[Asıl Deprem İçimizde ]
Deprem üstüne 
Depreme dair 
Hiçbir şey yazmak istememişti gönlüm 
Ne zaman aklıma gelse 
Bir yanım hep eksik kalırdı 
Ne zaman aklıma gelse 
Bir yanım oralara çekerdi beni 
[Depremin tekrar aklıma gelişi ]
Aslında hiçbir zaman aklımdan çıkmamıştı ki
Sadece unutmuş gibi yapmak istedim 
Ama olmadı 
Her zaman önünden geçtiğim
İlkokulum vardı 
Ne zaman baksam muzur çocuk olurdum 
Okul sıralarım aklıma gelirdi 
Mandalina kabuklarını 
Lastikle atardık birbirimize 
İlkokul hocalarım gelirdi aklıma 
Çoğu insanın olduğu gibi 
İlkokulda aksi gibi tek bir hocamız yoktu 
Bir sürü hocamız olmuştu 
Bazen bir senede altı hoca değiştiriyorduk
Çok erken kaybetmeyi 
Yeni birine ayak uydurmayı öğrenmiştik 
Çok hocalı olmak aksi bir durum değildi 
Benim gözlemlediğim tek kötü yanı 
Hocalarımızın ilerleyen hayatlarımızda 
Bizi hatırlamakta zorlanmasıydı
İlk adımlarımızda sosyal hayatta hazırlanıştı 
Tebeşir kavgalarından sonra 
Toplu olarak yenilen dayak 
Dayak olayını abartmanın anlamı yok 
“Hocaların vurduğu yerden gül biter” cidden 
Benim bir keresinde yüzümde beş dallı bitmişti 
Haliyle bende bitip çok küfür etmiştim o zamanlar
Tamamen içimden
Bugün olsa yemin ederim ellerinden 
Kana kana öperdim hocalarımın
Mutlaka bir şey yapardık 
Ya da yapmazdık 
Olur olmaz zamanlarda 
Hocaları deli ederdik 
Ne zaman geçsem okulumun önünden 
Muzur çocuk olurdum ve 
İlk anılarım canlanırdı 
Bizim zamanımızda ilkokul beş yıllıktı 
Cümleye böyle girmek yaşlılık belirtisi oluyordu ama 
Ama saçlardaki beyazları yaşanmışlıkları 
Görmeden, hissetmeden geçemiyordum yollardan, 
Başlayamıyordum cümlelere
Yine geçerken ilkokulumun önünden bir gün 
Elinde karne olan bir çocuğa rastladım 
Bizim mahalleden di ufaklık 
Adını bilmiyordum 
Çağırınca geldi hemen 
“karnen nasıl” bakalım dedim 
“Hepsi pekiyi bir tanesi iyi “ dedi.
Aslında kurduğu cümlede anlamca bozukluk vardı
(doğrusu; bir tane iyi gerisi pekiyi idi
 bence böyle bir cümle kurmasında sakınca yoktu.
Asıl önemli olan benim kurduğum 
cümlelerdeki anlam karmaşası
sakıncalardı bunlar doğal kaynağı da
 yüreğimden geliyordu) 
Ama daha şu salak üniversite sınavlarına girecek 
Daha çok vakti vardı önünde 
Ufaklık sözlerini bitirdiğinde 
Yüzünde bıkkın sıkkın bir hal vardı. 
“Karnen güzel niye üzgünsün” demiştim
Oda bana ne dese beğenirsiniz 
Gerçi söylediğinde ben çok beğenmiştim. 
“ Ağbi ben beşinci sınıfa gidiyordum.
Bu sene okulum bitecek ve diploma alacaktım.
Ama ilkokulları sekiz yıl yaptılar” 
durdu biraz sonra bombayı patlattı
“ İşin yoksa üç sene daha oku ancak diploma al,
Ağbi geçer mi üç sene şimdi.” dedi. 
 Öldüm gülmekten, 
Çocuğa okulda ne yaptılarsa
Şafak atmıştı tepesine doğru
Okulu hapishane gibi görüyordu garip
Ama takdir etmek lazımdı 
Belki evdekilerinin baskısı 
Belki de kendi iradesi 
Diploma nedir biliyordu 
Ben aldığım diplomamı 
Evdeki yatağın üstüne atmış 
Tavuk kovalamaya gitmiştim 
Ne fırça yemiştim rahmetli dedemden.
