Gönlümüzün eşkâllerine yağmurlar düşüyor, bulut kendini özlerken aynada
Bir sancı çörekleniyor göğsümüze, sevdanın dağlarına kış iniyor ayrılıklarla
Sevenler kuma aşkı yazıyor, yüreklerindeki ışıltıları serperek kekremsi sulara
Karanfil diktim ovalara yar, mevsimler tükenmeden geliver mutluluğun çadırına
Fısıltılarla esen ve yolunu buldukça hiddetlenen bir rüzgârın kanamalı sözleriyle büyür dudaklarımızdaki topraklar. İçimiz acırken, göğsümüz sancırken başımızda toplanır hüzün denen bulutlar. Cam kulelerden kumdan kalelere bakmak ve ömrümüzün kapılarına sevdanın boncuklarını asmak gibidir bazen hayat, tarumar esintilerle kum gibi yayılmak, sürüklenmek isteriz biz hızla akan bir yaşamın suyunda.
Sığındıkça kendi eşkâlimize, bir yaşamak türküsü olur dudağımızdaki ıslık. Adı konmamış sevgilerin köprülerine güneş erken iner, ay dökülüşleriyle buluşunca yalnızlık. Sanık ve tanık olarak hiç irdelenmediğimiz ve batmış bir medeniyetin çürük düşüncelerinden oluşan denizlerde yüzdüğümüz günlerden gelerek büyümek ve tutunmak hayatın yelesine kendinin kahramanları gibi. Ruh sağanaklarımızın mezarlarına karanfiller bırakarak, gönlümüzdeki yara bereleri yeniden okşayarak gülümsemek vakti şimdi, Eylül yağmurlarına avuçlarımızı uzatarak.
Yağmur mevsimine sokulurken yaz kaçağı yüreklerimizle, yangın ısmarlarız mevsimlere, içimizdeki dermansız kaçışların pencerelerinden kuşlara şiir serperken. Her acı kendi devriminin kalayıdır, sevda havarileri kendi profilini izlerken sırları dökülmüş aynalarda. İç sesimiz kendi imzamızdır hep, onulmazlığın mahkemelerinde aşkı yazan kalemler kırıldıkça.
Dargın bir sırt dönüşün gülümseyişine vurgunsa dudak, kendi içini dişleyerek buluşur bir gündönümünde muhakkak. Sırlarla kalaylanan bu ömür teknesinde ruhumuzun gelgitlerinin fırtınalara direndiği günler de yakındır. Bizler o kürede çevrilen değil, o küreyi çeviren yürek olacağız elbet.
Bir pencere seçeriz kendimize, dışarıda yaşam duyuruları. Sesini dinleriz hayatın, mahmur bir gecenin artığı. Sıkılır yumruğumuz ve daralır göğsümüz, unuturuz çok zaman, hayat kendi içimizin anlamsız yangını. Bir pencere seçeriz sonra kendimize unutturmak için yine kendimize ruhumuzdaki hayali yangınları.
Bekleyişlerin yangın sarmalında bir gönül yanar içimizde, dudaklarımızdaki mavi alevlerle denizleri geçer, ruhumuzdaki kelimelerle sözcükler asarız yeşil ormanlara. Kendi yolculuğumuzun ılıman iklimlerinde sevdanın dumanları yolumuzu çizer, içten içe bir kanamayla gözlerimizin rotasıyla uzak iklimlerin fışkınları bedenimizi gölgeler.
Canımızı yakan hüzün kıran saatlerinde bir doğruluş şarkısına kulaklarımızı verince kendi sızılarımızın atlasında görkemli bir saray oluşuverir. Düşen damlalar toprağı oyar, ancak oydukça baharlara uzanan bir yol gibi özüne akar.
Mecburi dökülüşlerin tarumar sularına eğdikçe gözlerimizi, ıslanır yaşlarımız. Dudakta söz alır başını gider uzaklara ve sokulur yerinden sol yanımız. Her dalga sorguyla döver kayasını ve sular bunun için sığınır geceleri tuzlara. Yanakta daralır özlem, dudakta lal olunca sitem. Yürek boşalır birden yasak bir sevdanın döşeğinde. Savrulur yar mevsim, saçılır söz daldaki arzunun, kalpteki diklenmenin ahengiyle.
Şafak sızılarıyla düğümlenen bir düş kırıntısıdır boğazımızdaki hicran. Yangınlı vurgunların kekremsi dalgalarında bir ömür kapanı sürülür gözlerimize, ağlarız içten içe karanlık bir deltanın omuz üçgeninde. Kımıltılı bir geçmiş içlenir içimizde, rüzgâr lahiti zorlar, aşkın sürgün davaları sorgumuzun çöl fırtınalarıyla yaşamın denizlerine ölümsüzlüğü sürükler.
Selahattin YetginKayıt Tarihi : 8.11.2010 14:58:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

KUTLUYORUM
kutlarım
namık cem
Kutlarım
Kalın sevgiyle ve tam puanımla
TÜM YORUMLAR (6)