Unutmayacağım o sabahı,
Unutmayacağım apaydınlık günümü, ıssız karanlık, sessiz, korkunç, acımasız geceye dönüştürüşünü.
Kalabalıkların içinde bir çare, başıboş, yapayalnız bırakışını,
Gitmem deyipte ilk fırsatta gidişini,
Küçük bir çocuk susturur gibi yalandan ’seviyorum’ deyişlerini,
Sonum ol deyipte, sonumu getirişini.
Uzak yoldan geldim, belki hatırsız bir misafir; belki yollarını gözlediğinim, bilemem.
Hatırlar mısın bundan 5 yıl öncesini?
Yeşilköy Sahilinde ki o en güzel manzaralı bankta görmüştün ilk beni... Ne güzel dalgalanıyordu saçların, rüzgarla dans edişlerini ölene dek, kımıldamadan izlerdim bıraksan...
Sonra kalktın, süzüldün adeta her adımında. Birine gidiyordun, sanki o an hissetmiştim ellerimden kayıp gideceğini, oysa tanımıyordum, adını dahi bilmiyordum. Biri geldi karşıdan, sarıldın, güldün, elini tuttun; canım yanmıştı o an, sebebini bilmiyordum bile. 1.5 yıl sonra yaşanacakların dürtüsüydü galiba o an hissettiklerim. Hiç beklemediğim bir anda çıktın geldin, tanıttın, sevdirdin kendini. En güzel, en derin, en cesur, en acımasız ve en gerçek duyguları tattırdın bana. Pek hoyrattın, sanki küçük bir çocuk büyütüyordum ellerimle, kırmamak için sarfettiğim çabayı sende görüyordun, görüyordun görmesine ama yetmiyordu işte sana. Birşeyler eksikti... Tıpkı senaryosu bitmiş diziler gibiydi aşkımız; bitmesi gereken ama bitirilmemesi için diretilen, saçma sapan yeni oyuncular, yeni perdelerle oyalanan bir ilişkiydi. Ama ne yalan söyleyeyim özledim. Üstünden 4 yıl geçmiş olmasına rağmen özledim... Unutmadım!
Unutulur mu insanın ilk aşkı, ilk tecrübesi, ilk kıskanılışı, ilk sahiplenilişi... Asla.
Ne olursa olsun, şimdi bekliyorum. Aynı yerde, Yeşilköy Sahilinde. Karanlık var şuan önümde, hani olur da belki aydınlatırsın diye bekliyorum. Seni bekliyorum, 5 yıl önce gördüğüm, izlemekten bıkmayacağım manzaramı bekliyorum. Ama bu sefer yalnız gel, olur mu? Unutamadığın aşkların acısıyla, yanlış insanların güvensizlikleriyle değil, yalnız gel. Sevmezsin çok konuşmayı, konuşmasanda gel, sussanda...
Yine akşam çöktü, yine karanlık, yine bomboş gönlümün sokakları.
Ama bu sefer eskisi gibi değil, bu sefer önceki terkedişlerin kadar koymadı gidişin.
Boşluktayım sadece,
Ne hüznüm var diyebilirim, ne huzurum.
Yaşanılanları artık hatıra olarak bile göremiyorum, sadece tecrübe oldu bana kattığın. Kinim yok, kızmıyorum; kızamam da zaten, bende sadece bir hiçsin artık. Sadece bir hiç ve ben nihilist değilim! Kendine iyi bak en yakın yabancı, sen çoktan unutuldun....
Gittin... Belki de yeni bir aşka, yepyeni bir hayata. Belki yeni insanlar tanıyorsun, belki onlara gülüyorsun, belki onlarla eğleniyorsun, belki onlarla ağlıyorsun, belki onlara dokunuyor, onlarla öpüşüyor, onlarla sevişiyorsun, kim bilir...
Kim bilir belki de onlara söylüyorsun şimdi ’seviyorum’ yalanlarını...
Kolay sana nasılsa hemen sevip vazgeçmek. Kim bilir kimleri kandırıyorsun, kimleri getiriyorsun oltana, kimlere ’aşkım’ diyorsun...
Sen beceremezsin sevmeyi, sen kalp taşımıyorsun, sen hayatı sadece gülmekten, sevişmekten ibaret sanıyorsun. Sen sadece sevmeyi değil, gitmeyi de beceremiyorsun; senin için onurundan, gururundan, kendinden vazgeçeni görmüyor gözlerin. Çünkü; sen aşkı bedeni güzel olanda arıyorsun. Çünkü; sen Aşkı bilmiyorsun!
Gökyüzünü getirdim sana,
seversin ya sen maviyi...
Sana en çok yakışan renk diye getirdim,
Siyah mesela, siyahı hiç yakıştıramıyorum sana,
hüzün çöküyor sanki izlemekten sıkılmadığım o suratına
ve ben hüznü yakıştıramıyorum sana, çatıyorsun kaşlarını, kırışıyor alnın
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!