Çocuktu işte 
Ama cin gibiydi 
Yanımdan öyle 
Elinde karnesi 
Sekiz yıla sinirli 
Zamana sinirli sinirli gitti
Bu yaşta sinir iyi değildi 
Ama mutlaka bir gün öğreniyordu 
İnsan yavrusu 
Derken gel zaman git zaman 
Okullar açılmıştı 
Ama benim okulumun açılmadığını gördüm
Sonra öğrendim ki depremde 
İlk yıkılacaklar arasındaymış 
Kul cahilliğinden 
Para hırsından kaynaklanan 
Hatalardan ve yıkımlardan 
Bizi Allah korumuştu 
Okulum yıkılırken 
Anılarımda yıkılıyordu
Gazoz simit sırasında beklediğim kantin
Top oynadığımız arka bahçe
Camlarını kırdığımız sınıflar 
İnsan çok fena oluyordu 
Hayatının izlerini bıraktığı 
Yerlerde 
Hayatının izlerini bir 
Bulamaması 
Dıştan içe çok fazla vuruyordu 
Dökülen tuğlalar, betonlar 
Bir devri kapatıyordu 
Üzülüyordum 
Okulun bir arsası kalmıştı 
Gel zaman git zaman 
Sırf ben değildim üzülen 
Gelen geçen herkes bir buruk bakıyordu 
Yıkıntılar arasındaki bayrak direğine 
Aslında öyle kolay yıkılıyordu ki 
Bir depremde nasıl yıkılmasın 
Biraz üzüntüm geçiyordu 
İncecik pastan erimiş demirleri görünce 
Depremi bir kez daha 
İstemeden hatırlıyordum 
Çığlıkları feryatları 
Kayıpları
Bir okulun yıkılmasındaki anılarımı ah ederken 
Bir şehrin insanının 
Şehrinin yok olmasının üzüntüsü 
Burkuyor içimi 
O sokaklar 
O insanlar 
Geliyor aklıma 
Orada bıraktığım annelerim 
Orada bıraktığım babalarım 
Orada bıraktığım kardeşlerim 
Yeni okul yükselirken gün be gün,
Yeni yapının sağlamlığını 
Anılarımın diyeti oluyordu 
Seviniyordum benden sonraki çocukların 
Anıları silinmeyecekti belki 
Belki diyordum gene de insanlar güvenmiyordum 
Bir gün dönem ödevi aldıklarında 
Okullarının tarihine ilişkin 
“Okulumuz ilk yapıldığında 
24 derslikli olup depreme dayanıksız olması 
Nedeniyle yeniden güvenli olarak inşa edilmiştir.” 
Cümlesinin gönül anıları ziyan öğrencileri oluyorduk. 
Gücenmiyordum
Bir şehirde kaç ışık kaybolmuştu
Benim anılarım bunun yanında hiç kalıyordu 
Şehrin ışıkları 
Uzaktan ateş böceği yuvası gibi gözükürdü 
Kaç ateş böceği sönmüştü 
Birden bire,ansızın
Birinin bunları hatırlaması 
Hatırlatması lazımdı.
Üç beş itin 
Para hırsı yüzünden 
İnsanlar bozuk para gibi harcanmıştı 
Başka göçükler olmadan 
Yola çıkmak lazımdı........
[İlk Sıcak Temas:]
Geceleri pek uyumazdım
Uykumu çoktan kaçırıp 
Gizli bir boşluğa hapsetmişti 
İnsan suretli garip huylu mahluklar 
Hangi tarafa baksam 
Ayrı bir eksik kulpun 
Kırık izleri duruyordu 
O gün nasıl olduysa uyumuştum 
Ciğerim sarsılarak uyanmıştım 
Kardeşim “ağbi deprem oluyor” sesini duydum 
“Panik yapma geçer” demiştim. 
O güne kadar hep çabuk geçmişti. 
Ama bu sarsıntı geçmek bilmiyordu.
