AŞK NERE GİTTİ
Görüşmeyelim, arada sıra, bazı bazı, belki de kim bilir hiç, boğulmaların önüne geçmenin belki de başka yolu vardır değil mi? Her gün, gür ve hır, hır ve gür.Ömür törpüsü gibi bir şey, sabahın köründe başlayan, gecenin bilmem kaçıncı saatinde biten teraneler.
Tesbit bu mudur, dert sıkıntı tasa neyden yanadır, yar sıkıntıda, yar küskün, yar bozgun, temennisi bu değildi tabiî ki, sabahın akşamı akşamın sabahı varsa başlangıcın devamı devamın sonu, sonun başlangıcı hep olacaktır.
Sondan durum tespiti yapıp, efendiiimm şimdi nerdeyiz, ne haldeyiz, ne yanda ne sabahta, akşamda, gün de, güneşte demeliyiz değil mi? Arkasından bakarken giden günün ah vah etmenin ne anlamı var.Yarın saatler sonra bugün olacak, tekrar al sana başlangıç, yeniden yaz, çiz başla hadi.
Nedir paylaşılamayan, ya da neyin kavgası.Yaşamın normal sınırları içersinde gitmesi gereken, başlangıca dönersek, seçimden geçmiyor mu? Benim seçimim, tercihim, benim yolum, benim yarim, benim sevgilim eşim, dostum, kardeşim..Acaba ben ben ben..Bencillik mi problemimiz? Ya da bencillikle beraber paylaşmama, sahiplenme, hükmetmek mi sıkıntı olan sebepler. Belki de bir yarış vardır,sen ben yarışları, peki kim birinci gelecek, birinci ne alacak, ödül ne, ne işe yarar?
Maddi mi? Biraz daha açalım.Varlık seviştirir yokluk dövüştürür derler. Burasından bakalım, varlık içinde olanlar para pul iş güç yerinde olanlar sürekli sevgi saygı gülüş cümbüş içinde, gül bülbül gibi mi yaşam sürdürürler?
Ya da yokluk içinde sefalet çekenler her dem dövüş mü tutarlar. Zenginler mutlu yoksullar mutsuz mu? Bu bakış açısı da doğru değil demek ki, genelleme yanlış olur.
Özellikle konumuz birbirini seçmişler olsun. Baştan belli olana, hatta bir süre adı, arkadaşlık, çıkma, flört birlikte yaşama evreleri olsun, fark eden bir şey yok. Birbirlerini tam anlamıyla olmasa da ''tanıyabilme” birbirlerini “tercih” edebilme kararına varabilmiş, epey yol almışlardır diye düşünmeliyiz.
Biraz daha irdelemekte fayda var, arkadaşlık, sözlülük, nişanlılık evrelerinde tanımanın daha da derinleşmesi, yapılan tercihin gözden geçirilerek kesin karar verilme aşaması; en son nikah masasında tekrar sorulan, laf olsun diye sorulmayan aslında “Evet” mi ”Hayır” mı sorularının evet evet, nidaları çığlıkları ayağına bas ayağına basss diye çevreden yapılan baskılar neticesinde ilk nifak tohumları atılmaya başlanmış olur galiba.
Ayağına basmalıyım diye içten geçirilen düşünce, yarışın bence başlangıcı işaret etmek de, kavganın, şiddetin, huzursuzluğun, hır ve gürün, sen mi ben mi? lerin başlangıcıdır galiba.
Erkeğin erkek gibi kadının kadın gibi yetiştirildiği bir toplumda, eşlerin sevgi ve saygıyı çabucak tüketmesi çok doğaldır. Elini sıcaktan soğuk suya vurmayan bir erkek, kadının sürekli ona hizmetini beklemekte. Kadın belki de yetiştiriliş tarzından dolayı sürekli erkeğini mutlu etme telaşı içersinde, erkek annesinin ıspanaklı böreğini beklerden kadın, hala makarna nasıl pişirilir anne, diye telefon takviyeleriyle çekirdek ailenin ocağına incir çekirdeği dikmeye başlamaktadır.
Bir anda karşılıklı yastık çorap pijama kavgalarıyla başlayan, saçını süpürge eden kadın gider, yerine aman aman düşman başına vermesin dilekleri, kahretsin gene beğendiremedik şu uyuşuk herife şikayetleri, aşkımmm, canımmm, hayatımmmmm denilen başından beri yerine oturmayan ilişkinin köküne kibrit suyu ekmeye başlar.
