İyi bir televizyon izleyicisi olamadım hiç, çeşitliliğine sevindiğim diziler, acitasyon yapıyor diye kızdığım yarışmalar, hiçbir sonuca ulaşmayan kısır tartışmalar, kim kiminle nerede ne yapıyor sorularının adresi magazinler… her şeyin suyunu çıkartan her türlü programı bulmam mümkün olduğu halde hem de.. :)
Çok sesliliği ve seçenekleri sevmeme rağmen, İstiklal Marşıyla kapanan tv günlerini özledim dersem yalan olmaz.
İşten ve sosyal yaşantımdan zaten çok zor arttırdığım zamanımı da kıymetli buluyor, böyle kolay harcamak istemiyorum anlayacağınız..
Kitap okuyormuşum gibi izlediğim bir iki dizininde hakkını yememem gerek,,
İşte o iki dizininde olmadığı bir akşam, kumandayla haşırneşir olmak, kanepede tembellik yapmak istedim… her zamanki gibi izlemeye değer bir şey bulamadım..
National Geographic kanalında görmeye alışık olduğum hayvanlar aleminden farklı bir konu AŞK..
Aşkın oluşumu, gelişimi, dürtüleri ve insan vücudunda meydana getirdiği kimyasal etkileri, bir video ve her sahnede oluşan duygularla ilgili bilimsel açıklamalar uzmanlar tarafından..
bir bey her sabah olduğu gibi bisikletiyle işine gidiyor biraz geç kalmış telaşlı, karşılaştığı kadın aslında sokakta gördüğü sıradan yüzlerden biri ama bir anda onun aslında kimseye benzemediğini düşünmeye başlıyor, böyle düşünmesine neden olan kimyasal oluşumları anlatmaya başlıyor konunun uzmanı araştırmacı bilim adamları ve doktorlar … çeşitli deneyler ve testler açıklamalarıyla, ilkel benlikle çiftleşme ve çoğalma güdüsüyle oluşan duygular evrimle aşkı yaratmış. Karşılaşma anında, sevinç, heyecan, karında karıncalanma, kekeleme, ne yapacağını ve ne söyleyeceğini şaşırma duyguları aşk başlangıcı olarak kabul ediliyor, sonra koku, ses ve tat alma duyularıyla oluşum tamamlanıyor.
1.5 kg lık bu organın her lobunda başka bir kimyasal oluşum harekete geçip büyük bir karmaşa yaratarak kişiyi farklı davranışlar içine sokuyor. Bu kargaşa her kişide farklı seyrettiği içinde tam olarak açıklanamayacak oluşumlarda meydana geliyor ve bunu da en iyi şiirlerin açıklayabildiğini söylüyor bilim adamları.…
5-8 yaşlarında insan beyni bilinçsizce aşık olacağı kişinin haritasını çıkarttığını ve yaşamında bu haritaya uygun kişiyi bulduğunda aşık olduğunu belirtiyorlar…
ilk görüşte aşkın olduğu, seksin görsel algı, kokusal algı, işitsel algılardan sonra tatsal algıya dahil olduğunu yani aşkta en son gelinen nokta olduğunu ekliyorlar. Her insanın kendine has kokusu olduğu tıpki parmak izi gibi ve bunun aşkı nasıl tetiklediği, parfümün icadının da bu duyguya hizmet için varolduğunu..vs
Bütün belgeseli anlatıp sizi sıkmak niyetinde değilim tabi, izlemenizi tavsiye edebilirim ancak….
bunları öğrenmekte geç kaldığım bir muhakkak.. :)
National Georaphic bizim zamanımızda yoktu napalım, kaldı ki bilimde olup biteni biliyor ama işin içinden çıkamıyor anlaşılan, en iyi şiirler anlatıyor bu karmaşayı diyor…
İzlediklerimi bir sonraki gün yemekte heyecanla yakın dostumla paylaştım,
-yaa bende izliyorum bu kanalı, ama nedense yıllardır izlerim bana hiç böyle bir konu denk gelmedi.. ne zaman açsam hayvanlar hep birbirlerini yiyor ...
“Dervişin fikri neyse zikri de oymuş..” diyeceğim şimdi bana uyarda dostuma ayıp olacak şimdi… :)
bunları öğrenmem hayatımı değiştirmedi tabi ama bir şeye takıldım,,
KALP maalesef hiç rol oynamıyor AŞK ta…
Her şey beyinde olup bitiyor, oysaki biz aşkı, sevgiyi duygulara dair ne varsa yıllarca kalbe yükledik. Nereden nasıl çıktı ta beyinden kalbe indi bu iş anlaşılır gibi değil. Sordum soruşturdum, araştırdım hatta kalp doktoru dostlarıma bile sordum bir bilgiye ulaşamadım. Kalbin duygulara bir katkısı yok bu bilimsel gerçek.
Hızlı çarpmaktan başka hiçbir katkısı yok garibim kalbin aşka meşke, kaldı ki o komutu da beyin veriyor.. :) beyinin şekilsizliğimi sebep olmuştur bilinmez ama aşıkken etrafımızda bulduğumuz her boş alana bir beyin çizenimiz yok henüz… yada koluna beyin çizdiren… :)
Kalple ilgili ne kadar söz varsa, kalbi çıkartıp beyni koyun bakın neler çıkıyor ortaya.. :)
Her zaman beynimdesin..
Beyin beyne karşı derler…
Beyinde, kalpte nerde gelişirse gelişsin..
Aşklarınız hiç bitmesin..
Kayıt Tarihi : 17.6.2010 11:24:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Eylül başlıklı yazınızıda çok beğenerek okumuştum..Yukarda okuduğum yazıda muhteşem..Özellikle bilimsel verilerden kendi söylemlerinize geçişteki başarınız dikkate değer..Kutluyorum efendim..
Mustafa EROL
Birol EROL
TÜM YORUMLAR (5)