Hayatların sanki gökyüzüne 
Bir yandan ayet okumaya çalışıyordum 
Aklımdan dilime bağlantı kopmuş gibi 
Bir türlü gelmiyordu ne başı ne sonu 
Saymaya başladım 
Kırk yediye kadar sayıp
Kardeşimle annem için artık güvenli bir yer 
Aramaya başladım 
Ne yana kaçacaktık 
Apartmanların arasında 
Eski bir gece konduyduk 
Ne yana kaçsak binalar üstümüze yıkılacaktık 
O sesti öyle kaç bin bomba atılmıştı 
Yer yorgan gibi sallanıyordu 
Ayaklar yere basınca
Akıl baştan gidiyordu 
Allah’tan dil çözüldü 
Ayetler dualar okundu
Büyük bir gürültüden sonra 
Bir ara büyük bir sessizlik 
Sonrasında çığlıklar, feryatlar 
Millet yarı çıplak, kadın, çoluk hepsi sokaktaydı.
Etraf tabiri pek caiz değildi o şartlar altında 
Bayram yeri gibiydi 
Yazın deli sıcağında dolayı 
Herkes yarı çıplaktı 
Göz gözü görmüyordu 
Kimisi kamyonların altına girmiş saklanıyor
Sanki kamyonlara bir şey olmayacakmış gibide 
Kimileri parklara kaçmış bekliyorlar
Herkes her yerde
Her yer herkesteydi
Hiçbir gece İstanbul böyle kalabalık olmamıştı 
Etraf mahşer yeri gibiydi 
Sağıma soluma bakıyorum 
O müthiş tarif edilemeyen 
Yaşayanların bilebileceği 
Sarsıntıdan sonra her yer yerindeydi 
Ama mutlaka bir yerlerde büyük bir yıkıntı vardı 
Ama neredeydi 
Herkes sevdiklerinin sağlığını düşünüyordu 
Korkuları yüzlerinden okunuyordu 
Yalnızlıklar hiç bu kadar çetin olmamıştı 
Düşman bile olsa sığınacak yer arıyordu 
İnsanlar hiç bu kadar küçük olmamıştı 
Hiç küçüklüklerini bu kadar hissetmemişlerdi 
Karınca sürüsü gibiydik 
Uzaydan bakıldığında 
O andaki tek farkımız 
Karıncaların depremi önceden bilebilmesiydi
Gelen haberler hiç iyi değildi 
Binlerce ölüden bahsediyorlardı 
Bir bir ilçeler iller anlatılıyordu 
Gecenin o vaktinde
Haritalar bazı yerlerde tamamen değişmişti 
Artık sabah hiçbir zaman eskisi gibi olmayacaktı 
Sevdiklerini ebediyen göremeyecekti insanlar.
İlerleyen saatlerde artçı depremler ki 
Önceden hiçbir deprem terimini bilmezdik 
Şimdi ise tüm toplum 
Fay hatlarını tartışıp 
Bazen ukalalık yapıp gelecek depremlerin şiddetini
Tahmin etmeye çalışıyoruz.
Herkes sanırsın jeolog
Jeologlar hariç herkes konuştu
Fısıltı haberleri bilimden çok önde de oldu bir ara 
Gerçi hala öyle 
O gün o saatlerde 
Yeryüzü sallanırken 
Bir ülke sallanmıştı aslında 
Bir dünya hata çıkmıştı 
Yıllardır kulak arkası edilen 
Aldıkları rüşvetler yüzünden 
Binlerce kişiye evlerini mezar edenler
Rahat oturamıyordu yerine 
Nasıl olsa bu halk bunu da unutur diyordu 
Bazı köpekler 
Cidden de Halk bunları ileride unutacaktı 
Depremi yaşayanların haricinde 
Bense duramıyordum yerimde 
Bir yerlerde annelerim 
Bir yerlerde babalarım 
Bir yerlerde kardeşlerim 
Bir yerlerde ağbilerim 
Bir yerlerde ablalarım vardı 
Bir tuğla kaldırsam
Bir işe yaramış olurdum 
Kanayan yürekleri susturamazdım ama 
En azından çabalardım 
Deprem buralarda olay olmuştu 
Herkes parklarda bahçelerde 
Piknik yerine gider gibi 
Derme çatma çadırlar kuruyordu 
Bütün arkadaşlarımı görmüştüm 
Ne kadar çok yatalak insanda varmış buralarda 
Deprem yüzünden onları da
Getirmiş aileleri güvenli saydıkları yerlere
Ortalık mahşer yeri gibiydi 
Küçüktük 
İnsandık 
Ölümlüydük 
Hiç bu kadar hissetmemiştik 
Yine bazı denyolar 
Hala ten peşindeydi 
Ölü eti çiğnemeyi ne çok seviyorlardı 
Eğlenen insanlar nedense 
Acayip gözüme batıyordu 
Bana göre ülkem cenaze eviydi 
Bu evde 
Bu cenazelerde 
Bu yıkıntılarda
Eğlenenler bizden değildi 
[İlk adım felakete:]
Acilen gitmem lazımdı
İçim öyle yanıyordu ki
Kayıtsız oturmak
Eldeyken ayaktayken 
