Erim beni incitmez ne güzelmiş kaderim
Okşar sever ayda bir öğrenmedim özlemi
Onun kulu olurum “Yeter ki emret” derim
Yüzüm değer eline açıksa çayın demi
Bu ne biçim iftira aman sen de ilâhi
Ahırda süt sağarken öküz tepti billâhi.
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir bana çok özel görünmedi. Konusu ilginç, ama işleniş tarzı sıradan... Neyse, 'fena değil' diyeyim.
Hastahane odası bilmem neden yurt oldu
Kimsenin suçu yoktur bu benim kara bahtım
Düşündüm de içime birden bire kurt doldu
Günbatımı olmuşum sanırdım ki sabahtım.
Gökten inen meleği konuk etti bu hane
Ölüm gelmiş cihâne, bıçaklanmak bahane...
Suskun Anadolu kadınlarından bazılarının , yürek dağlayan gerçeği, ancak bu denli dokunaklı ve etkili anlatılabilirdi.
Tebriklerim candan.
Sevgilerim yürekten.
teşekkürler sayın koordinatör ve Seyfi hocam, şiirim sadece köylü kadınlar için değildi, şahit olduğumuz gerçeklerdi.
Üstade Hemşehrim. Güzel bir mizah türü. Tabi güçlü kaleminizden harika olmuş. Tebrikler ve 10.
Ama bişey hatırlatmama müsaade edermisiniz?.
Ben bir köylü ve çiftçi çocuğuyum. Benim annemi babamın dövdüğünü hiç görmedim. Möyde hanimini döven bir deli hasan vardı onu da herkes kınardı. Hayrettir ki: ençok dayak yiyen hanımlar Sosyetedekiler miş..Köyümde okuma yazma bilenler çok azdı fakat çok mazbut bir aile yapısı vardı. Erkek evini ve hanımını kutsal sayardı. Babam rahmetlinin bana defalarca şu tembihatı olmuştur.'Oğlum hanımı döven erkek erkek değildir. Eşşektir..Hanıma bir tokat vurduysan o hanım artık senin değildir.' Muhterem eşimle 47 yıllık evlilik yılımızı doldurduk, birbirinizi darıltmadık bile..
Hani hep eğitimsizlik derlerde ben eğitimlilerin neden se daha çok dayak yediklerini ve bu yüzden de çocuklarını arada bırakıp ayrıldıklarını biliyorum.. Selam, saygı ve dualarla.
Afet Hanım, sevgili şairim;
Adem ile Havva'dan beri güncelliğini hiç yitirmeyen, erkeğin kadına şiddet uygulamasını öyle ironik bir tarzda dizelere dökmüşsünüz ki, okurken yüreğim yandı.
Hepsi demiyorum ama kadınlarımızın çoğunluğu şiddete maruz kalıyor.
Şiir; verdiği mesajıyla büyük önem taşıyor.
Tebrikler üstadım.
Tekniği, sözcük seçimi, iç ahengi oldukça sağlam...
tam puanımla listeme alıyorum.
Selam, saygı ve sevgilerimle...
Nafi Çelik
Bu şiir ile ilgili 5 tane yorum bulunmakta