Aşk belası,
* Ey aşıkların Yusuf yüzlü sakisi ey aşıkların ab-ı hayat bakisi sen aşığnı ne zamana kadar ağlatıp sızlatacaksın ne vakte kadar, gönül deryalarından göz yaşlarını döküp senin mekânın,senin karargâhın,senin cilvegâhın olan,bu gönülleri hırpalayıp duracaksın, ne vakte kadar ağlamaktan baş gözünün körlüğü ne vakte kadar can gözüne vuracak
* Ey aşıkların periveş dilberi sen aşıkların lokmanısın zira onları sen kendine aşık etmede ve çekip çevirmedesin. Lütuf hazinelerini açta lütufkârlığına şu divanelirin doya doya kansın sun sun ki aşk şarabını senin badenden içsinler, içsinler de aşk sarhoşluğundan elini başını kaybedip zülfünde divana gelsinler mahına pervane dönsünler canlarından tenlerinden kurtulsunlarda bir daha huzurunda benlik görmesinler ki senin aşıkların aşk bağında lebbini isterler onları sen bilirsin onları aşk bağında ot arayan eşeklerle bir tutmazsın. Sultanlık hanesinden onlara donunu, göyneğini gönderde Yakup gönüllü aşıkların yüzüne, gözüne sürsünler koklasınlar koklasınlar da hem baş gözleri hem can gözleri açılıp gonca ile al yanağı bir bilsinlerde can sefa bulsunlar,
• Ey aşıkların ete kemiğe bürünen leylası..! Senin adını duyan, senin zikrini söyleyenin aklı başından gider giderde gündüzü düğün, gecesi gerdek olur. Ya yüzünü görenin hali nicedir? Onların, senin görünmenden dilleri lal, yüzleri al kesilirde allığı ateşe döner. Görenlerin aklı melül olurda tuttururlar bir yangın yaygarası, işte ey sevgili sen şimdi bu divanelerin sakisisin. Bunların halini derdini sen bilirsin,senin o yüzüne bi hal olanlara o cömertlik denizinden şifa şarabını sunda onlar görsünler bilsinler ki, bizim Isa'mızın nefesi nasıldır, İbrahim ateşi nasılmış, Musa'mızın tur-u nicedir, Muhammed'imizin nuru kim imiş, bilsinler görsünler,görsünler ki Süleyman mülkünde Belkıs gibi ayağa düşüp,Süleyman tahtında Hak tapusunu görsünler. Neye nasıl tapılır bilsinler. Muhamded hanedanı bab-ı aliye ab-ı hayat Hasan'a Hüseyin'e kılıç çekmesinler. Bir daha günah denizine girmesinler...
* Ey aşıkların hurisi perisi..! Sen günah denizine binekler koyarsın, koyarsın da kullarım bi çare kalmasınlar diye. Lakin aşıkların binek bilmezler ki,onlar senin günah denizini su bilirler. Her bir yandan dalarlar, içerler de içerler yudum yudum günahtan bi haber sevaptan da bi haber oldukları gibi, sen onların dinini Leyla edersin, imanlarını Mevla ettiğin gibi onların dini aşk, gülü aşk, dikeni aşktır. Gayrı ki onları hiçbir kadı, müftü bilmez anlamaz artık onlar şeriatın sefili, zındığı, kafiri, münafığıdır. Onları ancak sen zapt eylersin. Ateşe düşürdüğün İbrahim gibi, tura üşürdüğün Musa gibi, göğe çektiğin İsa gibi, Muhammed sırrına çakip çevirirsin taki kesrette vahdet saadetine ereler tadını bileler ki kemal olsun...
* Ey sevgili senin yüzünden dökülen zuhur ve tecellilerin sonu gelemezki daha öte hallerini burada açık edersek hiristiyan kardeşlerimizin zünnarlarını çekip almış oluruz. Ey sevgili şimdi ben nerdeyim, ben ne derim öğüt dinleme yerine öğüt veririm. Madem iş öyle uzat bu şarabın kadehini, sun saki leyla elinden, cana canlar katan canın badesi, canıma lebbin olsun..!
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.