Bir şeyler yapmamak 
Hayvanlıktan öte bir şey olamazdı 
Gitmem lazımdı 
Birkaç otobüs 
Birkaç araba 
Gönüllerden bir konvoyun 
Tam en önünde buldum kendimi 
Arabayla kalbi kırıkların yanına giderken 
Camdan panikleyen halkı seyrediyordum 
Parklarda kurulan çadırlarda 
Arada mangal keyfi yapanları görünce 
Haklı bir kızgınlık krizine girmişti
Duygusuzluğa öfkeli yüreğim 
Yollarda bir ömrü bitirmiştim 
İkincisinin uzatmalarını yaşıyordum 
Orada ne yapabilirdik bilmiyorum 
İlk defa bir yol beni bu kadar korkutuyordu 
Felaketin ikinci gününü üçüncü güne bağlayan geceydi 
Sıcaktı 
İnanılmaz dereceydi 
Yollar hiç bu kadar karanlık değildi 
İnsanlar hiç bu kadar mutsuz değildi 
Karayolları canlarını dişini takıp çalışmış 
Yolları idare eder şekilde onarmışlar 
Trafik levhalarını yeniden düzenlemişlerdi 
Yollardaki yarıklar 
Yeni asfalt kokuyordu 
Yeni kapatılmıştı 
Yol çizgileri
Alnımın çizgileri gibiydi 
Çok karışıktı 
Kimsenin yüzün gülmüyordu 
Felaket yerine yaklaşırken 
Trafikte kilitleniyordu 
İnsanların bazıları 
Yaşadıkları derin acıdan etkilenip 
Şuurlarını kaybetmişler
Yardım araçları dışında gelenleri
Taşla sopayla kovalıyorlardı 
Kim bilir kimini kaybetmişti 
Niye bu kadar gözleri dünyaya kapanmıştı 
Acıları yüzünden okunuyordu 
Bir yerler savaş vardı 
Bu savaşın mağlupları çok mağdurdu 
Güç bela konvoy ilerliyordu
Daha yıkıntı yerine çok varken 
Derin burunları yakan 
Ölüm kokusu vardı 
Kaç kat bezle sardıysak 
Ağzımızı burnumuzu 
Bu kokuyu duymadan gidemiyorduk 
Ölüm kokusunu duyunca 
Korkumuz bir kat daha artı 
Nasıl bir felaketti bu böyle 
İçimiz çok derinden yanmaya 
Başlamıştı bile 
Hele ki ilk yıkıntıları görünce 
İnanmak mümkün olmadı
Göz gördüğünü 
Sorgulayıp mahkemeye veriyordu 
İnanmak istemiyordu 
Yerle bir olmuş bir şehir
Üçüncü kata girmiş bir otomobil 
Kaçmaya çalışırken ölenler 
Duvarlar hep kan sızıntısı 
Yürekler hep sızılıydı 
Hüznün ortasında 
Felaketin ortasında 
Acılı bir memleketti 
Gözlerim dolmuştu 
Ağlamamak ve korkumu 
Belli etmemek için çok çabalıyordum 
Belli ki tek değildim 
Herkesteki suskunluk 
En şiddetli sarsıntı yerine vardığımızda 
Birden bozuldu 
“ Herkes hazırlansın geldik”
Ok gibi göğse giren sözlerdi 
Hazır değildik 
Çoğu gönüllü gibi ölüleri 
Filmlerde görmüştüm 
Dizlerimin bağı çözülmüş 
Dokunsalar hüngür ağlayacaktım 
Toparlandım 
Ağlamak korkmak fayda etmezdi 
Elbiselerimi aletleri düzelttim 
Otobüsten inip 
İlk adımı attım 
Yürek yakan memlekete 
O dayanılmaz kokuydu öyle 
İnanmak istemedim 
Gecenin yarısında 
Ancak bazı yerlerde 
Jeneratör yardımıyla 
Işık vardı 
Gerisi zifiri karanlıktı 
Yıkık dökük şehirden geçerken 
Tüm dünya terkedilmiş gibiydi 
Evler işyerleri 
Dünya terkedilmişti 
Göçmüştü sanki başka bir boyuta
İlk adımı attığım yerde 
Yerle bir olmuş 
Bağırış çağırış içinde
Bir mahalle vardı 
Sesleri uzaktan geliyordu 
Yıkıntılara doğru ilerlemeye 
Başlayınca 
Tüylerim diken diken olup 
Batıverdiler tenime 
Bir kirpiyi koynuma almış gibi oldum 
O uzun apartmanlar 
İskambil kağıdı gibi olmuş 
Karıştıran desteyi öyle bir dağıtmış ki 
Hiçbir şeyi bulmak mümkün değildi
Yanıyordu 
Korkuyordum 
Katların arasından 
Bir zamanları camları süsleyen perdeler 
Kan içinde rüzgarda savruluyordu 
Garip bir sıra dışı filmdi yaşadıklarımız 
Tek farkı bunun sonuna kadar gerçek olmasıydı 
İlk adımda
Bir daha asla geri gelmeyecek 
Pek çok şeyi geride bırakmıştım
Adam gibi hiçbir zaman gülmeyecektim artık 
Adam gibi adam olamayacak 
Hep bir yanım eksik olacaktı. 
