19.. senesinin son günü, Kura Nehri kenarında bir bebe dünyaya gelir. Daha kırkı çıkmadan, dayısının ikram ettiği, kapağının altında olmayan kutu biradan içer. Adının Hasan olduğu söylenir. Bir rivayete göre ise Zeynelabidin dense de aslını bilen yoktur. İlerki yıllarda Aşıklar Bayramı’na sahte kimlikle katıldığı için gerçek adı bilinmiyor.
Köy kahvesinde dinlediği bir aşığa yönelik söylediği bir kıtalık şiir, bütün köylüyü ve yarım köylü olarak misafir bulunanları şaşkına çevirir. Aşığın deyişini bitirmesinden sonra o sıralar altı- beş yaşlarında olan çocuk şöyle seslenir;
Ey dağ- tepe gezen aşık
Hangi köy basılacak, duyumun vay mı?
Gerçeyi aksudan sezen aşık
Şu Tırpani’ye uyumun vay mı?
Aşık gelir, çocuğu öper. Ve kucağına alır.
“Adı ne bu yavrunun?” diye sorar. Oradakiler, burada silo cevap verir. Ancak aşık;
“O kendi adını vermiş. Dedem Korkut misali. Onun adı Tırpani’dir, bundan böyle.” der.
Fakat o sırada bacağına işeyen Tırpani’yi çaktırmadan amcasına verir.
Tırpani köy düğünlerinde mani söylemeye başlar. Ve bir çok çiftin evlenmesine mani olur. Ünü bölgede yayılır. İlçe sınırlarını aşar. Fakat çevrede başka yerleşim birimi olmadığından ünü geri döner ve orada kalır. Hatta o sırada, yakın bir yerde askerliğini yapmakta olan Yaşar Kekeva gelir. Kaset yapmasını önerir. Küçük Tırpani ise; devrin plak devri olduğunu, kasetin 1970’li yıllarda piyasaya çıkacağını söyleyerek, öneriyi reddeder.
TIRPANİ İSTANBUL’A GELİYOR.
Amcası evini İstanbul’a taşıdığı için, Tırpani de bu ile gelir. Bütün büyük aşıklar gibi, babasını küçük yaşta kaybetmiştir. İstanbul’da bir yandan okula giderken, öte yandan İMÇ civarında seyyar salatalık satar. Kış günlerinde işler iyi gitmezse de, yazın kazancı iyidir. Bu arada kendisine bir saz satın alır.
Edebiyat öğretmeni aracılığı ile, bir yayıncı elinden tutsa da, Tırpani “Bırak elimi, ayıp oluyor” der.
Bir süre sonra ilk şiir kitabı yayınlanır: MEMLEKETİN HAKİKİ SESİ / Dayan kardaş yettim
Bu kitap akademik çevrelerde pek ilgi görmez, çay altlığı olarak kullanılır.
O sıralarda çağdaş şairlerimizden Şükran Burdadur, Murathan Urgan ve adının nasıl yazıldığı tam bilinmeyen Attila İlhan gibi şairlerle, imza ve karalama günlerinde tanışır, sohbet eder. Ve daha entelektüel şiirler yazmaya başlar.
“GÖRÜNGÜNÜN TOPLUMSAL İZDÜŞÜMÜ” adlı yeni kitabı kısa zamanda beş baskı yapar. Bu kitapta yer alan ilk şiirinde, Tırpani’nin ne anlattığı pek anlaşılmasa da, çok ilgi gördüğüne göre kesin bir şey vardır, düşüncesiyle buraya aktaralım:
Dönülmez akşamlarda martılar
Varılmaz şafaklara kanat çırparlar
Serenad dinleyen dilberler
Gitaraya göz kırparlar
Gözümde bir ışık parlar
Tarih beni azarlar
Avamın bağırdığı pazarlar
Ne gariptir bencileyin.
Bir imge yüreğimin sol kulakçığında
Vurgunum bir biranın serinliğinde
Ve bencileyin serserinin de
Geleceği zamanlar olur
Hadi
Hadi Çaman’lar
Kırşehir, Kaman’lar
Çalgı da kemanlar
Erdinç Şenyaylar, Adnan Aataman, Zekai Şengül, Tuncer İnan, Alaettin Palandöken
Arif olan anlar
Yavuz olan anlamaz
Mahsuni anlayabilir.
