Önce aşk vardı
Ve bir nûr olarak başladı seyrine, temiz alınlarda konaklaya konaklaya gerçek sahibinde karar kıldı.
Kimi zaman ıssız bomboş
bir çölde çıktı karşımıza berrak ve bereketli bir su olarak, asırlardır aynı aşkla, coşkuyla çağlayarak.
Ağlayan, inleyen bir kuru hurma
kütüğü oldu sonraları, “Neden benden uzaklaştın?” diyerek...
Bir mağarada yıllarca bekletti o yılanı en sevgiliyi görmek bahâsına. Gözyaşı oldu damladı dostun gözünden Efendiler Efendisinin mübarek tenine.
Kuyu oldu kimi zaman sevgiyle bağrına bastı Yûsuf ’u... Sonrasında sultan yaptı...
Bir dervişin bağrında ısınan, kaynayan ve el yakan su oldu. İğne oldu Belh sultanının elinde balıkların getirdiği. Vahşi hayvanlara yük taşıttı, ceylanları dile getirdi.
“Ene’l Hak” oldu Mansur’un dilinde...
Aşkın abdestini kanla aldırdı. Dicle’ye savrulan hâkister oldu...
Odun taşıttı dağdan matbaha.
Meyhanesi arştan yüce bir sâkinin elinden can kadehiyle içilmiş belâ şarabı oldu aşk...
Bir taşı eline aldı, Süleymâniye oldu. Karahisari’nin kamışından Süleymâniye’nin duvarlarına nakşoldu aşk. Bâkî’nin kelimelerinde cân buldu sonraları...
Erenler bezmine teslim olmaya gelenlerin canından başka bir şey
bulamayanların armağanı oldu aşk.
Kayıt Tarihi : 17.1.2023 11:48:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!