Bütün sevdiklerim aklımdan geçiyordu 
Mezar özlemi çeken bir çok ruhu görüyordum 
Ortalıklarda öldüklerinden bile haberleri yoktu 
Dolaşıyorlardı orta yerlerde 
Tüylerim diken diken oluyordu 
Bana her dokunuşlarında 
Tuhaftı hepsini hissedebiliyordum 
Bana düştükleri yerleri gösterir gibiydiler 
Bense bu düştüğüm felaket yerinin 
Son felaket yeri olması için 
Yaratanıma dua üzerine dua ediyordum 
Kalbimin tek ilacıydım 
Kusuru hiçbir zaman onda asla bulmadım 
Bu çürük yapılarda mezar yeri satanlara 
Öfkelenmiştim 
Demiri, harcı garcı çalıp yiyenlerin 
Artık kızgın demirlerle dağlanmasını istiyordum 
Çok kızıyordum 
Pislik olarak yaşamak 
Bir hastalık mıydı 
Yoksa içten gelen bir yatkınlık mıydı
İçleri yürekleri saman dolu bu insanları 
Yakmak geliyordu içimden 
Sizi sonsuz döngüye bırakıyordum.
[İç Hesaplaşma Yeni Bir İç tanışma ]
Yıkıntılardan yepyeni bir dünya oluşmuştu burada 
“Sesimi duyan var mı” diye her göçükte bağırıp 
En ufak bir tıkırtı duymaya çalışıyorduk
Yardıma gelen herkesle aile olmuştuk 
Kimse birbirinin adını bilmiyordu 
Duyulan en küçük ses kırıntısında 
Elimizle bile neredeyse dağıtılacak 
Adi betonları tırnaklarımızla kazıyarak 
O meçhul ses bir an önce ulaşmaya çalışıyorduk 
Çok yoruluyorduk 
Çok uykusuzduk 
Kimin umurundaydı 
Bugün onlar göçük altındaydı 
Yarın belki ben olacaktım 
Çabalamadan teslim olmak asla olmazdı
Ne açlığı
Ne susuzluğu hissediyorduk 
Zaman kaybetmek en büyük günahtı 
Gecenin o karanlığında 
Kan ter içindeydik 
Soluk alan birine ulaşmak 
O yıkıntılardan birini hayata döndürmek 
En büyük hazineden daha kıymetliydi 
Saatlerce çalışıp 
Yeni ölümle tanışıp 
Onunla giden bedene ulaşınca 
Ciğerlerimiz parçalanıyor
Dökülüyorduk 
Acıdan resmen kıvranıyorduk 
Çok kızıyorduk 
Neden daha hızlı kazmadık diye 
Neden bu kadar kollarımız güçsüz diye 
Hiçbir bahane geri getirmiyordu 
Az önce ölüme gideni
Umutlarımız her ölümde
Biraz daha batıyordu dibine 
Gün açılıyordu 
Donanma tam karşımdaydı 
Petrol tesisleri alev alev yanmakta 
Dumanı bulutları kaplayıp 
Güneşi dahi bıçak gibi kesmekteydi 
Sanki büyük bir savaşta 
Düşman yerle bir etmişti her şeyimizi
Savaş gemileri deniz altılar 
Öksüz gibi denizin orasında 
Burasında duruyorlardı 
Bu bölünmüş şehre 
Bu bölünmüş ailelere 
Bu bölünmüş yüreklere 
Yürek dayanmıyordu 
Gözlerim doluyordu 
Sessiz tek yürürken 
Ağlıyordum içimden 
Çadır kentlerde insanlar
Bölünmüşlükleri 
Yalnızlıkları 
Kaybedişlerin belki en büyüğünü yaşıyorlardı
Bir kap yemek için kuyruk çilesi başlıyordu 
Yemek yemiyorduk yada 
Çok yiyorduk 
Sanki oradakilerin hakkını alıyorduk 
Gibime geliyordu 
Ucundan ölmeyecek kadar yiyor 
Tekrar işimize koyuluyorduk. 
