Unutmaya söz vermiş ama sözünü hiç tutamamış âşıklardır aşk meclisinin asıl sözcüleri. Gözünü hasret bıkkınlıkları bürümüşler… Öyle bir yer ki; yar adıyla dağı taşı inletenler sarhoş olmazlar bu dünya meyhanesinde… Ve onlara içki sunan saki de yoktur. Her âşık kendi şarabını kendisi alır. Olası aşk sancıları çekilmesin diye… Ve 24 saat açıktır gönlüne sevgiliyi koymuşlara…
Yar eline dokunmuşlar, güneşini sevgilinin üzerine doğurduğu için mutlu olan sabahların şehrinde yaşayanlar, sevgilinin kokusunu taşıyan rüzgara tutulanlar ve sevgili rüyalarını süslediği için şad olmuş ruhlar ya da bir tebessümle ödüllendirilenler giremez… Çünkü her damlası damıtılmış saf zehir olan o aşk şarabı onları çarpar, gönüllerini kör eder ve gözleriyle görmeye başlarlar. Kurtuluşu yoktur, etkisi ezelden ebededir…
Bu meyhane zevk ü safa yeridir, çile hasret odağı değil… Çünkü zevk veren, sevgili uğruna acı çekmektir bizler için… Sevgiliyi tutmak için uzanan ellerin, sevgilinin dağladığı yüreklerin mekânıdır. Dağlanmış gönüller yaralarını orada iyileştirebilirler ancak ve aşk derdinin tedavisi de ancak oradadır… Ve kutlu sevgililer teftişe gelmesin diye bir yakarış, bir yalvarma veya bir inleme verilir rüşvet olarak…
Sevgiliyi beyhude arayanların yeri değildir orası. Bilakis bulunmuşlukların zevkinin çıkarıldığı yerdir orası… Orası için öyle bir söylemiştir ki bir üstat daha ne söz ola: ‘Öyle bir yer ki, canına sevgili isteyen ile sevgili için can isteyen arasındaki hayat yolculuğunun ta kendisi gizlidir.’
Katmer katmer nasır tutmuş ve çoraklaşmış gönüllere aşk iksirinin damlatıldığı yerdir. Ve o şarap damlasıyla yeni ve müreffeh bir hayata ermişlerin yeni hayatlarının zevkini çıkardığı yerdir orası…
En sevilen bestenin söylendiği sahne, nihai tangonun yapıldığı pist, alımlı bir rakkasenin kıvrak hareketleri ve en lezzetli yemeğin yenmeye başlandığı yerdir orası… Nefsin bulunmadığı, meleklerin kol gezdiği ve şeytanın her daim taşlandığı aşkların merkezidir orası…
Sevgilinin güzel gözlerini görebilmek amacıyla çiçeklerin sürekli büyümek zorunda kaldığı, yere basmayasın diye tabiat ananın çimleri halı diye ayaklarının altına severek serdiği, o sevgili sakın ağlamasın diye bulutların aralıksız ağladığı yerdir. Sırf sevgiliye olan hürmetinden dolayı ayın geceye doğmadığı yerdir. Bir gecede iki ay olur mu hiç? Sefil bülbüllerin haykırırcasına gonca güllere adını şakıdıkları ve gecenin gündüze varlığını muştuladığı yerdir orası… ‘Ağlamayan insan olamaz’ düsturuna rağmen dışındaki kimsenin ağlamayı bilmediği, ama ağıtın gönüllere öğretildiği yerdir orası…
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta