Gelmesin kimse,tek kişilik yalnızlık yaşadığım anaforlarda.Kimseler meteor çukuru oluşturmasın derin bir kuyudayım.Öyle ki taş atsa ses çıkmaz,aşk çıkar. Yusuf’un atıldığı yere saklıyorum düş artığı yalnızlığımı.
Ölümsüzlük güzelliği çökmüş üzerine ya arkana bakmadan git huzur şafağına.Ki bir bülbül sana öter, bir yuva yaparsınız ahlarımdan,ahdlarımdan.
Kalışlarında çıkardığın hangi isyan tahtımı bahtınla devirir bilmiyorum.
Şerefi uzak sarayların tuzaklarında yasaklar içilerek yaşanılan çinili bir sevme duvarının dibindeyim.
Taş bas bağrına dikenli güller ek kanasın tepelerim.En tepede taş atma taşlamış kalbime.Safran kesilmiş kaflarımdan masalın yeni başlıyor,sen perisin, perilikten cinliğe geçme sakın.
Sözün ağıtında Alp Er Tunga ıngalar bebek halimi.Sen bırak gözyaşlarını yaramın üstüne.
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.