Şiir böylece uzar gider. Tırpani’nin serbest şiirde bile serbest olamadığı, kafiyeleri kolladığı ve bir yerlere selam yolladığı görülür. Bu sırada saçları uzamıştır, örülür.
Tırpani öğretim yaşamı boyunca ve üne kavuşmadan önce çeşitli işlerde çalışmış, su bazlı ve meslek bazlı şiirler de yazmıştır. Reno servisinde çalışırken yazdığı şu şiir bugün bile minibüsçü, kamyoncu , taksici bilumum şoför tayfasının en sevdiği güftelerden biridir:
Rotiller yuvadan fırlayınca
Balans ayarı tutar mı ola
Akis kesik, şase kırık olunca
O aracı hemen satar m’ola
Tırpani’yim renolara bakarım
Şel rotella gibi ince akarım
Üstüne afiyet biraz sakarım
Bu çırak ustaya batar m’ola,
demiş ve işten kovulmuştur.
Bundan sonra genç Tırpani’yi Taksim- Sarıyer hattında minibüs şoförü olarak görüyoruz. Tırpani milleti üst üste tıkar, yolcu ondan bıkar, o ise aynadan sarışınlara bakar. Çok güzel olursa esmerlere de. Tırpani’nin direksiyonda, yağışlı bir günde okuduğu ve o sırada Fransız AFP televizyonu tarafından kayda alınan şu şiiri toplumsal farkındalık için uyarı içerir:
Arkaya doğru ilerleyelim
İlerleme hep olmaz ileri
Çalışıp birlikte terleyelim
Ter dökmeyen halk gitmez ileri
Bindin diye kurtuldun sanma
Gerisi kalır diye inanma
Binemeyen sen de yanma
Motor durursa gitmez ileri.
Çoğu yolcudan para alamayan, mal sahibine de veremeyen Tırpani bir kez daha kovulur. Kahya tarafından sırtı ovulur. Torpille belediyeye girer. Fakat bu ortam ona yabancıdır. Ne patronu Sabancı’dır, ne yolcudur, ne hancıdır. Bu garip bir sancıdır. Kısa zamanda belediye başkanlığı daire sakallı birine geçince buradan da kovulur. Arabası olmayan yayan, kadın olan bayandır, şu şiiri de takdire şayandır:
Bize iş mi yok memlekette
Vur sende vur bre sakal
Gözümüz yok sütte, ette
Nemize süper market, bakkal
İyi ki kazandınız seçimi
Bozdunuz bizlerde geçimi
Politikanın da bu biçimi
Görülmemiştir bre sakal.
Tırpani’nin üçüncü şiir kitabı sanat dünyasını alt üst eder. Yayınevi sahipleri çay taşımaya, çaycılar kitap yayınlamaya başlar, çırak ustasını haşlar, Tırpani herkesi taşlar.
“İzsel fenomenlerin pragmatik yaklaşımları” adlı yeni kitabında yer alan
“ Evrenin beşte birinde” şiiri ünlü özgüncü Ahmet Maya tarafından bestelenir ve paralar destelenir. Şimdi sizlere bu şiiri sunalım.
Kimi gelir, kimi gider
Evrenin beşte birinde
Zengin yer, yoksul nider
Evrenin beşte birinde
Yaşam bir keman yayı
Usta demli yap çayı
Hipodromda görün tayı
Evrenin beşte birinde
Kapital seven delidir
Kırılan her daim belidir
Parlayan kimin kelidir
Evrenin beşte birinde
Tırpani vazgeçer incirden
Elini çek kanlı hançerden
Kurtul şu paslı zincirden
Evrenin beşte birinde
Tırpani’nin bu şiiri ününe ün, yatağına yün katar. Sanat ve imza günlerinin aranan ozanıdır artık. Bir ara Kraliçe Beatriks’in davetlisi olarak Mınçika’ya gider. Kraliçenin huzurunda verdiği kaval resitali, saray erkanınca ayakta alkışlanır. Hatta kraliçenin kocası Kral Bilmemkim , amuda kalkarak alkışlar. Mınçikalıların kavala yatkınlığı, eski bir paşa tarafından Mınçikalıların atalarının Karaman koyunları olduğu iddiasının ortaya atılmasına yol açar. Tırpani burada tanıştığı Beorge Michael (Borç Maykıl)’ı avrupanın ünlü aşığı sanarak, ona şöyle seslenir:
Avrupa Birliğine alınmıyoruz
Sebebi nedir, küpeli aşık
Saldırınızdan alınmıyoruz
Söyle cinsiyeti karışık aşık
Tercümanın zor bela çevirdiği bu maniyi dinleyen Beorge gitarını alır ve kekeletmeye başlar:
Milletvekillerini karga tulumba
İçeri attınız yaka paça
İnsan hayatı sizde kaça
Onur ekmek bulamazken
Gidiyorsa hep maça
Tok dönüp bakmazsa aça
Parlamenterler saç saça
Avrupa birliğine diye
Girmek istemek niye
Tırpani ilk kez bir aşığın karşısında mahçup olduğunu duyumsadı. Ezildi, büzüldü. Pasaport cebinde yola düzüldi. Gözyaşları tel tel oldu süzüldi oy oyy süzüldiiii.
