Sana beslediğim bütün sevinçleri kızıl bir şafakta görmelisin
Acılarla örülü yıkık bir duvardan, yaşanası nice ormanlar yarattın
Suskun bir denizin renk cümbüşünde önce kendini izlemelisin
Öyle çoğul, soylusun bu yürekte, beni karanlıktan aydınlığa çıkarttın
Sensizlik duvarlarını aşayım derken, bir sessizliğin alacasına düştü bedenim. Gözlerimin hıncı, sözlerinin kılıncı düşlerimi doğrarken fildişi kadehlerden içtim aşk meyini ben. Deştikçe, karıştırıldıkça ve örselendikçe onulmaz bu yaranın korkulu bakışlarında kaldım, sözlerimin balçık üşümelerinde yarınsızlığa daldım, saplandım. Geceler paslı bıçaktı, tatlı dillerinin sofrasında, ezgisinde şerefine nice kadehler kaldırdım.
Küf bağlamış bütün safkan koşuşlarımda yelelerimi rüzgara serdim, koştukça bizi içine çeken bir ırmakta günlerce can verdim. Kendime, yüreğime kırgın bir yüz, estikçe anılarımı bana yeniden getiren bir güz, bütün kavimlerin sonsuzlukta kaldığı bir çift göz oldum. Döşeğimdeki uykular derin, sevda çadırımda gönlüm serin kaldı. Söndürdüm sensizken tüm ışıkları, kapattım aşkın tüm perdelerini, yükledim sırtıma acının heybelerini ve kimsesizliğe yürüdüm.
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,