Vefasız bir lahzanın dişlerinde,
Hüzzam nağmeleri kulaklarına almaktır hayal,
Gündüzün üstüne gece devrildiğinde,
Yakamozların koynuna dalmaktır hayal,
Bir keşiş sabrıyla kendinden g(e) (öç) erken,
Ruhunu musallada yumaktır hayal,
Asırlık, ilmek ilmek bir dokuma kumaşı,
Kevser’de yıkanan kızlara sarmaktır hayal…
Kendime Kays’ım, Cihana Mecnun,
Kaf Dağı’nın ötesinde Leyla aramaktansa,
Divane aşık gibi hicret edip çöllere,
Ruhumdan muhacir, suları dağlamaktansa,
Kuyularda Yusuf’um; Ken’an diyarında,
Damla damla gözyaşıyla yıkamaktansa,
Kazılsın mezarlar, diriltecek İsa değil,
Mehdi susmayacak; ah bir Mahşer aralansa.
Hayal; al eline bir asa, için Kıpti ile dopdolu,
Ol benliğindeki Firavun’a bin Musa,
Hayal; vur asayı çarmıhta ruhuna,
Tih Çöl’ünde, açılsın içinde kıpkızıl bir mâsiva,
Hayal; her bir karınca bir Süleyman taşır yuvasına,
Sebe Melikesi Belkıs sarayında,
Hayal; ins ü cin’e hükümdardır Süleyman,
Bir asaya kul, secdeye giden Firavun’sa.
İsra.. Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksâya,
Mekân hayal, zaman mekândan öksüz hayal;
Yırtılır perdeler, Sidretül-Münteha ötesinde;
Cennetül-Meva hayal, dili taş Burak hayal;
Kubbetüs-Sahra’da Muallâk Taşı merdiven,
Basan ayaklar hayal; Muhammed hayal (!)
Bin bir gece masallarında uyuyan devler,
Sıçrar dipsiz uykulardan; hayaldir,
Evvel zaman içinde soğur zaman,
Peri kızları göz kırparken devlere; hayaldir,
Mekân firari, göçebe tüm süslü saraylar,
Saraylara ışık tutan yıldızlar; hayaldir,
Hayaldir; top oynayan cinler,
Saman içinde kalbur, tellal develer; hayaldir.
Kuşlar düşüyor bulutlardan,
Eteklerine gökkuşağı sarılı cariyelerin saçlarına,
Dudakları ateşten, nefesi köpükten,
Gözleri karanlık taşıyan gencecik sultana,
Hürrem’in efsunuyla yükselirken ağıtlar,
Gülbahar Hatun, Topkapı sarayında,
Kul olmuş Cihan’ın Sultanı Süleyman,
Hayal meyal, derin, dingin ve üryan lahuti sedalara.
Kız Kulesi’nde eski bir aşk uykusu,
Her gece denize atar kendini, uyanır;
Açıktan geçen gemilerde esrik tayfalar,
Gözlerinde her gece rüyalar boyanır;
Rahipler yağmalar deniz fenerlerini,
Denizkızları külden ağlara dolanır;
Yağmur düşer denize, filizlenir çiçekler,
Toprağın koynunda kaçak, yılanlar da uyanır.
Hayaldir; Üsküdar dalgın, Salacak açıklarında,
Aşkımla tiryaki Kız Kulesi omzuma yaslanır.
Pervaneydim bir zaman, nar-ı Leyla içinde,
Bitti leyl, döner Leyla girdabında gündüzün,
Mültecidir tarih bugünün haznesinde; elpençe,
Pusu kurmuş şems, kuşatmada gönül, olmaz içinde.
Bir annenin ninnisiyle sallanırken darağaçları,
Hayalbaz benim, yıkık dağlar üstüne otağım,
Kurulu değil vuslata hayal, avuçlarımda saçları,
Sökün ediyor zulamdan Elif, “yar” önünde cellâdım.
Bir hayalim var benim; sesi yok, çığlığın karnında,
Bir hayalim var benim; gölgesi yok, güneşin bağrında,
Bir hayalim var benim; ninni tınısında, “yar” ağzında.
Bir hayalim var benim “yar” zatında, ufuktan ufka..
Yüzünün deltasında “ben ben” gezdiğim ey “yar”,
Hayal isen, yummuşken gözlerimi gel, zulmeti yar,
Gerçek isen, güneşi söndür de gel, hayal’i yar,
Hayal ile gerçek arasından akarken ateşten bu har,
Kar altında bekliyor usulca akan nehir, gül-bahar.
