Gerek yok...
Bugün bana,
Neden yalnız yaşamak istediğimi sordular.
Onlara göre bu hiç de iyi bir şey değilmiş,
Zarar veriyormuş, asosyalleştiriyormuş,
-muş, -muş,-muş!
Kime ne!
Kaldırım taşları kırık,
Evlerin kiremit çatıları yerde,
Balkonlarda ekilen çiçeklerin yaprakları savrulmuş,
Sokakta tek bir canlı bile yok.
O en sevdiğim papatyalar bile solmuş...
Oysa onlar benim umutlarım,
İçimde, bilinmezlerden gelen bir şey var.
Ne olduğunu bilmiyorum
Nefret desem değil, pişmanlık desem değil,
Bir sevgi arayışı desem hiç değil,
Ah, değil...!
Hem ölmek, hemde hayatta kalmak istiyorum,
Kan kokusu sinmiş şehrin her tarafına
Bir cinayet mi?
Nedir sabahın köründe ki bu telaş
Hüzün estiriyor her bir yanı
Kuşların haykırırcasına çırpınıp ötmesi
Yoksa gece yine birileri kafasını mı astı odasının tavanına
Adını her duyduğumda ya da bahsinin geçtiği her ortamda ışıldayan gözlerimi sen bir de anlattıklarımdan dinle seni. Bir gururum var, büyüklüğü arşı geçer. Büyüklük yalnızca Allah'a mahsustur oysa ki. Sen, seni bir de ekip sularken anlattığım çiçeklerden dinle. Belki bir umut yeşerirler bizim için diye. Geçen sabah açtım fotoğrafını, koydum oturduğum masanın üzerine ve usul usul izledim seni, sanki karşımdaymışsın gibi. Her yağmur yağdığında adını damlalardan duyuyorum. Oysa ben en çok yağmur yağdığında severdim sevmeye layık olmayan bu dünyayı. Adının anlamını taşıyor bu yağan yağmurlar. Şimdi ise sadece ufak bir tebessümle kalıyorsun aklımda. Bazen de hırçınca dans eden dalgaların kıyıya vurması gibi. Sen yoktan var olmak nedir bilir misin? Aklımda hiç yokken bir anda geliveriyorsun. Bazen seni bir tebessümle, bazen de bir ağrıyla selamlıyorum aklımın ücra köşelerinde gezinirken. Mesela geçen bayram annenle oturdup sohbet ettik, uzun uzun. Senden bahs edip durdu bana. Seni anlattı hep. Seni en yakınından yakınca tanımak nasıl bir his bilir misin? Bana seni anlattı, uzun uzun hemde. O an annen olmak istedim senin. Sonra ablanla oturduk, sohbet ettik. O da seni anlattı bana. Sonra saatlerce sigara yakıp konuştuk. O an da ablan olmak istedim. Acılarına sarılıp sarmalamayı istedim. Peki ya sen? Benim acılarımı sarmalarken bu kadar çok yanımda olmak ister miydin? Oysa ben her şeyimle, her şeyinle, acılarını sarmak isterdim senin. Bana anlatmak istemezdin pek, hatta belli bile etmezsin sanırdın. Ama ben anlardım hemen seni. Acılarına ortak olmak istediğim her an beni kendinden uzaklaştırırdın. Belki de canım yanmasın diye, belki de canın yansın istemedin, kim bilir...? Ve şimdi içtiğim sigara sayısının haddi hesabı yok. Seninle başladığım o yolda sigaraya da başladım. Şimdi ise bırakamıyorum. Ben seni bırakabiliyorken onu bırakamıyorum ya da belki o beni bırakamıyordur. Sen de beni bırakamayabilir misin? Fakat ben çok direndim seni bırakmamak için. Senden izlemem için yol talep ettim, bana yolu kendin gösterdin; "Orada işte, git" der gibi... Özgür olmayan ülkemde bana özgürlüğü gideceğim yolu göstererek öğrettin. Sen varken bir çiçektim. Ama bak şimdi kocaman bir kaktüs oldum. Gelene geçene batmaktan başka yaptığım hiç bir şey yok. Ayırt etmeyene kaktüs de çiçektir. Hadi ayırt etme beni, sen yap kimsenin yapmaya cesaret edemediğini, sen göster bana bir kaktüs çiçek olarak nasıl sevilir? Çölün ortasında kayıpsın, su arıyorsun fakat su benim içimde, dönüp bakmak istemiyorsun. Yine batarım diye sana, dimi? Çünkü ben bir kaktüsüm. Cesaret edebilene gösteriyorum zenginliğimi ve şimdi yine fotoğrafını açıp usul usul, uzun uzun izliyorum seni. Filmin en güzel yarısında kesilmiş bir kesit gibisin. Öylece anlık, öylece şahane, öylece bir şaheser gibi...
5 HAZİRAN 2024 / ÇARŞAMBA / 23.02
Rüzgarın savurduğu sesler,
Duvarlardaki yankıları yutuyordu;
Kimsenin duymadığı o çığlıkları,
Karanlıkta dolaşan varlıkları,
Zihninde yer alan şeytanları
Kimse görmüyor, kimse duymuyordu.
Varlığım, soyut bir evreden başka hiçbir şey değil.
Zihnimin kapıları kilitlendi, anahtarı da boşluklar yuttu.
İçerisi bomboş, yıkık, dökük, hastalık dolu...
Kimsenin haberi yok.
Zaten soran da yok,
İstemem, olmasın.
Soldu gitti bütün renkler
Soldu gökyüzündeki mavilik,
Akıp gitti camdan akan yağmur damlaları.
Belki de gözümden akamayan,
İki gözyaşı damlası yerineydi yağan yağmur...
Islattı, tüm şehri ıslattı.
Caddeler ıslak, gökyüzü siyaha çalmış,
Havada yağmur, ellerim bomboş...
Ceplerimle ısıtıyorum.
Şemsiyem mi?
Ah, ben şemsiyeleri sevmem ki!
Yağmuru hissederim, rüzgarı hissederim,
Geçenlerde bir teklif almıştım
Çocukların olduğu bir partide,
Palyaço olmamı istediler.
Ama ben kadınım,
Kadın palyaço olur mu dedim,
Kadın-erkek, insan değiller mi dediler.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!