Asılı Çamaşırlar Ve Beklenen An

Aynur Uluç
498

ŞİİR


14

TAKİPÇİ

Asılı Çamaşırlar Ve Beklenen An

Aynı bina, iki farklı tarih...

ASILI ÇAMAŞIRLAR

O gün arkadaşımın yanından ayrıldıktan sonra iftar telâşı barındıran bir yolculuk yaparak döndüm eve. Niye telaş? Bende değil tabii…
İnsanlarda…
Yollar tam kördüğüm.

Eve girince bir de bakarım; benim balkonda neredeyse balkon demirine değecek uzunlukta asılı perdeler. Salonumda resmen, kapalı hücre görüntüsü. Hava da kararıyor; yukarı gidip bir şey desen 'çek perdeni o zaman sen de' denilebilir. Ezan da okunuyor üstelik, mübarek iftar saati. Alttaki komşu kıl olmaya ve kıl yapmaya gelmiş durumları mı yaratacağız akşam akşam?

Öte yandan, daha o sabah göz atmışız Henry Cloud'un 'Sınırlar ' isimli kitabına. Aşılmasından rahatsız olacağımız sınırlara insanların girmesini sağlayanın da kendimiz olduğumuzu öğreneli bir kaç saat olmuş olmamış. Henüz bilgi, kurumamış bellekte.

Beklersin iftar yemeğinin bitmesini, kafanda en makul cümleleri kurgulayarak. Çıkmasan, kendine sinir olacaksın artık. Çıkarsın ve parmağını tam zile doğru götürecekken, oraya yazılmış kocaman el yazısı ve kalınlaştırılarak baskı verilmiş harflerin dildeki karşılığı: Baş Komiser Ahmet

Yaaa hadi bakalım, şimdi çalıştır hayal gücünü.

- Kimmiş gelen hanııım?

Elbette bu söylediğim, olabilecek iyi senaryo. Zile ismini ad soyad olarak değil de basa basa 'Başşşşkomiser Ahmet' olarak yazan adamın kendi de gelebilir kayıtsız ve taze dolmuş göbeğini kaşıyarak.

-Daha iftar orgazm sigarasını tellendiremeden kim bu densiz, kapımda?

- Alt kat komşunuz; “benim çarşaflarımı, perdelerimi nasıl kuruttuğum alt kattaki komşuma dert oluyor mu? ” diye sormaya gelen, “küstah ben”.

Hikayenin bu durumda nasıl devam edeceğini düşünmek bile istemem...

Yok yok, pes etmek yok, hatırla: Sınırlar…

Bastım zile tabii.

Evin hanımı açtı kapıyı.

-Ben bu akşam eve geldiğimde görd..

-Biliyorum çok karanlık oldu değil mi evinizin içi? Çocuk da yoktu ki, perdeleri direk yerine astırayım '

şeklinde bir incelik.

-Tamam, şimdi böyle olmuş ama, sizin balkondan benimkine sarkan havlu uçlarından bile rahatsız oluyorken, şimdi bunu size söylememek olmazdı. Bugün gelip de evimi böyle bulunca, inanın kendimi çok kötü hissettim.' dedim.

Gecenin karanlığından da bahsedip perdelerin bu akşam için kalabileceğini ama genel anlamdaki rahatsızlığımı da bilmeleri gerektiğini ekledim, rahatlamış ses tonumla.

Tabii ki, ben yine senaryonun bu konuşmadan sonra onların evinde devam edebilecek bölümünü içimden geçirerek indim merdivenleri:

-Kimdi o gelen hanıııım?

-Şeydi bey... Alt kattaki komşu.....

-....................................

İŞTE BEKLENEN AN..

(İki ay sonra)

Bir akşam, zil çalınınca kapıya koşan oğlumun karşısında 'annen evde yok mu? ' diyen bir adam.

Biraz yaklaşınca görüyorum ki; iriyarı, kelinden arta kalan saçları siyah, hafif göbekli birisi kapıya yaslanmış, neredeyse içeri sarkacak bir eğrilikte ve rahatlıkta duruyor.

