Aşkı konuşmak için dudaklarımı kutsanmış ateşle temizledim, ama hiçbir sözcük bulamadım.
Aşktan haberdar olduğumda sözler cılız bir hıçkırığa dönüştü, yüreğimdeki şarkı derin bir sessizliğe gömüldü.
Ey bana gizlerinin ve mucizelerinin varlığına inandığım Aşk 'ı soran sizler,
Aşk peçesiyle beni kuşattığından beri ben size aşkın gidişini ve değerini sormaya geliyorum.
Sorularımı kim yanıtlayabilir? Sorularım kendi içimdeki için; kendi kendime cevaplamak istiyorum.
İçinizden kim içimdeki benliği bana ve ruhumu ruhuma açıklayabilir?
Aşk adına söyleyin, yüreğimde yanan, gücümü tüketen ve isteklerimi yok eden bu ateş nedir?
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Ve böylece Aşk'ı tarif eden herkes kendi umutlarını ve korkularını bıraktı önüme sır olarak.
O anda tapınağın içinden gelen bir ses duydum:
'Yaşam iki yarıya ayrılmıştır: biri donar, biri yanar; yanan yarı, Aşk 'tır.'
Bunun üzerine tapınağa girdim, sevinçle diz çökerek dua ettim:
'Tanrım, beni yanan alevin besleyicisi yap...
Tanrım beni kutsal ateşine at...'
Sonuçta Leyla'dan geçmeden Mevla'ya da ulaşılmıyor. Aşk üzüme benzer bence, hani sirke de olabilir içki de. Sirkesi acıdır ama vücuda da epey faydası vardır, içkisiyse tatlı gelir insana fakat içten içe canını yakar, gaflete düşürür, günahına boğar içenini. Dolayısıyla eğer bize aşk üzümleri verildiyse onu doğru kullanmayı bildiğimiz sürece faydası dahi olabilir kanımca. Sadece o aşk şarabının büyülü tadını düşleyip üzümü şarap yapmamayı, yanmayı değil de aşkın sirkesini yapıp acı da olsa kullanmayı seçebilmek gerekiyor. Asıl sırrı da bu bence, İlahi aşkın formülü, elini şaraba değil sirkeye uzatabilmekte. O sirkenin mahiyetini kavrayıp içerken şarap tadını alabilmekte.
Aşk ile yazılmış en iyi şiirlerden bir tanesi ve öyküsel ama bana kalırsa aşkla ilgili yazılmış en iyi şiir Hafız Şirazinin Aşk şiiri...
bence ''aşk'' var oldukça ''kıyamet ''kopmayacaktır.
'Tanrım, beni yanan alevin besleyicisi yap...
Tanrım beni kutsal ateşine at...'
bunun üzerine tanrım beni affet kul aşkıyla yanan yüreğimi bağışla aşkın günahkarlığından kurtar senin ilahi aşkına bağışla şu yereğimi diyesim var... kul aşkıyla yanan kul günahkarmıdır acaba bu korkutuyor... aşkın yüceliği korkutuyor beni...
Sonuçta Leyla'dan geçmeden Mevla'ya da ulaşılmıyor. Aşk üzüme benzer bence, hani sirke de olabilir içki de. Sirkesi acıdır ama vücuda da epey faydası vardır, içkisiyse tatlı gelir insana fakat içten içe canını yakar, gaflete düşürür, günahına boğar içenini. Dolayısıyla eğer bize aşk üzümleri verildiyse onu doğru kullanmayı bildiğimiz sürece faydası dahi olabilir kanımca. Sadece o aşk şarabının büyülü tadını düşleyip üzümü şarap yapmamayı, yanmayı değil de aşkın sirkesini yapıp acı da olsa kullanmayı seçebilmek gerekiyor. Asıl sırrı da bu bence, İlahi aşkın formülü, elini şaraba değil sirkeye uzatabilmekte. O sirkenin mahiyetini kavrayıp içerken şarap tadını alabilmekte.
HANİ DERLER YA İŞTE BU....
SÜPER...
piskopat herif
hailil cibran insan ruhunu okşuyor. derinlerden gelen bir şeyler söylüyor hep
aşk dedim ...ihtiyaç duyulmasını istediğin ,duyulmayıncada sinirlendiğin ,yer yer küfre girdiğin anaçlık duyguların dedi bana bir zaat ...
lakin bu satırlar nede güzel anlatmış bin ağızdan aşkı ve İKİ kişi arasında yaşanacağını...
Tempo dergisinde okuduğum makaleye inanamadım.Halil Cibran dünyanın en çok satan 3. şiir kitabına sahipmiş ve benim yeni haberim oldu.'Ermiş' adlı kitabı gelmiş geçmiş en çok satan 3. kitapmış.1. Shakespeare 2. Lao-Tzu 3.Halil Cibran. Şiirlerini okuduktan sonra hak verdim.Kısa bir ömür yaşamasına rağmen güzel eserler vermiş.
Bu şiir ile ilgili 14 tane yorum bulunmakta