Ölüm ve kokusu tamamen üstümüze sinmişti ama 
Ölüm kokusunu artık duymuyordum
Bizde ölüm kadar sessiz olmuştuk 
Ancak yıkıntılar arasından
Canlı olarak uzanan bir el bizi canlandırıyordu 
Yerli yabancı 
Felaket dostları oradaydı 
Bir umudu bir insanlığı olan herkes oradaydı 
Kimse karşılık beklemeden 
Son gücüne kadar çalışıyordu 
Anlamadığım bir dilde 
Milliyetini tam olarak asla bilemediğim 
Bir kurtarma grubu vardı 
Bıyıklı sarı saçlıda orta yaşlı birde grup lideri 
Birbirimizi anlamıyorduk
Sadece gözler 
Sadece mimikler 
Ve yıkıntılar ile anlaşıyorduk 
Sanki yıllardır birlikte çalışır gibi
Taşları kaldırıyor 
Köpeklerle arama yapıyorduk 
İnsanlığın bitmediğine 
Biraz olsun inancım yükseliyordu
Göstermelik bir şov değildi 
Kimsenin çalışması 
Arada birkaç kanı bozuk 
Hırsızların ölü soyucularını saymazsak.
Yeni bir hesabın izlerini taşıyordu 
Bu yürek 
Bu bölünmüşlükte doğru yolu 
Bulmak daha da zordu
Bin türlü insan vardı 
Biz çalışırken açık olan kahvelerde oturandan 
Ölülüleri soyanlara
Hırsızlık yapanlara kadar 
Bin türlü adi yaratık vardı 
Ama yüreği yıkıntılarda 
Bir tip gönüllü vardı 
[Tüm anneler annemdi ]
Orada öğrendim ben 
Bütün annelerin anne 
Bütün babaların baba 
Bütün kardeşlerin kardeş olduğunu
Bir yıkıntıdan bir yıkıntıya zaman 
Çabuk geçiyordu 
Sanki afet yerinde hiç gündüz yoktu 
Hep geceydi benim için 
Yada ben gündüzleri hatırlamıyordum 
Moralim acayip bozuluyordu
Üç yüz liralık malı yirmi milyona satan 
Köpekler, domuzlar türüyordu
Başka illerden buraya yardım almaya gelen mi dersin 
Deprem zedelerin eşyalarından mağaza yapan mı? 
Umutların kesilmeye başladığı 
Gecelerden bir geceydi 
Bir yıkıntıdan bir yıkıntıya zaman 
Çabuk geçiyordu 
Önceleri kurtarılan çokken 
Bu günlerde bu saatlerde 
Yok denecek kadar azalmıştı
Yıkıntılar başında yaşlı bir teyze ilişti gözüme 
Yolumun üstünde önünden geçmek zorundaydım
O kadar uzun mesafeden 
Göz göze gibiydik 
Her hareketimi izliyordu sanki 
İçim ürpermişti 
Belli ki sevdiği birilerini kaybetmişti 
Bir elinde de battaniye vardı 
Çok şaşırmıştım 
Acaba yatacak yeri yok muydu dedim içimden 
Yan yana gelince 
Mecburen konuşma istediği hissettim 
“Hayırdır teyzecim bu saatte 
ne işin var bu ıssız yerde “ dedim. 
“Oğlum seni görüp duruyorum 
Kaç saattir bir şey yemedin” dedi 
Çok şaşırmıştım daha önce 
hiç fark etmemiştim yaşlı teyzeyi 
onun beni fark ettiği gibi. 