Çok değil birkaç zaman önce meleğimmm deyince ağızdan bir melekkk lafı daha çıkan, aşkım dedikçe köpüklü bir ağızla şehvet içerisinde kavuşmak sona ermiş, kuşlar kafeslenmiş, bedenler sahiplenilmiş, kaçarı göçeri yok, bu artık sen benim, ben senin kabullenişleri içersinde, yaşam yaşanılası halden öte gitmez, derinleşmeye başlayan, havadan nem kapılan aşamalara gelinmiştir. Bir de Kadın çalışmıyorsa iş daha da kötü, çalışıyorsa çift yönlü bir yorgunluk, bir tarafta ev işçiliği diğer tarafta gündüz işi, yıkıldıkça yıkılacak üzerine.
Çalışmıyorsa, zaten baştan kaybetti. Eri ne getirirse ne verirse ne derse, ben bilmem beyim bilir, şeklinde geçecektir.Gene de bir iyimserlik var, kabulleniş, kaderim, benim tercihim avuntuları ile devam edecek birliktelik. Üstüne bir de nur topu gibi, bir iki belki de üç çocuk yapılınca artık dönüşü bitişi kadın açısından mümkün olmayan bir yaşamın çatısı da kurulmuş olacak.Çocuğum var vazgeçemem.Ya çocuklar, bırakamam onları diyerek evliliğin devamı kaçınılmaz olacak.
Erkek için de aslında çok farklı değil, duygusal açıdan pek ince gözükmese bile, aynı sıkıntılar olabilir, dışa vurumu sadece daha da farklılaşır, meyhaneye gidişler hızlanır, içmeler, geç gelmeler, kaçamaklar fazlalaşır. Kaçış nereye gideceğini bilmeden yaprak misali, rüzgarlara bırakmaktadır.
Peki aşk nere gitti?
Bir bakıyorsunuz, kumrular gibi ağız ağza girmiş bir çift, akşam sabah birliktelikleri, (evliliği bir kenara bırakalım) çook mutluyuz, aşkım, hayatım sensiz ölürüm, benim için çok değerlisin, sana acıktım seni özledim, seni düşünmediğim bir an bile yok cümleleri, nasıl oluyor da, birden bire terk edişlere, aldatmalara, farklı arayışlara sebep oluyor ve ayrılıklar oluyor.
Fiziksel etkilenmenin ihtiyaçları karşılandığı için mi kaçınılmaz son geliyor?
İlk görüşte aşık oldum, etkilendim, ayaklarım yerden kesildi, bir bakışı ok gibi deldi geçti mi, hatta elektrik aldık karşılık birbirimizden denir ya, elektrikler mi kesilir de birden, taht devrilir. Hani her şey güzeldi, başlangıç muhteşemdi?
Sorun fiziksel yaklaşımın başlangıcı oluşturmasından mı kaynaklandı?
Ayrılık acısı, şiirler şarkılar, yazılar, sızlanmalar gitme kal, dön, gel yalvarmaları sonuçsuz kalıp, ”biri gider,kalanındır AŞK”* ’a dönüşür. Yürek yangınlarda yarin biri gitmiş, uçmuş kafesten, kalan yıkılmış enkaza dönmüş, belki döner bekleyişleri içersinde, melankolik düşlerde sevdiceğini bekler. Karlar yağar, kış gelir, gönlü üşür yar yoktur.
Başka türlü bir başlangıç mümkün mü?
Sanmam, bütün ilişkilerde dış görünüşün mutlaka başlangıca sebep olacağına inanırım.O zaman sorun ne? Fiziksel etkilenme tek başına yetmiyor, sevgiye, saygıya, şefkate dönüşmüyor? Paylaşılanlar sadece küçük mutluluklar olup, üzerine eklenmeyen yaşamın birlikteliği, paylaşım eksik kalıyor.Cefa, sefa, vefa birlikteliği oluşmadan hüsran kapıdan bacadan gümbür gümbür gözyaşlarıyla geliyor.
Biz olmak gerekli.
Biz, sen-benin ötesinde, yarışları yaşamın içersine taşıyıp, aşkı yaşam, yaşamı aşk diye anlamak lazım.
Aşk Yaşam, Yaşam Aşk.
Siz, siz olun, BİZ olun.
Mozan-Muharrem Araz
Ocak 2007
*biri gider kalanındır aşk, Nurdan Ünsal
Muharrem ArazKayıt Tarihi : 28.1.2007 15:53:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Muharrem Araz](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/01/28/ask-nere-gitti-deneme.jpg)
İlişkilere doğru ve içten bir bakıştı.
Kutlarım Mozan'ı saygıyla.Nurdan Ünsal
TÜM YORUMLAR (1)