İçimizde sarhoş kalabalıklar dolaşırken, biz de bölünürdük
Hiç duyulmamış masallarla büyüdük, en çok geceleri sevdik
Kimi yitti, kimi bitti, düşe kalka, ağlaya güle bu güne geldik
Aşk, içimizde gizli bir geçitti, suskunluklardan kentler inşa ettik
Dinlediğin bütün hüzün şarkılarında buzul yalnızlığımızın erimelerini izleriz ayrı odalarda. Nar şırası güzelliğinin bin bir taneli açılımlarıyla gülüşlerin yuvarlanır içime, göktaşı gibi. Dağlarımdaki karlar ovaya iner, hüznümün en deli dalları yıldızlara değer. Denizlerime uğramaz, dalgaları atlatamayan gemiler. Aşk, her mevsimde çiçekli bir düş tarlasına dönüşür ansız, yeşil ormanlarımda.
Az sonra yokluğuna vuracağım kendimi. Dönüşü uzun diyarlardan sesini isteyeceğim. Az sonra bir başka kentin sokağında, bir başka evin odasında üşüyecek ellerin. Saçların Ekimin sarı yaprakları gibi rüzgârla savrulacak. Az sonra ben yine aynı kentte, yine yitik bir aşkla şiirler yazıp, aynı sevdanın şiirleriyle ısınacağım. Az sonra, senden gizlendiğim labirentlerden çıkıp, beni aradığın o uzak şehirlerde, seni kutsal bir aşkla sobeleyeceğim.
Yüz lira maaşlı kibar bir adam.
Evlenir, sedire taşınırlar.
Mektuplar gelir adreslerine:
$en Yuva Apartmanı, bodrum kati.
Kutu gibi bir dairede otururlar.