Adam suskunluğu körükler durmadan tazelediği iç çekişiyle, uçurumdan düşer masanın orta yerine. Gözlerine mil çekilmiş bir akşamüstüdür gene bütün anlatımlar, akşamdan sabahı çıkartıp kalanını gündüzün zehirli sarmaşıklarına kurban etme vakti bir hal içinde sanki. Adam konuşsa idam edecek kendini, kadın anlasa belki çekip gidecek adresi belli olmayan ülkeye. Aziz; bana ekmekten çok sabır öğütle şimdi, şimdi yolları ayırmadan, pusulamı delirmişliğime kaptırmadan; belki Hızır’ın geçtiği yoldur hani işte oraya çıkar yönümü, yoksa adam konuşacak yoksa idam edecek baharın kendini anladığı vakte denk zamanda.
Ya sular yanarsa kapkara bir geçmişi aydınlatmak için. Körpeliğini kim anlatacak o zaman bahçelere. Adam çözülmemiş buz dağıysa okyanusun ortasında, güneşin içine alevden bir anıt dikilse de, aklını panayır meydanlarıyla süslese de bütün itiraflar, penceresine buzdan güvercinler konacaktır gene. Işığın kırılganlığını anlayacak halden geçmiş gözbebeklerim. Kadın konuşmamalı adam susarsa yangın çıkacak adam konuşursa idam edecek kendini.
Dar çizgiler çevresi sur
Yakar bir haykırışın... Sus
Bir el uzanır rüyadan içeri, burkulur hatıralarımın bilekleri orta yerinden. İçimden zırhıyla süvariler geçmektedir tedirgin atlarıyla, ben pencereden bakıyorum ellerim doğuştan titrek ve çeneme yapışık. İşte geldi gelecek olan işte surlarına tırmanmaktadır, tırnaklarını geçirmektedir taşlara ruhunun ustası, elleri merhameti onarmaktan azgın yaralara bürünmüş işte geldi beklenmekte olan. Şehirleri, kasabaları aydınlatan, dağların hafif danslarını, dostların gülüşlerini kalbime tekrar hatırlatan ve ağlamayı armağan eden şu gülmekten usanmış yüreğime - Kambur: Ağlamak gülmekten niçin daha zor? Çoban: Kaliteden - işte geldi be adam beklenmekte olan susarsan yangın çıkartırsın konuşursan kıyamet.
Aydınlıkta aranırken kusur
Sen karanlıkla dol, toprak ol... Sus
Bir sabah uyanıp karşılamak isterdim elimde ki fildişi gerdanlıkla yenilenen anlamları. Bütün kavramları bir çırpıda tırpanlayacak fırtınalara hükmetmek, bütün basmakalıpları sıkarak yuvasında patlatacak kadar güçlü olmak ve bakışlarımı bakışlarından bir daha ayrılmamacasına dayamak tenhalığını yaşamak isterdim; “yazık, şairler kadar cesur değilim” Yazık ki hürriyetler yeniden anlamlanmayacak, çam kokulu seherlerin ciğerimi tutuşturduğu vakitler gelmeyecek, esenliğin çocuklarını öpemeyeceğim kar yağarken soğuğa imrenip. İşte korkuyorum ve sen görmemelisin açıkta bıraktığım yaralarımı, yoksa başını alıp gideceksin, yoksa ben konuşacağım deprem olacak yoksa, yoksa sende aynaların kızarttığı bir zaman diliminde kaybolacaksın, yoksa şair şimdi kendini idam edecek, bütün silahlarını kusanmış olsa da yokluk denen varlık, işte geldi beklenen, adam susuyorsa, adam konuşacaksa hangi dağı sırtlamalı çığlıkların kervanı.
Kalsın sabrın altında dilin mahsur,
Salim susuzluğu suskunluğun… Sus
Bütün yolları birleştirdim uçurtmamın kuyruğunda, bütün fikirlerim kırık boyunlu bir zürafanın düşünde. Kendini azarlayan dilencinin sakalına gizlenmiş mahmurluğum, bütün tahlillerim nöbetinden dönecek bir kaza kurşunu beklemektedir, yıkıntıların altından çıkartılan sözler de benimdir evet. Cam kırığı yollardan geçtim demek marifet değilmiş, öyle olmalı zaten, öyle olmalı ki aşkı madencilere sormak fikrini çürütmeliyim, tomurcuğu patlatan ağaç değil rüzgârın yumuşaklığı bunu söylemeliyim. El pençe divan duruyorsam sebebi vardır, mutlaka suya yön verecektir sabrımın gücü, tohumu ektiysem yağmuru seviyorum, el pençe divan duruyorsam, susuyorsam, bir orman yanacak demektir, konuşuyorsam ihtilali bitmiştir büyük kavganın. Çünkü “aşk damara vurulan kör bıçaktır”
Beynimde her hecenin noktası ur
Sen titrek sesinden kaç... Sus
Kayıt Tarihi : 18.1.2008 00:43:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Geldi beklenmekte olan...

TÜM YORUMLAR (1)