Aşk Benim Şiiri - Ayşe Keskin

Ayşe Keskin
39

ŞİİR


7

TAKİPÇİ

Aşk Benim

...............................Karşıdan Karşıya - I -

I- Sözün kıvratan cazibesi konusunda

Ört bas edilen hiçbir şey kalmamış. Düşünce vericisinden gelen sinyaller durum suyuna akan bir hayatın şarkılarıysa

çalan çalana!

Oysa çıplaklık ne kadar yakışıyorsa deryada, suyla oynaşan tenlerde pul sıyırma. Hani kırış kırış uykulu surat, yamulmuş bir yanakla sabaha kalkmak… Bu kaba saba kaşeler şiirse el sürmüyorum daha.

Kırdım! dilin en can alıcı sırrını dediğim anda, bir başka sır çıkmalı karşıma. Dönüp duran sarmalda inmeyen bir tansiyon ve hep! ...
i
r
t
i
f
a! ..

Düşmek, kaygan anlamların çelmesi! Korkuda ve istekte birleşir ki şiirde artık ne durum vardır ne durumu yaratan fikir.
Ölümün ince çizgisinden gidilir gelinir.


..................II-Yumuşak dokunuşlarla kuytularda dolaşmak…

Sözden nefes nefese kalan yutaklar boğulmasın. Zaten hayatın dip köşelerini görenler için renk kuyusunu bulmamak olası değil. Öyle ise bir de çağlayanların serinliğinde dinlence gerekir. Koyaklar varsın dursun. Zaman mağarasına girdiğimizde nasıl olsa bir şekilde karşımıza dikilir. Hiç ak, karanın şahidi olur mu?
Grinin kıvamında buluşursa belki!
Zaman kırıkları, tabanlarımızda derin yaralar açsa da düşünmek gerek: niçin, niçin geçtiğimiz yollar bizimdir.
İçimiz kaynar, demiri büker, zifti eritir. Peki, kızıl bir renkte gözlerimiz neden kamaşır? Mavide dinginlik, yeşilde dirim! .. Siyah asildir de neden, neden içe seslenir?

Düş yasla bulunur, Pembe can kaynatır.

…Düşünce; dil dilden, beynimiz dipten, dilimiz birden yarılır.

......................III-Dağım karşımda hep dumanlı durur

Uzanır alırım! arada nabızlarımdan bağırır!
—Ayşeeeeee!
‘Daha dur! ...
derim demesine de ensemde soluğunu duyarım.

Birden kaynamaya başlar kazanlar.
Ateşe dayanmak, köpüren alevi tutmak, taşan her damlayı anlama katmak, kalemi yürek, maşası ruh, yaz babam yazar parmaklar...

Bu da bir başka hayat zamanlarımdır.

................................ IV-Sindirim

Yanlış bir sözün insan ruhuna verdiği onulmaz izi kim bilebilir? Acıtan sözler kulaklarda çığlık çığlığa güzlerken, tersine dolar bardak, düzüne dökülür. İç denge altüst, dış denge mahzun içlenir. Olabilecek en kötü imâ olabilecek en olumlu imlâyla karşılaşsa da mazgalları tıkanan bir şehrin sağanağa yakalanan toprağı, bozgun sularla çevrilir. Yüreğe son yağmuru indiren, çelimsiz bir bulut bile olsa kaçınılmaz son.

Sıkı tutunmak, tutunacak bir dalı olmayanlar için zor! .. En önemlisi halatını bağlayacak bir limanın olması ve toprağın o dirim sağlayan yeşile uyanmasıdır. Bereketiyle, vahaya isterseniz maviden gökyüzü, isterseniz uçacak on binlerce kanat çizin bence en önemli şey... Hazmınız!

..............................V-Bilinmeyeni saklamak nasıl oluyorsa!

Yalan!

Bu demektir ki hepsi!

Ölüm, resimde bir kuğu gibi salınırken öp beni beyazlığında. Dalında suç deren, pıtrak dölün içindeki çağda…

“Dur” desem de durma. Daha girilmedik odalarda bekleyen muamma, anlamı içinde koruyan dağ... Gibisi fazla bir dolan denizinde yüzen, gemisi karaya çıkınca, bayrağı dalga dalga.
Hiç konuşma. “Sus”u oyna ki repliği veren dünya, ağdası parlayan ten ayıbında.
Dinleti!
“yandan yavrum yandan” şarkısında kıvırtan, onca kaytan seyirci alkışlayanda, deli deli söken şafakta bul çimenini. Uzan dağında uzanan lalesi, çiğdemi, şebnemi, katmerlisi… Destele, deste deste çiçeklerini. İster kurut, ister taze taze diz vazoya.
Geç karşısına kokla!

Değer olan neydi hayatımızda?

