İnanılmaz bir duygu seli içerisindeyim.
Vücudumun bütün noktaları;
eğrildi,
büküldü,
yetmedi hiç birşey, yetmedi!
' Altın vuruşum ' Oldun bugün
damarlarımda! ...
Altları halka halka morarmış,
yerlerinden fırlayacak hale gelmiş
bir çift,
ne acıdır ki
-zamanında hep sevgilinin yolunu beklemiş -
fersiz gözlerle;
kaliteli bir sevişmeye
kaliteli bir banyo olur, diye
bilmem kaç paraya getirterek
yaptırıp da,
ölümüne siyah kanat taktıran
müstakil morgtan başka
bir işe yaramamış,
İtalyan tarzı
banyonun;
hangi köşesinin
bir mabetgah havası yarattığı
düşüncesinin
dudağında yaptığı ince tebessümü,
hiç olmazsa cesedinin
onun bunun sidiği kokmuş
genel bir tuvalette kalmayacağı,
rahatlığını estirdi.
Ne rahatlık!
Ölüm ve sidik!
Dişlerinin arasındaki
kağuçuk lastiği;
yaşamın uzunluğu ya da
kısalığı elindeymişcesine,
son kez başını geri ittirerek
kolunu bağlayışı ve
patlayacak hale gelmiş damarını
son görüşüydü.
Bir de;
duvardaki dolabın rafında duran,
o da, İtalyan dolap,
o da, kaliteli.
Kaliteli ölüm..
Göz kapaklarını,
cin bastırmış ağırlığı altında
zorla aralamaya çalışarak,
Sevgililer Gününde hediye etmek için alıp da
hiç bir zaman olmayan sevgilinin,
asla ona ulaşamamış
maddesel bir parcasıydı...
aşkın dozunun mu
yoksa
bunun dozunun mu
daha acı olduğunu
kestirmeye çalışıp,
ve aşkın kahpe acısını
yeşil safralara bulanarak,
mide krampları ve
böğürtüler ertesi
kancık bir sevgiyi
kaçırmış olmanın verdiği
uyuşmuş....
Bilmem ne ile....
Ne denirdi ki ona?
Okkalı bir de ' altın küfür ' savurarak,
hatırladığımın! ..
İlkbahar sevinciydi....
Yok! ..
Bahardı yüreği! ....
Uyuşmuş bahar! ....
Öyle miydi? ....
Nerdesin? ....
Hiç olmazsa ellerimin son sıcaklığını,
son! ...........................
Kayıt Tarihi : 7.2.2009 05:24:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)