Beni görünce,

- Siz, yeni mi taşındınız buraya?

-Evet yeni sayılır, iki sene kadar oldu, siz kimsiniz?

Aklımdan nedense 'işte Başkomiser Ahmet, Ahmet bu işte' şeklinde bir cümle geçiyor.

- Haaa ben mi, dokuz numarada oturuyorum.

- Yani bir üst katta, bizim hizada mı?

- Dokuz işte, dokuz numara.

Bense üsteleyerek,

- Yani, bir üst katta, bizim hiza mı oluyor dokuz?

İlla anlayacağım ya Ahmet mi, değil mi…Niye geldiğinden çok bununla ilgileniyorum öncelikle.

Önce sağa sola, sonra bizim zile bakınıp 'evet burası altı numara, öyleyse bir üst kat dokuz oluyor' diyerek evinin konumunu ancak numaralar yardımıyla netleştirebilen bir adam var karşımda.

Artık kesinlikle o olduğundan eminim ya;

- Ahmet bey buyrun, diyorum.

- Haaa evet, ben Ahmet; böylece tanıştık.

diyor tarafımdan tanınmanın verdiği rahatlık ve güven yüzüne yayılmış olarak. O henüz benim kim olduğumu bilmemesine rağmen tanışmış oluyoruz böylece. Artık sadede gelmesi lazım.

- Yarın evde misiniz?

Herhalde oturmaya çaya geleceğini söylemeyecek, hala kolu ve omuzu kapıma eğri bir şekilde yüklenmiş samimiyette üstelik.

- Yok, evde değilim maalesef, konu nedir?

-Yarın akşam ………… Partisi'nden belediye başkan adayı bize gelecek, tanışmak isterseniz, seçilirse şimdiden samimiyet kurup isteklerimizi önceden söyleyelim de seçilince istemeye yüzümüz olsun derseniz diye komşulara haber veriyorum.

Demiyor ki, propagandasını yapacak; gelin bir güzel dinleyin ki, yapabilsin.

-Hımmm. diyorum, gündüz evde yokum ama akşam ne olur bilemem. Haber verdiğiniz için sağ olun..

“Komşuluk başka ne gün için, hem şu çamaşırları niye hala sallandırıyorsunuz bakayım. Ancak siz kimin tepesinden sallandırdığınızın bile farkında değilmişsiniz anlaşılan. “ şeklinde hızlı bir cümle daha geçiyor içimden.

'İyi akşamlar' deyip gülümsüyor ve kapıyı kapatıyorum. O ise aynı cümleleri onlara da söylemek üzere karşı dairenin ziline basıyor.

Aynur Uluç

2003

Aynur Uluç
Kayıt Tarihi : 27.11.2007 23:46:00
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Ramazan Topoğlu
    Ramazan Topoğlu

    Aynı bina, iki farklı tarih...
    Ve bir kadının gözlemine takılan sosyo/psikolojik ayrıntının film kareleri.

    Aynur Uluç dikkatlı bakıyor, algılıyor, gözlemliyor, yazıyor. Biz de inanın keyifle okuyoruz.

    Cevap Yaz
  • Hasan Büyükkara
    Hasan Büyükkara

    Öyküde anlatılanın, moda deyimle microfaşizm olduğunu söyleyeceğim ama ben öykünün asıl yazılmayan taraflarındayım..

    ''sonunda usumun düzensizliğini kutsal buldum' diyen insan rimbaud...

    Bu geldi aklıma öyküden çok üsluba baktığımda...

    Öykünün devam eden öyküsünü okudum çünkü ben.

    Öykünün üslubu, kent yaşamına intibak edip edememekten daha didişmeli durumların işaretçisi, İkirciklerin üsluba yansıyan atmosferi benim hissettiğim

    Mesele çamaşır meselesi değil asla..

    Toplumsal yapının kılcal damarlarındaki tıkanıklığın bilinç damarlarını tıkaması..

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Aynur Uluç