvazi/proleter çelişkisinin hasır altı edilmesi için burjuvazinin bir atraksiyonu olarak da niteleyebilirsiniz savaşları açıklamaya çalışırken ve daha sonsuz sayıda argüman üretebilirsiniz,yanında saf tuttuğunuz ideolojiye uygun olarak..Ürettiğiniz argüman ne olursa olsun,her iki savaşın temelinde ulusçuluk olduğunu red edemezsiniz.Her iki savaşın odak noktasında da çatışan Alman/Fransız-İngiliz ulusal çıkarları ve uluçuluğu vardır.AB’nin temelinde de bu çelişkileri törpülemek giderek yok etmek amacı yatar. Saygılar sunarım Hoşçakalın -----------------------------------------------------PS:Bir başka forumda ‘AB KARŞITLIĞI ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ’e yöneltilen saldırgan eleştirilere yanıt niteliğindeydi,bu yazı.İlk yazı ile bütünlük taşımadığı intibaı doğurması,bu nedenle doğaldır.Yazı içerisindeki daldan dala sıçramaları da aynı nedenle hoşgörmenizi talep ederim.

Değerlendiremediklerimiz,bilimin konusu değildir,olamaz.Bilim ve din,bilgi ve inanç ayrı boyutlara ilişkin kavramlardır,birbirlerini ne desteklerler ne de reddederler. Bu kavramları aynı boyutlarda imiş gibi algılamak,algılatmaya çalışmak,herşeyden önce onlara zarar verir.
İdeoloji ile bilim'i karşıt kavramlar olarak kullandığımı sanmıyorum.Anlatmak istediğim,ideolojilerin bilimsel olmadıkları, bilimsel verilerden yararlandıkları,ancak yararlandıkları verilerin,mit,efsane,mitoloji,dogma çorbasının içerisinde,çorbanın tuzu, olarak yer aldığı idi.

'Sosyolojik gelişmelerin insanlık tarihi içindeki seyri,geleceğin de nasıl şekilleneceğini bizlere anlatabilir'e gelince,sadece fikir jimnastiği ise kastettiğiniz,haklısınız,katılırım size.
Ama ondan ötesi ise,20. yy. yukarıdaki cümlenizden yola çıkmış ideolojiler'in çürümüş cesetleriyle doludur.Faşizm,Nazizm,Sosyalizm vb...,sizce hangisi ben bilimsel değilim demiş,diyebilmiştir.Tüm ideolojiler,bilimsel verileri de kullanırlar,çorbadaki tuz olarak.Ama bu onları bilimsel yapmaz.boyutlarda imiş gibi algılamak,algılatmaya çalışmak,herşeyden önce onlara zarar verir.
..

Devamını Oku
Durmuş Yığman

Çığlıklar duyuldu Çeçenistan’da
Feryatlar yükseldi Azerbeycan’da,
Çok kanlar döküldü Afganistan’da
Yakıp yıkılıyor ondan üzgünüm.

Nahçıvan, Karabağ, Kuzey Kafkasya
Ortadoğu, Kıbrıs, Avrupa, Asya
..

Devamını Oku
Uğur Ali

Herkesi dinledim de bir seni söyletemedim
Gülüşlerim korkularımın gölgesinde kaldı
Yine de güzeldi sana olan hasret sancılarım
Gece nöbetlerim vardı sabahları uykusuz
Bulanık nefes alışlarım hıçkırırken
Anla beni sen vardın Asya vardı
Ezberlerim vardı yaşama dâhil
..

Devamını Oku
Aydın Çetinkaya

Orta Asya Türkün temel taşı,
Taş üstüne taş koymuşlar,
Korkudan Çin taşı.

1071 anadolu iman taşı,
Taş üstüne taş koymuşlar,
Korkudan sur taşı.
..

Devamını Oku
Mehmet Yaş

Türkiye Cumhuriyeti,
Türk’ün kutsal Memleketi,
Tarihin şanlı devleti,
Biz bu Yurdun Milletiyiz.

Ay-Yıldızlı bayrağımız,
Engin kültür kaynağımız,
..

Devamını Oku
Rüştü Böle

Davullar vurulsun, kösler çalınsın!
Efeler oynasın, kızlar salınsın!
Öğün ey Türkiye’m! Sen ak alınsın!
Düşmana “el aman” dedirtmişim ben!

Türk’ün destanını duymayan duysun!
Dünya bu destanı baş yere koysun!
..

Devamını Oku
Çağrı Yusuf İbrahimoğlu

İltifat, Kadına söylenen yalandır,
Yalan uykumu kacıran yılandır
Kaç defa ısırmaya kalktıda beni
Gözlerinden aldım, panzehri
Gözlerin ayrı bi zehir
Dudakların Lal, kandan nehir
Kaç kez boğuldum,
..

Devamını Oku
Serhat Debboğlu

Ruhi ve Ruzi bir seremoni
Martılar notaların ensesinde
Marttan şarkılar söylüyor Nil'in nefesiyle
Bugün güneş doğudan
doğuma beş kalan bir anne için doğuyor
MART!
Ayının yattığı inden tutunda
..