Yolda şöyle yazdı Tırpani:
Demokrasiden kaldık ikmale
Dünya önünde boynumuz bükük
Not alamadık, kredimiz bitti
Karnımız acıkmış, avurtlar çökük.
Tırpani bu dönemde İrbaam Pilates’in talk pudra showuna katılır. Bir saatlik programı boyunca sadece; “Hoşbulduk” ve “Size de iyi akşamlar” der. Programda Pilates’in söylediği türküler, stüdyodaki yevmiyeci konuklar tarafından ayakta, kolda ve dirsekte alkışlanır. Zaten Tırpani aynı kanalda olan tatsız bir olay nedeniyle, banttan yayınlanacak olan programını yayından çeker. O talihsiz konuşmayı yapan sunucu Tiner Unut için şunları söyler:
Bize şöyle böyle diyorlar
Desinler yine de kervan yürür
Bana sorarsan çok yiyorlar
Yesinler yine de kervan yürür
İnsan olan insan nasıl kıyar
Çirkin iftirayı nasıl yayar
Bunu diyen elbet hıyar
Desinler yine de kervan yürür
1990 öncesi yıllar…Aşık Tırpani Şiirleri, Ercan Sarıçam’ın gazetesinde yayınlanmaktadır. Çayırovalı Nurettin ( gözlükleri buğulansın) baş dizgicidir. Kelime ve bazen de harf oyunlarına sık başvuran Tırpani’nin şiirleri Nurettin ve ekibinin yaratıcı ellerinde hiçe dönmekte, alakasız noktalara gitmektedir. Üç kez işi gücü bırakıp ( artık ne işi varsa) gazete binasına gelerek, dizgicileri uyaran Tırpani; tekrar aynı hataları görünce aldı sazı eline, bakalım ne söyledi. (Ben de bakayım , ne söylemiş hakikaten)
DİZGİCİ
Geçmiş bilgisayarın başına
Dokunur iptal tuşuna
Kızgın yağ dökülsün kuşuna
Böyle dizgici mi olurmuş
Kazı, koz yazan odur
Hamsi ve sazan odur
Yazıyı bozan odur
Böyle dizgici mi olurmuş
Noktalama; hak getire
Hece bölme, yok getire
Gözlüğünü çok götüre
Böyle dizgici mi olurmuş
Tırpani bu yazıyı dizen
Konuda bırakmaz izan
Yazı sahibini hep üzen
Böyle dizgici mi olurmuş
Tırpani de diğer sınırlı sorumlu halk ozanları gibi halkın bilinçlenmesi için çaba harcadı. Hatta onlarla yakın olmak için, bol gürültülü yer yer küfürlü kağıt oyunlarına bile yancılık yaptı. Demli istemesine rağmen devamlı açık çay getiren kahvecilere katlandı. Sonraları Tırpani baktı ki, “ Ohooo. Bu millet her şeyi biliyor.” Aşık Tırpani aşağıdaki şiirini, halkın her şeyin farkında olduğunun farkına varmadığı dönemlerde yazmıştı.
