Henüz mini mini çocuklardık. Evcilik oynardık komşu çocuklarla, ya da evlerimize konuk olan ailelerin çocukları ile. Oyuncak evlerimizde anne, baba ve bir de çocukları olurdu Sonra bu oyuncak ev ve aileler birbirlerine konuk olurlardı... Bazan kavgayla biten, bazan da sessizce sona eren düşsel oyunlardı bunlar.
Hiç unutmam; evimize konuk olan bir ailenin çocuğu ile salonun bir köşesinde oyuncak evlerimizle oynuyoruz. Aramızda ne kavga, ne gürültü.. Çok iyi anlaşarak oynuyoruz derken, evimize başka konuklarla birlikte onların çocukları da gelince bizim oyun dünyamız sarsıntı geçirmeye başladı. O çocuklar da bu oyuna katılmak isteyince iki kişilik oyun dünyamız darmadağın oldu. Daha sonra anlaşmazlıklar, çocukça kıskançlıklar derken kavga gürültü... Ve tepemizde gürleyen bir ses, SUSUNUZZZ! ! !
Bana göre aşkı bu minikler dünyasının oyuncak evlerinden başlatmak gerek. Kabul etmek gerekir ki, aşk ve aşkın düşleri bir başka dünyaları taşır duygularımıza. Bu dünyada bir üçüncü kişiye ve fazlasına yer yoktur. Sadakat yani bağlılık iki kişiliktir. İşin içine çok duygululuk, yalan sadakat karışırsa aşk aşk olmaktan çıkar, çocukların kavgalı gürltülü oyun içinde oyunlarına döner.
Günümüzde yaşadıklarımız da bundan başka bir şey değildir. Oyun içinde oynanan çoklu aşk oyunları gibi... Sonra da kalkıp gerçek aşk nedir diye düşünüp duruyoruz.
Aşkı anlamak için o çocukça tertemiz duygularımızı öne çıkararak iki-üç, beş-on türlü yüzlü olmaktan kendimizi kurtarmalıyız ilkin, sonra aşkın oyuncak olmadığını sindirmemiz gerekir diye düşünüyorum
Kayıt Tarihi : 20.10.2006 13:13:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!