akşamüstü aşka susamıştım
kapı açıldı, sen geldin
akşamüstü gün, battı kırık aynalarda
bir gemi ayrıldı bu limandan
içinde ben de vardım,
akşamüstüydü, sessizdi, yorgundum
sarhoştum, içmiştim aşkı
dünyayı ve dalgaları bir solukta
gözyaşlarım altında ıslak
bir serüven gibi akarken hayat
kapı açıldı yine sen geldin
Ama şimdi;
ne dalgalar kaldı, ne şiirler
ne de limandan ayrılan o gemi
bir sen, bir ben, bir de kapı
kapı açıldı, ben sustum, sen gittin
oysa akşamüstü sana ve aşka susamıştım ben
yitik bir aşkın ortasındayım
belki de sonunda
yürüdüm zaman dağılmıştı
kör bir denizin üzerinde
şimdi sensiz gökyüzü
bütün mavilikler yitti sanki
akşam sessizdi
zaten sen de o kadar suskundun ki
o yaz gecesinin anısını nasıl anlatacaksın
bir tokat olup beni
bana çarpmaların anısını
gözlerinde inatçı gecelerin karanlığı kalabilir
ve yeraltı geçitlerinde yitip gitmek
aşkı anlayamamak gibidir
bu acının adı aşktır, gidersin
ömrüm tarihsiz kefenler taşır bir yerlerinde
gözyaşın, acın boğulup gidiyor bir bıçağın teninde
gece durgundu,
zaten hiç gelmemiştin
Şimdi ağlıyorsun, hıçkırıkların bir çığ
dokuzluk mermi, delip geçiyor yüreğimizi
yaşanmamış bir aşkın sayfaları açılıyor bugün yine
sen zaten hiç gelmemiştin ve beni hiç tanımamıştın
sandıktaki fotoğraflarda sararmış gülümseyişler
denizler üstünde uçuşan martılardır anılarım
lambaları karartılmış sokaklarda
ay ışığında konuşan yüzüydü sadece yalnızlığın
anımsıyorum
dokunsam
ağlayacaktı zaman
penceremde sanki bir tarih gizliydi
ateş yalamıştı alevleriyle yüzümüzü
Yaşamın tek gerçek aşkı
özgür,
tutkulu uçurtmalarla doluydu gökyüzü
Şiirler vardı yokuş başında çılgın
anımsıyorum dokunsam
ağlayacaktı zaman
penceremde sanki bir tarih gizliydi
aşk mısın, ey kapımı çalan
yine yağmur yalıyor gece yarısı tenimi
ben seni kendinden, senden daha çok yaşıyorum
ve yoksul denizlerin ardında
bir kara parçası gibi, yine yalnızlaşıyorum
akşam oluyor yine
sarhoş bir rüzgar esiyor
gözlerim de ağırlaşıyor giderek sürgün karanlıklardan
bir çiçek soluyor gecelerimde, sen yoksun
ey aşk, eğilip önünde seccadeye
sarsılıp kalıyorum öylece, ve sen yoksun.
sen bahar rüzgarı,
gelip geçiyorsun ömrümden
üstelik aşka da inanmıyorsun
terketmek kaçarcasına bu kenti
yıldızların altında uçuşmak istiyorsun hem de
ben, kendimce yaşlanmak istiyorum artık
önce saçlarım, sonra sakallarım kırlaşacak
o kırık aynalardan bir tutsak
gibi fırlayıp çıkacağım
ve bu kent intihar edecek o sabah
sen git
git, nasılsa
zaman gülüşünü bırakır
penceremden içeri
git
serüvenci değilim
ıssız limanlarda kalmaz sevgim
seni sevmekten yoruldum
bir hayat çıkıp gelecek, orada bizi bekliyor
gözlerini kapatma, yeşilsiz kalmasın dünya
sakın benim için gözyaşı dökmeyin
sen de ağlama sakın
anladım yapraklar solar
küllenirmiş aşklar
kırılırmış dünyanın soylu dalları da
yeter
bırakın beni dizeler
gözlerim ağrıyor, gidin
bitiremiyorum bu şiiri
bırakın deniz çekiyor beni
yoksa burada
dipsiz bir kuyu beliriyor
Ve boşluk...
Ne zaman ayrılıklar ağlasa
ben gecede sessiz
tutuşsa sokakların gölgesi
çok uzakta bir sevgili
vurulsa
bir kadın sesi duysam ağlamaklı
hüznüm taşsa kaldırımlara
ey aşk, hüzünlü
ve güzel şiirlerin ta kendisisin...
gecede ay yüzüne düşer
pırıl pırıl yaşanır kimliğin
Kayıt Tarihi : 22.9.2009 15:49:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!