Üç SINIF
İnsanı ezen üç sınıf var
Köleci, ağa, biri de patron
Yoksulu üzen tek sınıf var
Asosyal devlet
İnsanlar eskiden mutlu imiş
Hepsi getirir beraber yermiş
Sonra çıkar kavgası gelmiş
Köleci yer, köle izlermiş
Köleciler birer devlet kurmuş
Aile bile mülkiyet olmuş
Savaşta hep köleler ölmüş
Sonra ikinciye sıra gelmiş
Üretim güçleri epey gelişmiş
Ambar dolu ürün, ağılda etler
Ağa -efendi yemiş semirmiş
Köylü ailesi perişan bekler
Tırpani yine mi köle düzeni
Ezilen bilmez mi, onu ezeni
Safına çeker bir şey sezeni
Finans-Kapital patron düzeni
Bütün ünlü ya da tanınmamış şairler gibi Tırpani’de tez tez aşık olurdu. Gerçi hiçbir aşkı henüz tez konusu olmadı. 1990’ların ikinci yarısı ve son çeyreğinde (nasıl bir tarih ise) bir kız ile çıkıyordu. O zamanlar genç olduğundan yorulmuyordu ve 8-9 ay çıkmaya devam etti. Gel zaman git vakit kız; eli iş tutup, çantası para görmeye başlayınca aşığı ekmeye başladı. Tırpani de arkadaşlıklarını belgeleyen bütün dökümanları (resim, buluşma notları, sinema bileti, perakende satış fişi vb) kıza postaladı ve ilişki sona erdi. Bir zaman sonra eski arkadaşını görünce aldı sazı eline, fakat ayık kafa ile çalıp söyleyemediği ve Harem Minibüsünde de zor olacağı için sazı bıraktı. Bakalım ne söylemiş:
İLGİLENMEK
Çok zaman sonra gördümde seni
Yıllar yıpratmamış kalın etini
Genişlemiş buldum biraz enini
Artık beni ilgilendirmiyor da
Daha çok güzel, oldun diyemem
İkram etme sağol, şimdi yiyemem
Kimin olursan ol, kara giyemem
Artık beni ilgilendirmiyor da
Tırpani boşver, başka seversin
Onu da biraz övüp, sonra yerersin
Sonra da dersin, başkası gelsin
Artık beni ilgilendirmiyor da
MEKTEP MESELESİ
Vefa önemlidir herkeste olmaz
Sevgiyle beslenen çiçek solmaz
Okulda okunur Korkma Sönmez
Onu da topluca okuyamazlar
Okul açılır and içer çocuk
Kimisi de kutu kola tabi
Türk öğün çalış derken
Babama güvenmiştim
O da annemin eşi oldu
Sınıflar fazla fazla dolar
Habire yükselir inmez dolar
Subabı varsa çakmak dolar
Yoksa bitince at gitsin
Trende grupsa talebeler
Kimi kişner kimisi meler
Yalnızken ne kadar sessizler
Toplanınca neden böyle
Hocaların bazıları tam hoca
Maaş alan var karı koca
Taksit bitmez batmış borca
Hocanın çocuğu da bağış yapar
Katkı payı da öder tabii
Eskiden ünlüydü Urfalı Babi
Tırpani der “nasılsın abi”
Teyze çantayı vurur kafama
(1998)
ÖĞRETMENİM
Öğretmenim, öğretmenim
Ben seni çok severim
Gerçi sen beni döversin
“iyi” alınca översin
Teneffüste tost yersin
Ben seni çok severim
Sendikadan kaçarsın
Vurduğun yerde gül açarsın
Güzel kokular saçarsın
Pazarda parfüm satarken
Zabıtalar da seni çok sever
Hep peşindeler çünkü
Parmakla gösterilirdin dün
Bugün sıradan sayıyorlar
Veririsin yine de eğitimini
Öğretirsin doğruluk önemini
Aşık Tırpani’nin gemini
Hocaları elinde tutamaz
(1990’lar)
AVRUPA
Avrupa her şeyde ileri
Vardır akmayan pilleri
Sömürmese bizim gibileri
Nereden zengin olacaktı
Orada zam gelse bir şeye
Yollarla dökülüyorsa millet
Seyyar satıcılar gibi gürültüyle
Asırlardır bedel ödemesinden
İşsizlik sigortası varsa
Eve gerekmiyorsa arsa
Zam görmüyorsa pırasa
İşçinin izin vermemesinden
Avrupada teknik gelişmiş
Çocuklar dedelerini geçmiş
Kitap yerine internet gelmiş
Gelişmemişin patent ödemesinden
Bir gün geri kalmış da kalmaz
Yoksul çalışarak zengin olamaz
Tırpani işçimiz Avrupa’ya varmaz
Olduğunda ne yaparlar acaba
(1985)
