Aşk denilen şey bu muydu? Avucunda bir avuç ilaçla pencereden hayatı seyretmek ve sonra bir hastane odasında gözlerini açmak. Midesini yıkamışlardı. Oysa onu zehirleyen yüreğiydi, biliyordum. Kim bilir şimdi nerelerdedir aklı, bakışları kilitlenmişti duvara. Ne söylesem, ne anlatsam dönüp bakmıyordu bana. Daha fazla dayanamayıp hastanenin bahçesine çıktım. Uzun boylu, yakışıklı bir genç zor zabtediliyordu. Ailesi iğne yaptırmaya getirmişti. Genç, “Nisanın elleri kanlı” diye sürekli tekrarlıyor sonra tüm kelimeler birbirine giriyor, anlaşılmıyor hiçbirşey.. Bir tek aklımda Nisanın kanlı elleri....
İlkbahar; güzel günlerin müjdecisi, neden ellerini kana bulamıştı ki... Ya da o neden öyle sanıyordu. Ailesine sormak istedim ama perişan görünüyorlardı. Akıl ne büyük nimet...
Delilik bir çizgidir diyor doktor, incecik bir çizgi.. Nasıl geçmişti o çizgiyi. Nasıl geçilir o çizgiden. Peki ya aşk... Ömrün baharı, gönlün çiçekler açması değil midir? Kanatlara ihtiyaç duymadan özgürce uçmak, penceresine konmak yarin... Yeniden anlam bulmaz mı hayat aşkın karşısında. Rüzgar sevgiliyi sorar, yıldızlar göz kırpar, yakamozlar çağırır, mehtap buluşturur. Tüm evren tanık değil midir aşklara. Öyleyse neden baharı ömrün, açmaz çiçekler. Dallarında ötmez kuşlar...
İki gözü iki çeşme yine ağlıyordu. Kendi haline bıraktım. Mecnun geldi aklıma, çöl olsa düşerdi bu kız, mecnun gibi kucaklardı kızgın kumu... Nisanın elleri kanlı...
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta