Gelmesin kimse,tek kişilik yalnızlık yaşadığım anaforlarda.Kimseler meteor çukuru oluşturmasın derin bir kuyudayım.Öyle ki taş atsa ses çıkmaz,aşk çıkar. Yusuf’un atıldığı yere saklıyorum düş artığı yalnızlığımı.
Ölümsüzlük güzelliği  çökmüş üzerine ya arkana bakmadan  git huzur şafağına.Ki bir bülbül  sana öter, bir yuva yaparsınız  ahlarımdan,ahdlarımdan.
Kalışlarında çıkardığın hangi isyan tahtımı   bahtınla  devirir bilmiyorum.
Şerefi uzak  sarayların tuzaklarında   yasaklar içilerek  yaşanılan çinili bir    sevme  duvarının dibindeyim.
Taş bas bağrına  dikenli güller   ek   kanasın    tepelerim.En  tepede  taş atma   taşlamış kalbime.Safran  kesilmiş  kaflarımdan   masalın yeni  başlıyor,sen perisin, perilikten cinliğe  geçme sakın.
Sözün ağıtında  Alp Er Tunga   ıngalar   bebek  halimi.Sen  bırak gözyaşlarını yaramın üstüne.
Gözyaşımı silecek   güzeller güzelinin  mendiline  yazıp gitme. Gözyaşlarınla yazdığın nakışlı mendildeki söz kadar   aşk   yaşar mı  sence.
Kalemim, bitterse,yazar çeker gidersem  büyütülmüş aşk   yazıtımızda.
Yollug  Tigin değilim ki seni  yazayım  huzur  taşlarına.Bir milletin    bütün ruh hazinesinden  daha öte bir sevda    derinliğindeyim.Şifrelerim  sözcüklerinde aklanır.
Silinmek istiyor bütün yazdıklarım  firar etmek istiyor kalemime takılan tümceler.
Eteklerini topla çıplak  gönlümden, saçlarına savur yaralarımın yarınlarına... 
Aşina sesinin melodisinde  bulurum seni  her    ağlamaklı    kitapta,cümlede, sözcükte, yaşamda, gelmede,gitmede,  pişmanlıkta.
İçimi lime lime ediyır   bu  giyotin sevda. Seni  her an içimden kesiyor hayat.Her sözcen   gölge  gibi peşimde süzülüyor bu yalan  dünyanın  baki kalıntılarında adın kadar aşkın  kalmış..
Şimdi geriye dönüp bakma zamanı.Zamanın
 hep ilerisini görenlere inat, geri  dönen seferberliğin  gazileri olarak  bu aşkı  zamanla yaşamalıyız.
Bunca kırılışlar, bunca sızılar, bunca  haykırışlar, bir  daha asla demenin    molasında ne manası var diyenlere inat, nakaratlara düşürmeli bu aşkı? 
-Aynı  nakaratta  okunmalı sevda  türkümüz.
Yirmi dokuz harfin içinde  adınla başlar, aşkınla başlar    her şey. Üç harfle gönlümüzü kaplayan   tüm   sözcelerin hecesinde   gel   aşk sözlüğüm ol.
Beni açıkla  hiçbir güzelin   lügatinde tanımım  yok, yeni bir sözcüğüm   tanımı, anlamını ancak sen yazarsın.
İnadına  cümlelerimi  yakıyor bu aşk, içimi kavuruyor   yazdıkların.Suskunun  depreminden sonra seller   nefretlerimi götürüyor.Depreminle  önce  gönül evim  yıkıldı, gözyaşı selinle neyim varsa   sürüklendi  sensizliğe,bilinmezliğe.
  Şimdi vahası kaybolmuş çöllere düşüyor   her umudum.Beni aşk   savurur,samyelinden  uçur beni    İstanbul’a…
Muntazam duruşum erirdi ya gözlerinde!  Hani  mavi bir kediydin  gönül denizimde.Dalgalı ömrümün sularında     fare arıyordun.Oysan ben   sevdanın  Yunusuydum.
Sustun dalgalarımın algısında. Konuşturmadı seni hiçbir  vazgeçiş.
Pişmanlığın senfonisidir şimdi çalınan denizinde alınan mavi hazlarla.
Dedin ki  büyük harfli   iki kelimeyle  “SEN  YETMİYORSUN” bunu  iki kez  bana yaşattın başka gecelerin  gözlerinde,   başka güzellerin  hecesinde.
-Evet, bu  çığlığını  neden büyük  harfle yazdın,içinde büyüttün, dışında  heykel yapıp   bronzdan gözyaşları dökerek   beni  bırakıp  gittin.
Olay yetmeyle, bitme arasında değildi, bir kırılmanın   kırk ayağında bir ayağım sınava  tutuldu. Bunca güzellikler arasında  bir de sen  ömrümün en  güzeli olarak sunuldun.Özün  haykırış ,temizleniş sınavıydı.Erkeksi bir kalem ,hazır bulunmuşluğun hazları, sürüklenen süreç.Pusulası  beli olmayan zevkin   paslarında    anlık  şanlar yaşayan  ,bir içsel bitiş   denemesiydi.
Aldanma sakın! 
Ölümcül düşlerin pençesine,atılan bir pençeydi, yaralandım  isteyerek, bilerek, ya da  bilmeyerek.Her erkeğin   düştüğü  anlık masallar   düşüne  ben nasıl düşürüldüm.
Kan çanağı olup ağlayan yüreğinin teline biraz dokun,sor tek suçlu ben miyim? Ya da suçla gücün, güvenle, sadakatin doğumu değildi.
Anlarınağırlığı altında ezildiğim  bir  sarmalın  sarmaş döleşlerinde
Kendimden  gittim.Bu da senden  gitmek değildi.Asıl kendimden  gidişti.
Dur gitme   demek istedim, durulanmış   sevdamızın    su  tepesinde.
Sana söyleyeceklerim bitmedi  aşkla  ateşin      kül barışındayım.
  Seni yazdım  küllere; ama   gelmeyiş rüzgarını hesaba  katmadım.   Şimdi  hangi elin  yelindesin, küllerime yazdığım seni   sildi söyler misin?
Kayıt Tarihi : 18.9.2009 13:56:00
 
 
 
 
 Şiiri Değerlendir
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
 
 



TÜM YORUMLAR (1)