İpekten beyaz kumaş gibi yağıyor üzerime nevbahar,
Toprak altında tecritteki kitabı okurken şamanlar,
Ne Atilla duruyor önümde ne de hayal yakanlar,
Titreyen bir muma pervane olacak gönlüm; adı bahar…
Takvimlerin ciğerlerinden silinecek bu illet, biliyorum,
Biliyorum; intihar etmeyecek ilkbaharda yapraklar,
Dağlardan hallaç misali savrulup atılacak haydutlar,
Kurşuni, ağlamaklı bu sema kalkacak, dinecek yağmurlar,
Çekip çıkaracak böğrümden bu eğri hançeri hükümdar,
Biliyorum; hayal değil, güller için kurulacak harmanlar.
Bülbüllerin vurulduğu faili meçhuller, aşikâr şimdi,
Nerede saklanır? Güllerde diken diken cinayetin izleri,
Künyesi yazılıyor bir aşkın daha; vurmuşsun Gülistanı,
Firdevs’in gül bahçelerinde, donmuş bir bülbülün kanı.
Hayal değil; Şehr-i âzâd’da şahlanan atlar; peçeli kadınlar,
Katar katar yükü yağmalanmış üryan kervanlar, hayal değil,
Kül rengi ufuklara ok atarken düşen bedenim, hayal değil,
Hayalinin havsalamda büyüyen kamburu, hayal değil,
Ne sen ne de seni çizdiğim desen desen hayal; hayal değil..
Bir hayalim var; karakalem çizerken bir fıskiyeden fışkıran suyu,
Hayal bu ya; zemheride cami avlusuna bırakılan yetim boşluğu,
Bir dilberin çehresinde köle tacirlerine şerbet diye sunulan aguyu,
Çizerken karakalem günlerin buğusuna, adın adımın mahkûmu.
Ne yetim boşluklar, ne köle tacirleri, ne de fıskiyeden fışkıran su.
Silerek alnını, sorar kaderin kaderimi; kaderin kederimin meftunu..
Kabul görmese dualar ne çıkar, ne çıkar satılsa düşlerim pul pul;
Zihnimde eriyor görüntün; görüntün ki hayalini kemiren bir muhal,
Dünya isimsiz bir semt, sokaklar ayak uçlarımda sen doğmadan evvel,
Ne çıkar melekler secdede iken; inkârına düşse cümle ins kul kul,
Rüzgârların bedenime sığmadığı bu haziran akşamı, matemler dul,
Bir hayal vurgunuyum derinde, yağmalanmadan günahla, beni bul…
Herkese sen der ve diyemez adını dilim, erirken ağzımda harfler,
Güvercin sürüleri bırakır kadife düşlerini üstümüze gün bizimdir,
Gömerek acıyı, bırakarak yüklerini ezberlenmiş kitaplara günler,
Hayaldir, çiçeklerin dilini bilip, çiçek çiçek sana büyüdüğüm dünler.
Bir bebek çığlığında yırtılırken bakire bir ruh, aldanma ki sancısız;
Mateminde mahkûmun an sayarken mahpushane kalıverir ya yalnız,
Avluda yol biter, sararmış fotoğraflara döner ya yüzün apansız,
Çıkar gelinlik düşlerini, ölgün bir mum ışığında, benim için ıpıssız,
Sadece toprakla yıkanan günahkâr hayaller, şehevi çığlıklar,
Sadece derinlere dalanlar, bir kayanın içinde inciler bulanlar,
Kelebeğin ömrünü akrebin ölümüyle bir sayanlar, ah alanlar,
Mavzer kurşunuyla vurulup tuzlu suyla yarasını ovanlar,
İlkbaharda paslı soğuklarda üşüyen ellerini demirlerle saranlar,
Hayaldir; suskun hayallerini bir heybede han duvarına asanlar…
Yürür Uygur çobanları tozu dumana katarak, önlerinde kurt sürüleri,
Göçebe, talihsiz ve sahipsiz yol belirir Horasan’a, devlettir hayalleri,
Kavalında bir yitik ezgi ile geçer surlardan, değişir, sevdadır nağmeleri,
Bir gazel yaprağı olur, kâh rüzgâr önünde kâh bir ateşler içinde gönülleri,
Yürür sevda çobanı bu gönül; umurumda mı yedi cihan hâkimiyeti…
Kahır gömleğini çıkardım; sarı sancılar duvar diplerinde,
Günlerin biriken tozu tahta kapıda tutsak, meyhanelerde,
Farelerin kemirdiği bu tenha soğuk, ücra kahvehanelerde,
Bir hayalin tutsaklığında, arabesk bir şarkıda, hayalhanelerde,
Tutkunum bir hayale, soğuk bir eylül akşamı, Ankara Kalesi önlerinde…
Kayıt Tarihi : 20.7.2012 11:48:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Serâzad Masiva](https://www.antoloji.com/i/siir/2012/07/20/ask-bir-hayal.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!