Devamını Oku
İsmet Doğanoğlu

İlk geldiğimiz günlerde mahalledeki çocuklarla bir tanışayım diye benim küçükleri alıp binanın önündeki bahçeye indim.On oniki yaşlarındaki çocuklarla tanıştıktan sonra,bana sorular sormaya başladılar.Pop star yarışmasındaki falanı tanıyormusun? Galatasaray daki falan oyuncu şu takıma neden gitti? Hangi parti ne kadar oy aldı? Gibi sorular. Terlemeye başladım.Türkiye de yaşadığım halde ben bu soruların cevaplarını bilmiyordum.Çünkü merak edip ilgilenmemiştim.Beni şaşırtan benim ilgisizliğim değil bu çocukların ilgileri oldu.Hayret, Türkiye”yi nasılda bu kadar yakından takip edip ilgileniyorlar!

Bazen talebeler GS,Fener,BJK formalarını giyip gelirler.Müellim,siz hangi takımı tutuyorsunuz? Derler.Bende takım tutmuyorum deyince Allah Allah ilk defa takım tutmayan bir Türk görüyoruz derler, ben milli takımı tutuyorum.onun maçlarını seyrederim diye vaziyeti idare ederdim.

Benim ikinci Türkiye diye adlandırdığım Azerbaycan.Oğuz boylarından gelen Türklerden oluştuğu için diliyle kültürüyle bize en yakın Orta Asya ülkesidir.Elbette başka ırklarda mevcuttur.ama büyük çoğunluk Oğuz Türküdür.Şiilik ve sünnilik burada başka yerlerde olduğu gibi birbirine düşman değil,omuz omuzadır.Dindarlar dinlerini istedikleri gibi yaşayabilirler.Başörtüsü gibi baş ağrıtan bir problemleri yoktur.İsteyen istediği gibi giyinebilir.Burdaki üniversitelerde okuyan dört binden fazla Türkiyeli talebe var.Üniversite muallimleri sovyetler birliği zamanında Rusya da eğitim almış yabancı dil bilen, hakikaten çok bilgili insanlardır.Konuştukları zaman ağzınız açık kalır.

Bu kıvrak ve ateşin zekalı insanlar islam terbiyesiyle terbiye edilirse,islam adına yahudiler gibi dünya ya hakim olabilirler.Tersi olursa vaziyeti siz düşünün. Yeni bağımsızlığına kavuşmuş ülkelerde çok fazla milliyetçilik ve şövenistlik görülebilir.Bu tabiidir ve normaldir.Ama bunun yabancı düşmanlığına dönüşmemesi lazım.
..

Devamını Oku
Osman Erdoğmuş

CİHAN HAKİMİYETİNE GİDEN YOL

En sadık dostlarımız kitaplar olmalı. Her zaman başumuzda bir tanesi bulunmalı. Sadece sıkıldığımız zaman değil, ihtiyaç duyduğumuz her an kitabın o kendine mahsus iklimine girip, sayfalar arasında seyehat etmeli, bir sonraki sayfayı iştiyakla çevirmeli insan. Bazen tarihin derinliklerine inecek, bazen ilmin hakikatlerini gözlemleyecek, bezen de kalbinin tellerini sızlatacak.
Şimdi sizlere şanlı tarihimizin kuruluş safhasından, imparatorluk bölümüne kadar Osmanlı tarihinin analiz edildiği bir kitaptan bahsedeceğim. Yazarı ile sık görüşemesek de Sakarya’da yaşaması, bazende değişik mekanlarda bir araya gelmemiz, kitaba olan ilgi ve alakamı biraz daha arttırdı.
KİTABIN ADI: CİHAN HAKİMİYETİNE GİDEN YOL
YAZARI: MUSTAFA TURAN
BASIM: TÜRDAV YAYINLARI
..

Devamını Oku
Mehmet Necip Özmen

Ayrılığına kardeşlerin
Ayrılığına oğulların
Kızların
Ve sevdalıların
Eller sallanır yürek üste
Kokan ölümdür
Korku yokluktur yeniden
..

Devamını Oku
Sema Sabuncu Terzi

Uyur gece,
Susamış bir çam ağacının
Yaşlı gövdesinde.
Türküler söyler yıldızlar
Asya yüzlü,kabe gözlü
Güzel kızın sıcak sinesinde.
Ve bir yağmur çiseler
..

Devamını Oku
Hüseyin Mustafa

kuşlara
balıklara
yem olarak ver beni
çocuklara sakla dualarını

unut beni

..

Devamını Oku
Sabiha Özbe

Sultan Ahmed kalplerin sultanısın
Kalp gözüyle gören hidayet alsın
Umarım cennette aynısı varsın
Seni yapan mimar firdevs de kalsın

İstanbulun gözdesi görkemle durur
Bahçesinde gezsen huzur bulunur
..

Devamını Oku
Hüseyin Boşcu

Bir İstanbul var hayellerimde
Gazete sayfalarında gördüğüm
Haritadan yerini bildiğim
Gitmek isteyipde gidemediğim

Çay içecektim üsküdarda kız kulesine karşı
Kız kulesi gözüküyormu bilmiyorum ama
..

Devamını Oku