...........................VI-Burulmuş Hikâyeler

Bu zaman, başka zaman! .. Geniş salonlar ve büyük kapılar ardında büyük sancılar duruyor. İçinde her türlü ihtiyaca cevap veren dolaplar…
Göz gözü görmeden verilen konforlar, tarihin en şaşaalı turunda peçesi ipek, entarisi sırma kadınlar saklanıyor.
Kırma belli çocuklara, devşirme redifler içinde kızlar ağası burulmuş hikâyeler pazarlıyor.
Okuması yok, yazması çok bir dergâhın geveze yanığı ortalıkta dolanırken …Bakmayın siz, devrilen koca bir saltanatın sallanan beşiğinde rüşt çocukların doğduğuna
‘’e eli ele üleli embürleyli eb eb /be beli belebüleli bembürleyli beb beb/ te teli teteletüteli tembürleyli teb teb…’’ diye giden tekerlemede uçuşan perde arkası perdah, parende atıyor.
Geniş mekânlarda kayboluşun eşiğine bile değmeden, bir oda iki oda üç oda… Kırkının kulpu da açılmıyor. Ne yapsın böyle bir maniyi yamak, kadifeden kesesinde dökme anahtarlar taşıyor.
Nedir, ne değildir derken evlâdiyelik hanedan tarih kapatıyor.


........................VII- “Hepsi Düştü”

“…! ”

Bu o kadar hafif bir sözcük değil. Söylenmek istenen ama ne yazık zaman zaman söyleyemeyen dillerin gözlerinde belirir. Galiba eriyen gerçekler bileklere kadar indiğinde dillenir ki gelişmelere cuk oturan “eline yüzüne…” meselesiyle ortaya çıkar. Bulaşan bulaşmıştır ya, üste başa dökülen lekeler nasıl çıkarılır?

Yol gösterilemez.

Şimdi ne yapılırsa yapılsın değiştirilemeyen bir kara vardır. İsterse kaymak gibi kireç sürülsün isterse kaynatılsın, isterse derecesi yüksek güneşe asılsın. Rengi solmayan tek şeydir.
Oynayan! şimdi ağzıyla kanat yolsa nafile, bir kere göz sözü görmüştür ki büyütülen iç enerji şimdi üstü sıyrılmış soygun bir tel!
Değdiğinde en küçük bir yere … Düşünmesi bile…

Demek ki ruh üşümesi bu! Buz kesen kırmızı…

Duyduğu şey öfke mi, yoksa karanlık bir köşede karşısına çıkan gölge hışırtısının, yitik bir ad artçısı olduğunu öğrenmesi mi?
Hangisi olursa olsun, dönemeçlerin sonunda, hep bir elin varlığını bilmesi yeterlidir.
Üstü mühürlü bir payla dolaşması ve gerine gerine ver…

El ele söylemezken yazıyı

Hepsi düştü!

.........................VIII- güne bAktı

bu titreme, zorlanan kapıdan olanca hızıyla içeri doluşan soğuğu karşılamaktı. buğulanan aynaların göstermediği yara.

bilmiyordu, zaman ne zamandı. ama unutamayacağı bir bakışta tamamen kapattı ne var ne yok, gözü kUlağı …güne bAktı akrebin kuyruğu bolca yağmurdu.
çatıları döven, güneşi görmeyen bir şehir gibi susuyordu.

bir tek o. bir tek o elinin içinde sEğiren duyguda.
yAğıyor yAğıyordu!
aklın almadığı, hiçbir rengin kırmadığı bir tuvali bOyuyordu.
bütünüyle görünen, bütünü bÖlünmeyen parça parça bir parçalanmışlıkta, duymak buydu
bütün hislerin uyuşması, karışmış karıncalanmış bir yoğunluk..
hayat!
asılan mıhsız bir çerçevede ağırlaşan yokluğun gÖzü...İnce bir yolun sapağında, örselenen çAkılın, cAnı acıtan vurgusuyla kAnıyordu. yolcusu can cana bİten bir ruhun ne olduğunu kimse çözemiyordu.

bulunan renk

sOnsuzca sÜzülüyordu.

*

bitmez bir kökün damarıyla tutunan…

fikrim! Bilmedim, neydi ıslak bir yeşilin en Karayemişi
kekre, rengi koyu damak lekesi
öptü ruhumdan öldüm, bittim.

aşk benim!

Ayşe Keskin
Kayıt Tarihi : 17.6.2008 14:07:00
Hikayesi:


'bir'dir 'bir' lere inat

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Abdulbaki Akpınar
    Abdulbaki Akpınar

    ayşe keskin okumalı hanımefendiler özellikle...

    Cevap Yaz
  • Olcay Ceyhan
    Olcay Ceyhan

    Ayşe hanım inanın belki hoş bir yazımdır ama roman gibi okuyamadım şiir olarak çok uzun bence sanki şiir biraz kısa ve öz olmalı

    Cevap Yaz
  • Mehmet Tombuloğlu
    Mehmet Tombuloğlu

    Aşk sensin, duyguda, sözde sensin. Tebrikler güzel yüreğine. budakozu/mehmet tombuloğlu

    Cevap Yaz
  • Muzaffer Cura
    Muzaffer Cura

    köşelerini görenler için renk kuyusunu bulmak

    güzel söylem,,tuttum ,,güzel,,simyası içinde..

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (4)

Ayşe Keskin