Aşkın Seyir Defteri 3
“Sevdiğine sadık kalmak için yapılan zorlama hiç de sadakatsizlikten üstün değildir.” (La Rochefoucauld)
Kadim Yanım;
La Rochefoucauld’un bu sözünü bilirsin. Dünden beri zihnimde dönüp duruyor. Neden çocuklarımın annesi bu cümleyle hiç tanışmadı acaba diye. Bunda benim bir sorumluluğum var mıydı, yoksa ne kadar az bilirsen o kadar masumiyet elbisesinin temiz kaldığını mı düşünüyor, cehaletin ardına saklanan milyarlar gibi. Kuralların ve kararların temeline oturacak kadar önemli bu tür cümlelerin öğretilmesi acaba bir devlet görevi olarak alınmalı mıdır?
Sorular böyle uzayıp gidiyor.
Ne tuhaftır ki, dünyayı erdem sıfatı ayakta tutarken, erdemsizlik her toplulukta erdem olarak “tıpkı bir fotoğrafın negatifini asıl görünen, baskılı renkli şeklini ise negatif” olarak kabul etmekte sanki. İşte tam da burada gerçeğin farkında olanlar için kâbus başlıyor. “Bu kadar insan yanılıyor olamaz” adını taktım bu kurama ben.
Sosyal yaşamın getirdiği ilişikler ve yadsınamaz bir kararlılıkla kabul edilen sosyal kelimesine olan insan türünün bağlılığı, onları yönetmek üzere kurulan DEV-LEŞ ler, suya yazılı kanunları kontrol etme hâkimiyetini ele geçirdiklerinde artık insan türü sosyal bir varlık değil, sosyal bir sürü olarak kendi içerisinde ahlak denilen göreceyi bir dokuma halısı gibi ince ince işleyerek kendi üzerine örtmekte, bu sayede de güneşten veya soğuktan korunduğunu ilan ederek tıpkı korkan bir insanın yorganın altına saklanması gibi kendisini telkin ile teskin etmeye çalışmaktadır. Veya korkan bir devekuşunun yaptığı gibi kafasını kuma sokmuş, kıçı açıkta kendi görmediğini başkasının da görmediği gibi bir inanca sahip yaşamaktadırlar.
Sahiden de ben şu anda insanları bir devekuşu çiftliğine çitler ile çevrili olarak hapis edilmiş ve korkularından kafaları kumda karanlığa bakanlar olarak tahayyül etmekte zorlanmıyorum.
İşte bu sosyal sürü insan türü kendi işlediği dokuma halısının üzerindeki motife bir de isim takarak, DEMOKRASİ adını takıyor. Böylece Demokrasiyi ahlak ile koruyan ve üstünde demokrasi ki kendi işlediği kumaşı ahlak olan bir koruyucu ile kendisini koruduğunu ilan ediyor etmekle kalmıyor bir de vazgeçilmez olarak deklare ediyor.
Bu durumu ne zaman düşünsem aklıma hapishanede yatarken, kız kaçırmadan yatan beş aynı köylü akrabanın, cezaevinde tam sayfa bulmaca çözerken, soruların neredeyse hepsini bilemeyerek geçip “soldan sağa iki harfli kutucuk için sorulan,[Bir bağlaç] sorusuna tam ve kati fikir birliği içerisinde İP diyerek cevap verip, sonra buna göre bulmacanın kalanını İpi mihenk tutarak doldurmaya çalışmalarıdır.
Sırf bu deneyim için bile hapishane günlerimi kaybedilmiş olarak değil, bir kazanım olarak hatırlayacağım.
Oysa insanlar biraz kafalarını kumdan çıkartsalar, DEMOKRASİ kelimesi ile DEMOGOJİ kelimesinin, eşeğin çift taraflı heybesinde taşıdığı iki işe yaramaz yük olduğunu, GERÇEK, HAK, DOĞRU kelimeleri ile hiç tanışmadıklarını anlayacaklar.
Sadakat ile demokrasi ve ahlak arasında bu kadar genel bir bakışı okumanın seni sıktığının farkındayım. Sen şu anı, odaklandığın içindeki sıkıntıya bir çözüm veya açıklama peşindesin. Bunda da haklısın. Ama bilirsin devrim postaldan anlatılmaya başlanmaz ise tam olmaz. Belki de kısa cümleler ile özü anlatacak bir yeteneğimin olmadığının açık ispatıdır.
