Erdik ki bir demhaneye, saki hoş, bizler hoşuz,
Gönlümüz meyhanesinde, sevgiliyle serhoşuz.
Abı hayat iksirini, içince dudağından,
Yay gerilen oklar gibi, can uçtu sadağından.
Saman çöpü gibi çekti, bizi kehribarımız,
Bahtiyarız, gayrı ne gam bitmiş itibarımız.
Vuslata burak etti de, aşkı cana Yaradan,
Vardık birlik ülkesine, çıktı benlik aradan.
Bizler; bu dünyaya güzel olmaya, güzeli bulmaya, güzeller güzeli olduğumuzu bilmeye ve o güzelliğimizi seyredip sevmeye geldik. Kavga dövüş edip kırıp dökmeye, dava gütmeye gelmedik.
Şirin yüzünü bir kez görebilmek için, gönül dağlarımıza aşk balyozu vuran Ferhat olmaya geldik.
Leyla' nın köyüne yaklaştığında, kendisine doğru havlayıp gelen köpeklere '' Gelin! Gelin! Sizler Leyla'mın köyünün köpeklerisiniz. Onun kokusu muhakkak üstünüze sinmiştir. Gelin de doya doya koklayayım sizi! isterseniz vücudumdan parçalar alın götürün o na da, geldiğimden haberi olsun.'' deyip, ilkbahar kuzuları gibi uysallaşan köpekleri sevip okşayan, Mecnun olmaya geldik.
Yusuf'a olan samimi aşkından ötürü '' O zindandayken bana da bu dünya haram olsun'' deyip, kendini zindana kapatarak, orada yıllarca gözünden kanlı yaş döküp, Sanem adındaki putuna ''Sanem! .. Sanem! .. ne olur beni Yusuf'uma kavuştur Sanem! '' diye gece gündüz yalvarırken, dili sürçüp bir kez Samed dediği için, Allah'ın '' Buyur Zeliha! Ne istiyorsun? '' hitabına eren, aşkın zirvesine tahtını kurduğu gibi, Yusuf'una da kavuşan inceler incesi, hanım efendiler numunesi Zeliha olmaya geldik.
Çatık kaşlı, asık suratlı, eşek arısı tabiatlı olup zulmederek ağlatmaya değil, çiçeklerle dans edip gönül kovanımızı bal ile dolduran bal arısı olmaya geldik.
Şarabı üzüm suyundan yapılmayan gönül meyhanemizde, sevgilinin dudak kadehinden içerek mestu medhuş olmaya, işvesine nazına doyulmayan o güzel dilberi, o eşsiz rakkaseyi, sanki bize ait olmayan baygın gözlerle seyretmeye geldik.
Kutlu nefesiyle nice ölüler dirilten, gül yanağının birine tokat atsalar, buna da vururmusun diye öteki yanağını da çevirecek kadar şefkat, merhamet ve hilm sahibi İsa Peygamberin '' İki kere doğmayan ölüdür. '' sözünde ki esrarı anlayıp, ruh kuşumuzun beden kafesinden kurtularak, dört mevsimi de bahar olan uçsuz bucaksız gönül ovalarımızda kanatsız uçmaya geldik.
Rahmetin aynı olan aşk peygamberi Hz. Mustafa'nın '' Komşusu aç yatarken tok gezen bizden değildir '', '' Sizler birbirinizi her halinizle sevmelisiniz'' fermanını yaşamaya, bencillik ve çirkinlikten kurtulup, kendimizi birbirimize feda etmeye, sevmeye sevilmeye geldik.
Geldiğimiz ölümsüzlük diyarına, ölümün adının dahi bilinmediği ana yurdumuza bizi tekrar götürecek tek vasıta olan aşkı bulmaya, aşka ermeye, aşık olmaya geldik.
Aşka haram diyen günah sevap tüccarlarını, kendi hesap kitaplarıyla başbaşa bırakıp, sevgilinin dudağından kadeh kadeh içmeye, canan illerinin canı olan bir Leyla'nın Mecnun'u olmaya geldik.
Hem sevmeye hem sevilmeye geldik. Bitmeyen sermaye olan aşka ermeye, aşkta bitmeye geldik.
Kayıt Tarihi : 11.2.2007 22:23:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Neden koskoca, güzeller güzeli bir peygamberden zuhur eden, Allah’ın güzelliklerine âşık olan bir kul Allah’a ulaşmasın? O aşk ateşi ile nefsinin fazlalıkları yanıp, eriyip yok olmasın? “Mecaz hakikate köprüdür” sözünü, Leyla’yı ararken, Allah’a ulaşarak doğrulayan Mecnunun, Leyla’ya olan aşkı bile hakikate köprü olmuştur. Bir türlü elde edemediği Leyla’sına yanarken, içindeki ateş kalbindeki bütün arzuları yakıp yok etmiştir. Daha sonra “Ben Leylayım, bak sana geldim” diyen Leyla’ya “Sen Leyla’ysan kalbimdeki Leyla kimdir?” diye soran Mecnunun haline bakınca, “Siz kalbinizdeki putu bire indirin o kendi kendini kırar” sözünü hatırlıyoruz, Zeliha’nın saneminden sonra.
Şiirin ismi başlı başına bir şaheser çok etkiledi beni çookk...döndüm tekrar, tekrar okudum...
Güzel şiirler yazan yüreğinize, kaleminize sağlık...
En içten saygılarlarımla..
TÜM YORUMLAR (2)