_''Âsûde Şiiri - Yunus Karaçöp

Yunus Karaçöp
60

ŞİİR


18

TAKİPÇİ

_''Âsûde

Bir evin bir oğluydum, beş kıza kardeş. Çok erken evlendirildim her nedense… Askerden döndüğüm yıl sonuydu oğlum aramıza katıldı, sıcak bir yuvam vardı, didiniyorduk hanım
evde ben dışarıda, geçinip gidiyorduk ömür törpüsü denen büyük şehirde.

Cumartesileri üçümüzün, pazarlarım oğlumundu, ne de olsa girdi üç yaşına kerata. Parka
götürürdüm ilk önce, sonra da nereyi isterse.. Mahallemizin küçük şirin bir çocuk parkı vardı çok severdik baba oğul orayı, ilk uğrak yerimizdi her seferinde. Böyle bir pazardı O’nu gördüğüm gün, çocuğunu sallıyordu salıncakta, o an yüreğim bir başka titredi durduğu yerde..

Nedenini bilmiyorum ama utanıyorum kendimden.

O yaz hafta aralarında da akşam üstleri sık sık gider oldum, oğlum bahane, biliyordum onu görmek arzusuydu beni dürten. Koca yaz geçmek üzereydi nerdeyse, sonbaharın ilk haftalarıydı, dikkatimi çekti, burnundaki morartı ve yazmasının ucundaki kan lekesi, ilk konuşmamız olmuştu, merhaba demelerimizin dışında, sordum ne olduğunu çekinerek; “Düştüm” dedi yüzüme bakmadan sessizce, geçmiş olsun dileğimdi son cümlem, oysa her halinden belliydi dayağa maruz kaldığı yazmasının ucuyla silmişti burnundan akan kanı eli de morluk içerisinde..

Nedenini bilmiyorum ama utanıyorum kendimden.

Kış çok uzun sürdü ve canlandı tabiat geldi ilkbahar, göremedim kendisini ne koca bir kış nede ilkbahar aylarında, bir haziran pazarında karşılaştık, hal hatır sordu, okşadım kızının
gamzelerini, yüzü solgundu, kendisi halsizce, belliydi kara günlerin ak gelini olduğu, suskunduk ikimizde, bir ara; “Çocuklar birbirlerini çok sevdiler değil mi? ” dedi fısıldarcasına.
“Evet, baksana neşelerine” diyebildim ancak, o konuştu ben dinledim, kızının yalnızlığından baba ilgisine hasret kalışından bahsetti, aslında kendi yalnızlığıydı anlattığı kızı bahane,
Tam ayrılacaktık, “Sıkça gelin emi! ” dedi oğluma. “İnşallah” diyebildim ancak.

Nedenini bilmiyorum ama utanıyorum kendimden.

O yaz bir kaç kez daha karşılaştık o şirin parkta bazen de markette. Hep mesafeli olduk, hep mesafeli konuştuk, havadan sudan, çocuklardı konu genelde. Bir gün yüzü tanınmayacak haldeydi, bakamadım yüzüne, gözyaşlarım gözükmesin diye. Ne oluyordu, bana neydi? benim bu hallerim. Hep o konuştu, hep o dertleşti benimle, hayırsıza yar olmuş dövüyormuş içtikçe, “sarhoşa bahanemi yok” diyor, kendi söyleyip kendi cevaplıyordu. Bir ara telefon numaramı istedi laf arasında, hiç çekinmeden verdim. Ağladı, ağladı… Hep başı önde, ağladıkça ağladı. Beni de ağlattı kendi derdiyle. Ertesi gün hep onu düşündüm, gitmedi o mazlum hali gözlerimin önünden. Sevmek bu olsa dedim kendi kendime
ve arkadaş gözüyle gördüğünü düşündükçe, karar verdim bir daha gitmemeye karar verdim. Ama Pazar gününün erken gelmesini isteyendi yüreğim. Oğlum da isteyecek biliyorum ve gene biliyorum ki bende istiyorum gitmeyi, belki açarım duygularımı, belki söyleyebilirim sevdiğimi irkildim böylesi düşüncelerimde..

Nedenini bilmiyorum ama utanıyorum kendimden.

Kopamadık uzun yıllar hep aynı semtte kaldık, çocuklarımız çok bağlandılar birbirlerine. Ben amcaydım o ise teyze, hanımda tanımıştı onu çocuklar vesilesiyle, ne sevdamı söyleyebildim, ne de dokunabildim. Yıllar geçti aradan, onun kızı evlendi, yuva kurdu, benim oğlum üniversitede. Her ihtiyaç duyduğunda aradı iş yerimden, bazen görmek istediğini ima ederdi sözlerinde. Buluşurduk, görüşürdük üç beş dakika… Sıkça olmasa da
aynı eziyet aynı bedbahtlık… O anlatırdı ben dinlerdim, hala güzelliği yerinde, naifliği üzerinde, bir defa bile seni seviyorum diyemedim, en yakın dostuydum ya..

Bir gün eve erken geldim. Anahtarımla kapıyı açtım içerden sesler geliyordu, misafiri vardı hanımımın, yüreğim bir başka olmuştu göz göze geldiğimde… O bizdeydi, benim evimde
gözü yaşlıydı, belli ki ağlamıştı, bir kaç cümlesini duymuştum içeriye ilk girdiğimde, “Ben hiç sinemaya gitmedim, bana hiç çiçek veren olmadı ki” gibisinden, gülümsedi gitti..

Nedenini bilmiyorum ama utanıyorum kendimden.

Ne bir bardak çay ikram edebildim bir çay bahçesinde, ne de bir gül verebildim kendisine. Sinemaya götürmekse hayaldi benim düşüncelerimde. Bir kez dahi elinden tutamadım, hep
bekledim sevdiğimi bilmesini, “Ben de seni” demesini, olmadı, olmadı, olmadı..Zaten işlerim de kötüydü boğuşup duruyordum kendi dertlerimle, aklımda hep onun varlığı. Şehir dışına sık
sık çıkıyor, alacaklarımı toplamaya çalışıyordum, nerede, kriz bitirmişti küçük esnafı, her yolculuğumda o vardı hayallerimde, düşlerimde… Bir kaç ay olmuştu onu görmeyeli ve aramamıştı her nedense.

Karlı bir kış günüydü aradığında, sesi çok cılız geliyordu, öksürüyordu ince ince. Susmuştu,” Nasılsın” demesinin ardından, yutkunuyordu, konuşmak istiyordu ama konuşamıyordu. “Orada mısın? ” dedim, “Evet, seni dinliyorum” dedi, “Hasta mısın? ” dedim, “Yok, hayır” dedi biraz yüksek sesle, “Kendine iyi bak sen benim için çok önemlisin” demişim gayri ihtiyari, “Neden? ” diye sordu şaşkınlıkla. “Çünkü, seni çok seviyorum” dedim aniden. Hayret etmiştim akıl erdirememiştim cesaretimin densizliğine. Susmuştu, sessizce bekledik epeyce. İçimden haydi, ben de seni, ben de, haydi diye geçirip duruyordum kendimce. Ancak suskunluğu devam ediyordu. “Konuşmayacak mısın? ” dedim. “Elbette konuşacağım, ömrüm yettiğince” dedi ve konuyu değiştirdi. Oğlumu sordu bana ve “hoşça kal” oldu son cümlesi. Kafam karmakarışıktı, bunu
nasıl yaptım deyip duruyordum kendime..

Nedenini bilmiyorum ama utanıyorum kendimden.

Çok seneler geçti aradan, o aradı ben gittim, o anlattı ben dinledim, bir daha sevdamdan bahsedemedim..O beni en iyi, en güvenilir arkadaşı görüyordu herhalde. Tek farklılık vardı
uzun yılların bize verdiği, biraz daha yakın oturuyordu bana, biraz daha yakın duruyordu bedenime. Sanki yüreğinin sesini duyuyordu yüreğim, hep bekledim hep, çünkü o biliyordu onu sevdiğimi, ben de, ben de seni demesini bekledim durdum yıllarca olmadı, olmadı, olmadı.
Son zamanlarda çok halsiz olduğunu söylüyordu, uzun yıllar oldu koca dayağı da yoktu artık.
Yaşlanmış, uslanmıştı kocası.. Kızına gittiğinde mutlu olduğunu, huzur bulduğunu söylüyordu ve “Biz çocuklar sayesinde tanıştık “ diyordu. Ben hala “ben de, ben de seni seviyorum” demesini bekliyordum..

Nedenini bilmiyorum ama utanıyorum kendimden.

