İçimi kapkara hüzünler sarar,
Yokluğun ebedi, ölümü arar..
Dost yüzlü düşmanım kuyumu kazar.
Ölmek değil yaşamak benim inadım
Açılmaz toprağım saftır örtüsü
Kabulüdür gelenin yoktur türküsü
Bedenime açtığım hayal köprüsü
Halatı kopup parçalanır diye korkarım
İçimde ayazın buzlu cam kalbi
Dokunanı dondurur sevda yalanı
Bu candan bu beden çözülür sanma
Dilim mühürlü aşk diye ağlayan gözlerim
Bu gün doğan her çocuk meleğim olsa
Beni koruyup kanadım olsa
Uçmaya gücüm yok bedenim toprak
Bir çığlık verseler dünyayı saran
Haykırsam içimde hep neler varsa
Yok, olur bu dünya diye verilmez
Bu akıl başta mı o hiç bilinmez
Kulaklar sağır olmuş duymuyor
Benim bu haykırışa sığmıyor sesim.
Topraktan bedeni çıkarmak ne mümkün
Döşüme volkanlar sığar.,
Çözülmez ruhumun hayal köprüsü
Ebedidir geçilmez aşksız bu yolu
Duysun artık dünya duysun sesimi
Kesemiyor bedenden yar nefesimi
Bu beden toprakta canı verir mi?
Bilmiyorum bu beden aşksız ölür mü?
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...