Bak işte o ses
bir hamıneli mırıldanışı
tek senin duyabileceğin
kulaklarını kuşatan aşıkça bir
pandomima
oysa sanılır ki sözsüzce…
bostan kokulu düşerime dikilmiş
korkuluğun yanık türküsü
ne çok şey anlatıyor değil mi
ne çok şey heceliyor
sıralıyor sözcükleri
ses olaylarına bata çıka
ne çok şey biliyor o ses
dinle bak
koy elini sessizliğin kalbine
bak kurumuş boğazı da
ne uğruna tıkanmış nefesi kim bilir
kim bilir hangi yol bilmez sevdalara
konuştu
hadi dinle
sana duyurmak için
harap ediyor bak kendini
bu çok sesli sessizlik…
Güneşin de biraz kirlenmiş sanki
hadi yıkayıp da dış kapıya mandalla
ama iyi kolla
yoldan geçen çingeneler
ya çalarsalar onu?
bir de güzelce sık ki
damlamasın saçaklarından su
ne çıldırtan bir ses olurdu
duyabilir miydin onu
Işıkları sönmüş
hafifmeşrep gecenin orta bir yerinde
açık kalan musluğun
gecenin açılmak bilmez göz kapaklarına
İsyanı gibi…
kuruyunca da gör bak
yüzünde güller açacak
ve geçmiş günlerin birinde
yeşile saplanmış bir mantarın
şapkasını yalarken güneş
seni anlatmıştım ona
nasılsa duyuracak sana
şapkana düştüğünde güneş
dinle bak
gün ışığı çeşnili bir iki
sevgi sözcüğü
sanılır ki sözsüzce…
Kayıt Tarihi : 25.2.2009 14:32:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!