Bilmiyorum. Umurumda da değil.
İşte kadim yanım, devekuşu çiftliğinde onları uyandırmaya çalışan, kafasını kuma sokmayı ret eden işe yaramaz itaatsiz hemen kesilerek, etinden derisinden faydalanılıp, yumurtasından ise çiftliği süslü göstermek üzere içi boşaltılmış muhteşem sanat eserleri yapılması gereken DEVE+KUŞuyuz biz.
Deve ben kuş sen.
Deve ben, zira yükü ağır, kuşun kanatlarını kendine uçmak üzere takmış, kuş ise zaten kendine ait kanatlarını emanet etmekten uçamıyor.
Böyle bir adaletsizlik deveyi o kadar ağır bir utanç içerisinde bırakıyor ki… Anlatamam…
Belkide sırf bu utancın verdiği ağırlıktandır, DEVEnin asabi oluşu…
Peki Çözüm! ! !
Biliyorsun çok düşünürüm… Çözüm Develikten kanadım olsun diye hindi tüyü takmak değil. Ben DEVE yim.
Sen ise hep kuşsun ve özgür olmak hakkın. Ki Anka kuşu gibi küllerinden doğuyorsun her yangınından sonra.
Ayrıca yuvanda kursağındakine muhtaç masum yavrunun kanatlarının çıkmasına daha çok var.
Öyleyse sen kuş olarak kalacaksın.
Ben DEVE iken, E ile evi simgeleyen yükü sakin bir limana bırakacağım. Böylece DEVE değil DEV olacağım.
Sonra DEVEKUŞU; DEVKUŞ olacak.
Kocaman kanatları ile özgürce uçan, bir DEVKUŞ.
İşte çözüm bu…
Bir korkum var; o da
DEVEyi güvensiz yük taşıyıcı olarak görmen ve kanatların ile kısa sürede kat edebildiğin mesafeleri ağır gitmekle itham etmendir.
Oysa tarih şahittir ki, çölde ancak deve gider. Kuş dahi uçamaz. Hiçbir devenin taşıdığı yük ile birlikte alıp başını gittiği görülmemiştir. Zira develer sosyaldir Bugün yaşayan insanların inandıklarını sandıkları inancı 5000 yıldır sırtlarında taşımaktadırlar, aç susuz…
Ondan da beklenen budur zaten, susuzluğa ve açlığa dayanarak, yükünü varacağı yere götürmek. Bu öyle bir yüktür ki, ancak Devenin sonundaki E ile simgelenebilir.
Elhasıl, DEVE çölü geçemeyecek olursa, bu devenin suçu veya devenin güvensiz oluşundan değil, yazının başında belirttiğim gibi, DEVLEŞin güya çölün gündüz güneşinden, gece dondurucu soğuğundan korumak üzere üzerine örttüğü dokuma halısından dolayı önünü görememesinden kaynaklanacaktır.
Oysa gerçek şudur ki,
Çölde hiçbir kervan sahibi deveyi düşünmez. Onların aslında korudukları yük ve kendileridir. Ve o kadar korunurlar ki örttükleri dokuma halısı devenin gözlerini kapatacak kadar uzundur.
Bu durumda DEVE, KUŞa bari sen uç ve kör olmuş gözlerime rehber ol diye yalvarmaktan başka ne diyebilirdi narin kuşum! ! !
Şimdilik ise,
Ben Bayılmış gına gelmiş Bay+gın, sen narin muhteşem bembeyaz bir KUŞ…
Öyleyse;
BAYKUŞ, nasıl ki şiirin bekçisi,
Öyle de
Şiir tadında yaşanan ömrümüzün de, düdüğü elinde bekçisi olsun.
Hasretimi koklayacağını umduğum Sevgilerimle
ED/Bay/Mekan
Kayıt Tarihi : 30.6.2011 02:06:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Sana ne
![Erol Dal](https://www.antoloji.com/i/siir/2011/06/30/askin-seyir-defteri-3-2.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!