Bir sonbahar günüydü hanım aradı işyerimden, “Asude hastaymış, hastanede yatıyormuş komşulardan duydum” diyordu, “Ben gidiyorum, sen de gel, buluşuruz orada görmek istiyorum” dedi.. “Tamam hemen çık” diyebildim ancak. Dünyam karardı, dizlerim titredi, ayaktaydım oturmak zorunda kaldım, nefesim daraldı koltuğa yığıldım, yüreğim çıkmak istiyordu sanki göğüs kafesimden, bir şeyler kopuyordu sanki parça parça yüreğimden.

Önce hanım girdi odasına, sonra beni çağırdı, doğrulmaya çalıştı doğrulamadı, sadece gülümsedi, sararmıştı gül benzi, bembeyazdı elleri, sesi titrekti su istedi, hanım arkasını döndü suyu almak için, avucunu açtı, göz ucuyla “al” dedi, aldım cebime koydum alelacele, katlanmış bir kağıttı verdiği, yüzüne renk geldi, pembeleşti, belli ki mutlu olmuştu gözlerinin içi gülüyordu, fazla tutmadılar doktorlar bizi içerde kısa sürede ayrıldık, iki kez dönüp bakabildim ayrılırken, ilk defa tüm yüzünü ve de tüm güzelliğini net görmüştüm yıllar sonra, son bakışımda göz göze geldik gülümsedi ve elini kaldırmaya çalıştı kaldıramadı.

Nedenini bilmiyorum ama utanıyorum kendimden..

Bir kaç saat sonra ölüm haberi geldi mahalleye, o gece hiç uyumadım, her şey üstüme geliyordu, tansiyonum çıkmış, yüreğim beni kaldıramıyordu. Ellerim, dizlerim her tarafım titriyordu, gitmeliyim cenazesine gitmeliyim diye inliyor bu cümleyi beynimin içinde döndürüp duruyordum. VE gittim. Sevmenin ilk ve son tadını aldığım biriciğimi gömdüler kara toprağa, gözyaşlarımı zor tutuyor ayakta zor durabiliyordum..

Üç beş adım kenara çekildim çöktüm bir servinin dibine, bir anda beynim duruldu, ateşim
yükseldi, verdiği kağıt parçası geldi aklıma, korkarak çıkardım cebimden, ellerim sürekli titriyordu, defalarca katlanmış o küçücük kağıt açıldıkça açılıyordu ve nihayetinde sana
diye başlıyordu yazdığı not, iki cümleydi yazdıkları..

“Bende seni seviyordum bir tanem bende seni, ne olurdu bir kerecik tutsaydın ellerimi”.

Kurumuş göz yaşları vardı yer yer kağıtta, belli ki onun gözyaşlarıydı. Diz çöktüm ellerim karnımda kıvrandım, kıvrandıkça hıçkıra hıçkıra ağladım, ağladım, ağladım. Yanıma gelen kızı sarıldı bana. O da
hıçkırıklara boğulmuştu, “biliyordum amca biliyordum” diyor ağlıyordu..

Nedenini bilmiyorum ama, utanıyorum kendimden..

El ayak çekildi mezarlıktan, mezarına usulca yaklaştım, toprağını avuçlarıma aldım “Ben seni hep sevdim her zamanda seveceğim biriciğim her zaman seveceğim. Bak ellerin
ellerimde” diyebildim.. Biliyorum duyuyordu beni, çünkü o bir melekti, benim meleğimdi.
Aşk bu muydu acaba, nasibimize yasak olanı düşmüştü, adı kader ise.. Her şeye rağmen yaşamadık yasak aşkın efsunlu hayasızlığını korundu, korudum, meleğimi günahlardan…
Rabbim, O masumdu…
Yanağımı toprağına dayadım, ben de, ben de seni seviyorum bir tanem ben de seni diyen sesini bekledim umutsuzca....

Nedenini bilmiyorum ama hâla utanıyorum kendimden....

Yunus Karaçöp
yudumyunus
09.09.2001

Yunus Karaçöp
Kayıt Tarihi : 22.3.2009 03:57:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Dualar bekliyor Asude.. Saygılarımla..

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Saliha Yavaş
    Saliha Yavaş

    Bu küçük hikayenize yorum yazamıyacağım.Değerli kardeşim sadece şunu söyleyeyim.Bir hakimi düşün.Kimler için karar alıyor.Kimleri ipe çekiyor ya da ipten alıyor.Ama o hakim yüreğine hakimlik yapa biliyor mu ? Kutluyorum..Başarıların daim olsun...10+10+10+10 daha ne diyeyim ki?

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Yunus Karaçöp