Bir zaman kapsülüne yüreğimi koydum, çocuklaştı ruhum
Mevsimleri milyonlarca parçaya böldüm, yeniden doğdum
Işık aradım kutsal yüreğinde, orman gözlerinde kayboldum
Sırma gülüşlerinle ez beni, göğsünde dinlenip şarap oldum.
Gül düşürmüşsün gönlüme merhabandan bu yana, onun için gülüm olmuşsun. Sensizliğin çiçeksiz mevsimlerinde bunun için yaprak kalmış, öksüz dallarda solmuşum. Gülüm olmuşsun özlemin alacalı şafaklarında, kokunla dünyanın ilhamını çözmüşüm. Boş vermişim geçmişime, unutmuşum acılarımı, ben sesinle, gülüşünle, yüreğinle en yaşanası, en tapılası bir dünya kurmuşum. Seni severek, seni özleyerek insan olmanın şifresini kırmışım.
Yıllarımı bir çeyrek geriye sarıp sana yol aldım ufkumu zorlayarak. Deniz kokusuna sürdüğüm yüzümü Ağustos güneşlerine astım. Aynı yollardan geçerek, aynı şarkıları sana getirdim. ‘Yarınlar bizim’ diyordu bildik bir şarkı, ama biz neden yarınsız şarkılarda ağlıyorduk. Islak mendillerde bir kızın gülüşlerini aradık birlikte ve bir adamın sevdalarını dinledik martılardan. Aynı zaman değildi ulaşılan, ama aynı sevdaydı yaşanılan.
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.