Bir orospuyu azize yapar aşk ve bir azizeyi orospu.
İnsanların kat kat sarındıkları, her bir katın diğerini gözlerden sakladığı, birbirine benzemeyen ve rengarenk tüller gibi o anda ruhlarında esen rüzgara göre yer ve renk değiştiren kimliklerinin en üstte kalanını görürüz biz ve aşk, keskin ve ışıltılı bir bıçak gibi bütün o tülleri parçalayarak en derine iner, inci avcılarının ustalığıyla, o derinlerde istiridyeler gibi kendi üstlerine kilitlenmiş gizli kutuların kapaklarını açar, uçarı bir çapkınken sevecen bir adam, oynak bir kadından sadık bir eş, ürkek bir genç kızdan tutkulu bir yosma çıkartır ortaya.
Ve aşk çıplak gezer.
İnsanlar nedense en çok kendi derinliklerinde gizli olandan korkarlar, ama merak da ederler korktukları şeyi, merakla korku birbirine karışır., kendi içlerine doğru bir adım atıp sonra geri çekilirler. Hem derinliklerindekini gizlemek için tüllerine sarınırlar hem de tüllerini parçalayacak bir çıplak ararlar.
Sevmeden sevilmeyi istemelerinin asıl nedeni budur, sanırlar ki sevmeden sevilirlerse eğer, tülleri parçalanmadan derinliklerde saklı olanlar gözükür onlara, kimseye göstermeden kendileri görebilirler orada olanları ve böyle düşünenler hep yanılırlar.
Aşk çıplak gezer çünkü ve bir bıçak gibi parçalar tülleri ve aşka dokunmak için soyunmak gerekir.
'Beni bırakma' diye inlemek, orospunun içindeki sadakati, azizenin içindeki oynaklığı ortaya çıkarmak, çapkının sevecenliğini, cesurun korkusunu, yiğidin telaşını, akıllının şaşkınlığını, güçlünün zaafını ele vermek gerekir, görünmeyenin görünür olmasına, dokunulmayanın dokunulur kılınmasına ihtiyaç vardır.
Ve insanlar en çok kendi derinliklerinde gizli olanlardan korkarlar ve en çok korktukları şeyi merak ederler.
Bilmeseler de hissederler ki haz en derinde olanın, gizlenenin hemen yanındadır ve acı hazzın yanında durur, en acıyacak yerdir o en derinde duran ve aşk bir bıçak gibi dokunur oraya ve hazdan acıyı, acıdan hazzı yalnız aşk yaratır.
Bir orospuyu azize yapar aşk ve bir azizeyi orospu.
O kat kat tüllerin altında neler gizli, tüllerin sahibi bile bilmez ve hep görmek ister görmekten korktuğunu.
Aşktan kaçarak aşkı yakalamak ister herkes ve herkes yakalamaktan korkarak aşkı kovalar.
Ve aşk çıplak gezer ve aşka dokunmak için soyunmak, cesareti, gücü, orospuluğu, aklı, bilgiçliği, tecrübeyi, yiğitliği, oynaklığı birer birer atmak gerekir.
Aşka dokunan herkes yangına dokunmuş gibi dehşetle çeker elini önce, parçalanan tüllerinin ruhunu darmadağın eden depreminden kaçmaya uğraşır, hastalanmış bir çocuk gibi tüllerine sarınmaya çabalar, inkar eder her şeyi, 'bu sadık kadın ben değilim' der, 'bu ağlayan erkek ben olamam' ve aşka dokunan herkes kaçmaya uğraşırken bağlanır aşka, en derinindekine usulca alışır sonunda, sever kendi içindekini aynı aşık olduğunu sevdiğini gibi.
Aşk, kendisine olduğu kadar kendi derinindekine de bağlar insanı, bir başkasına aşık olduğun sürece kendine de aşık olursun, kendi çıplaklığına da tutkunsundur artık, kendi çıplaklığını da seversin bir başkasını severken.
Sonra çıplak yerinin acıdığını hissedersin, özlemin sarsıntısını, kıskanmanın kavuruculuğunu, tüllerine sarınmışken duyduğun özlemlere ve kıskançlıklara hiç benzemeyen yeni duygular olarak yaşarsın.
Ve aldığın hazzın başka hiç bir hazza benzemediğini keşfedersin.
Aşk çıplak gezer.
Aşka dokunmak için soyunmak, bütün tüllerinin parçalanmasına razı olmak gerekir.
Görmekten en çok korktuğunu, en derinindekini görürsün.
Ve aşık olduğunda, bir başkasını sevdiğin kadar seversin kendini.
Hazla ve acıyla kavrulmayı öğrenirsin.
Ve aşıkken çırılçıplak gezersin.
Yalnızca aşıkken kendini çırılçıplak görürsün, gördüğünden korkup gördüğünü severek.
Bir orospuyken bir azize, bir azizeyken bir orospu olursun ve ancak aşıkken anlarsın arada bir fark olmadığını.
Y
Ahmet AltanKayıt Tarihi : 1.8.2002 00:11:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
üst üste kıyafetler giymiş gibidir, kişiliklerimizden her biri. Nefsin o bilindik baştan
çıkartıcı haline aldanıp , kıyafetlerinden her birini çıkarıp , çıplak kaldığında ise , aşık
olduğunu sananların , düştüğü hezimeti anlatmaya kelimeler yetmez. .
Aşk dediğin , örtünmeyi sever. Kainatın en güzel hazinesini , en güzel yerinde
saklayabilmenin örtüsüdür bu. Herkesten, her şeyden hatta kendisinden dahi
kıskanmak. Sevdiğinin gözlerinin içine dahi bakamamak. Kıyamamak.
Aşk dediğin , örtünmeyi sever. Derinlerinde kaybolmayı ister. Dokunmadan yanmayı.
Sevdiğini aşkının alevinde hiç yakmayacağını bilse de sadece yanmanın verdiği
hazla, sevdiğinin suretinde can bulmayı.
Aşk dediğin , öyle çıplaklık bilmez. Nefsani heveslerin simsarlığında , et yığınlarına
dönüştürmez duygularını. Kelime oyunlarıyla baş döndürmez. . Susmaktır Aşk. En güzel
kelimelerinin dahi sevdiğinin canını acıtabileceğinden korkup ,susmak.
Aşk dediğin , örtünmeyi sever. Kalp ile kalemin muhabbetini , üzerinde barındıracak
kağıt var mı? Bu sırrı hangi güzin taşır?
Bahtinur Cano
Yoksa espri olsun diyemi?
şiir olmasın bence bu.
"uçarı bir çapkınken sevecen bir adam,
oynak bir kadından sadık bir eş, ürkek bir genç kızdan tutkulu bir yosma çıkartır ortaya"
adama ve kadına yüklediklerini bu cümleleri özetleyebilir.
ay yazık adam bir cicim çapkın,
kadına da bak sen!
aşk böyle bir şey değil, inanmayın!
ceketiniz bile inanmasın!
TÜM YORUMLAR (22)