Annemi özledim birden 
Annemi gördüm gül kurusu yüzünde birden 
İçim yandı kül oldu 
Düştüm dizlerinin dibine 
“Sağ olasın teyze ben aç değilim” dedim. 
Teyze battaniyesinin altından 
Bir pide birde kutu bir içecek çıkardı 
“Evladım ne olur ye” düşüp bayılacaksın dedi. 
Gözlerim doldu. 
Sanki kahvaltı masasında 
Kahvaltımı yemem için baskı yapan annemdi 
O an orada hiçbir fark yoktu benim için 
Onunda içinin gözlerinin dolduğunu gördüm 
Yanına iyice sokuldum 
“hayırdır ne bekliyorsun burada “derken 
Gönlü olsun diye ekmeğine ortak oldum 
Ucundan kırdım yedim 
Yediğimi görsün diye
“Kızlarım vardı oğlum ikisi de öldüler”
dedi elinle de yerlerini gösterdi 
Yüreği kırım kırık 
Yıkıntılar arasında çok zor bir yerdeydiler 
“Onları bekliyorum cenazelerini alacağım
 memlekete götüreceğim” dedi. 
“Bu battaniye ne anacım” dedim. 
“Üstülerini örteceğim içim rahat etmiyor” dedi.
Yaşlı kadının oraya gitmesi imkansızdı 
Ama inatla bekliyordu etrafta 
İnsan kılığında kurtar da vardı.
“Biliyor musun  oğlum her gece üstlerini ben örterdim
Gurbete gitmelerinin hiç istemedim onların” dedi. 
Bende hemen ekmeği ona uzatarak 
“Ana ver bakalım şu battaniyeleri ben örteyim onların 
üstünü” dedim. 
Gözleri ağlamaklı cidden yapar mısın oldu birden 
Zor bir yıkıntıdan geçip 
O ana kadar ölülerin hiç hayatlarını düşünmemiştim 
Onlarda insandı ve zincirleme hayatları vardı 
Yıkıntılar arasındaki eşyalardaki anılar
Resimler, tablolar eşyalar daha çok anlamlanmaya 
Daha çok üzmeye başladı
Her yıkıntıda ölenleri tanıma istediği baş gösterdi 
Ağlıyordum neredeyse 
Yaşlı teyzem kızlarını tam dediği yerde bulmuştum 
Sanki güler gibiydiler bana 
Birbirlerine sımsıkı kenetli 
Biz kardeşiz diyor ve bana bakıyorlardı
Hoş geldin ağbi diyorlardı 
Çok korkuyordum o ana kadar ölülerden 
Ama hiç belli etmiyordum insanlara 
O zaman hala onların ölmediklerini hissettim 
Battaniyeleri üstülerine örtüp üstlerine
Kardeş yatırır gibi özendim onlara 
Geri geldim yaşlı teyzenin yanına
İki gözü iki çeşme ağlıyordu yaşlı teyzem 
“oğlum evladım keşke sen benim oğlum olsaydın” dedi
Bende dayanamayıp 
Yüreği acıların en büyüğü vurmuş yaşlı teyzeme sarıldım
“Ben zaten senin oğlunun ağlama anacım”
diyebildim sonunda.
Sanki kendi anama sarılıyordum 
İki ayrı yüreğe aynı ateş düşmüştü. 
O gül yüzü bir tutam ekmeğini benimle 
Paylaşan anamı hiç unutamıyordum 
Nereden gelmişti nereye gitmişti bilmiyorum 
Sabahı beraber edip
Kızlarının hayat hikayesinin dinlemiştim 
Yıllarının son izlerin buruş güçsüzde olsa 
Elleri sımsıkı ellerimdeydi 
Artık onlar yeni günle beraber
Tanıyamadığım kardeşlerim olmuştu
Günün ilk işi olarak 
Onları yıkıntılar arasından alıp 
Anama teslim etmek olmuştu 
Bir otobüsle gidişlerini biliyordum 
Birde evimi ne kadar çok özlediğimi
O saatten sonra 
Orada öğrendim ben 
Bütün annelerin anne 
Bütün babaların baba 
Bütün kardeşlerin kardeş olduğunu
Bütün anneler annemdi 
Bütün babalar babamdı 
Bütün kardeşlerim kardeşti 
Vatan dediğin sadece büyük bir aileydi. 
[Umutlar Kesilmişti ]
Günler umutlar yıkıntılar
Sesler kesilmişti 
Kurtaracak gözük altı hayatlar yoktu 
Göçük üstü hayatların ayakta 
Durması lazımdı artık 
Çadırdan eziyetler kurulmuştu 
İnsansı bir şeyler bekleniyordu 
Sabırsı tavsiyeler alınıyordu 
Kıt kanaat göstermelik 
Güller atıyordu devlet baba 
Devlet baba tokatlıyordu
Bir kardeşimi 
Dışımdan gel ulan bana bir tokat atta 
Senin cehennem göndereyim diyordum 
Bir türlü denk gelmiyordu bana 
Durmadan kendini devlet sananlara küfrediyordum 
Sonra bir vapurda 
Ev yolunda buluyordum kendimi 
Hava açık güneş çok güzeldi 
Ölü kokusu sinmişliğimi 
İlk defa açık havada hissediyordum 
Ölümün kokusunu yalnızca ben değil 
Vapurdaki yolcularda hissediyordu
Bir bir kaçıyorlardı yanımdan
Yarı acır gözlerle bana bakıyorlardı 
Niye bana acıyorlarsa 
Çok mu perişandı halim
Asıl perişan onlardı 
Rahatsız etmemek için en arkaya gidip 
Ölüm koksunu denize doğru bırakıyordum 
Ama insanlar asla ölümü arkalarına alamazdı 
Yazık bir çoğunun bundan haberi yoktu 
Umutlarım kesilmişti 
Eve dönüyordum 
[Fena Halde düşüyordum Gerçeklere:]
Eve güç bela gelip
Hemen hasret giderip 
Hiç gülmeden yattım 
Günlerce uyumuştum 
Hiç uyamamış gibiydim 
Yaşadıklarım hep gözümün önünden geçiyordu 
Ellerimin çaresiz kalışları 
Kurtulanları sevinçleri 
İnsanların insanlığı 
İnsanların kalleşliği
Bin bir düşünce geçiyordu
Öyle oynak bir hava çalıyordu 
Evimizin hemen yanında bir arabadan 
Sıçrayarak uyanıyordum 
Koşup bu hüzünde 
Bu matemde eğlenen yaratıklara 
Çatıyordum 
Deli diyorlardı 
Asıl deli olan kendileriydi 
Yerli yerinde bir şehir 
Tedirgin ediyordu beni 
Burada tüm binalar 
Her şey yerli yerindeydi 
İster istemez felaketi burada düşününce 
Herkesi ölü yüzlerinde görüyordum 
Korkuyordum biraz 
Bütün arkadaşlarımın 
Dostlarımın sesini duymak istiyordum 
Matemi ciddiye almayanları sevmiyordum 
Ama onlar ölü eti çiğnemesini çok seviyorlardı 
Kimi görsem ellerine 
Yıllardır toz içinde bıraktıkları 
Kutsal kitapları alıp 
Unuttukları okumalarına başlamışlar 
Kıblenin yerini öğreniyorlardı 
Birde bana ahkam kesiyorlardı 
Sende yap diye
Afet halinde korkuyla ibadet ediyorlardı 
O güne kadar hiç akıllarına gelmeyen yaratanlarına 
Oysaki benim yaratanım her saniye aklımdaydı 
Yüreğim hep onun yanındaydı 
İbadetim hep gönlümde
Onunla aramdaydı 
Belirli güne kadar 
Kaderi biz yazıyorduk 
O sadece takdir ediyordu 
Kimilerine göre biz cezalandırılmıştık 
Bu da saçmaydı 
Birileri eksik yapsın işini 
Çalsın çırpsın 
Sonrada suç yaratanın olsun 
“Bir her şeyi cezalandıracak olsak
Yeryüzünde bir yaprak bile kımıldayamazdı” 
Böyle bir şey yoktu 
Sayılı ve sınırlı zamanımızda 
Cehaletten uyanmak lazımdı 
Asıl Afet İçimizde
Asıl Deprem İçimizdeydi 
Öz Eleştiri: 
Mehmet Akif Ersoy’u okurken 
Şiirleri uzun diye kızıyordum 
Şimdi korkarım onu galiba geçiyorum
Ama içim susmuyor.
Daha yazamadıklarım var.
Kayıt Tarihi : 24.11.2004 01:43:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
 


Duvarlar hep kan sızıntısı:(
Yüreğine sağlık..
Selâm ve saygılarımla
TÜM YORUMLAR (1)