ZAM
Zam az gelişmişlik sonucu
Daima yoksula batar ucu
Yırtık gömlek, delik papucu
Buna da şükür diyelim dostlar
Maaş yerinde say, fiyatlar artar
Diş macunumuz anti tartar
Mal satmayan da ederse kar
Demek ki zam sık geliyor
Halk buna buyur demese
İşçi çalışıp, patron yemese
Büyüyorsa burjuva ense
Buna da şükür diyelim dostlar
Tırpani niye geldin dünyaya
Hasretsin boyasız demli çaya
Maaş çekiç, enflasyon kaya
Buna da şükür diyelim dostlar
1984
IĞDIR
Kaç göç olayı yoktur bizde
Hoş patates olur közde
Bala büyütürük dizde
Bizden kente göç olar
Avrat- kişi beraberik
Bahçada zerdali, erik
Kızlar olunca taze ferik
Bizde erken köç olar
“köç” dediğim evlenmedir
Konuklara ikram pendir
Fakir-fukarayı sevindir
Yoksul için güç olar
Yoksuldur çünkü halkımız
İçmez şarap içmez kımız
Ağlayana derik mızmız
Bizde ağlamak suç olar
Iğdırımız yahşı şehir
Akara orda Murat nehir
Tırpani’ye vermen zehir
Onu öldürecek maç olar
METROPOL
Sabah erken çıksan yola
Basarlar ayağına
Yolda yürürken değil
Otobüsün içinde
Tabii belediye ise
Yoksa servis otobüsünde
Kimse basmaz elbette
Gıda vardır ette
Yemek ye al besin
Bozuk para , tesbih sesi
Gıcık eder minibüste
Ulaşırsın işyerine
Ya sıcağa ya serine
Öğlene dek çalışırsın
Esneyip gerine gerine
Öğlende yemek yersin
O da gider midene
Zaten omzuna gidemez
Arifler haram yemez
Muavinler “harem” demez
Zaten muavin de yasaklandı
Muavin lafı, Muaviyeye benzer
Bazı şarkıcılar balta
Alma garibi alta
Alt edersen zalimi
Bilirsin halkın halini
Güzeli severler bağ arasında
Görgü tanığı olmasın diye
Güzelse her yeri güzeldir
Bu konular özeldir
Ben güzele “güzel” demem
Eh fena değilmiş, derim
Metropolde yaşamak zor
Yumruk yiyen olur mor
Tırpani gurbette kalmış
Memleketi özlüyor
1983
Tırpani, süreki takma adlarla yazan bir gazetecidir. Dışarıda olduğu yıllarda, 80-90 ve 2000'li yıllarda şiir yanında düz yazı, makale de yazar.
Normal zamanda gazeteciliği, haberciler yaparken bir sorun yoktur. 2014'ten sonra akıllı telefonların ve sosyal medya kullanımının yagınlaşması ile bir fotograf çeken, gazetecilik yapmaya başlar. Tanınmış kişiler hakkındaki haberleri kaynak belirtmeden, kendi yazmış gibi paylaşanlara kızan, fazla içip sızan Tırpani, bir şiir yazar. Bakalım ne yazmış:
GAZETECİ YAZAR, ONU PAYLAŞIN
Bir çift lafım var, sanal aleme
Gazeteci yazar, onu paylaşın
Aldığın haberden, kaynağı silme
Gazeteci yazar, onu paylaşın
Herkes emlakçı, emlakçı hariç
Haber yaparlar, sen çayını iç
Önceden haber yapmamışsan hiç
Gazeteci yazar, onu paylaşın
Paylaşım varsa, elinde özgün
Bilgileri girersin doğru düzgün
Sayende olmamış ise kızgın
Gazeteci yazar, onu paylaşın
Bırakın herkes işini yapsın
Tırpani sağa, sola sapsın
Haberleri ehli olan kapsın
Gazeteci yazar, onu paylaşın
Tırpani bir ara ortadan kaybolur. Tabii bir bölüm şiirleri de. Bazı gazetelerde yayınlanan Zırvani, Hırpani, Tarzani ve Barzani mahlasıyla yazılan şiirlerin de bazılarının ona ait olduğu sanılmaktadır. İşte elimizde bulunan şiirlerini sunuyoruz.
Bir manisi:
Bahçalarda börülce
Oynar gelin görümce
Sonuna “k” gelirse
Bir hayvandır örümce
Gelmezse anlamsız zaten
Kayıp bir şiirinden de şu kıtaya ulaşabildik. Gümüşhaneli aşık Ersin Yılmaz’ın nakline göre:
Yalın söylerim ben sözümü
Doğrudan ayırmam özümü
Sarhoş iken iki gözümü
Şişiren kimse, çıksın ortaya.
Kahveciye Mektup
çay isterler, kulak asmazsın
ne duyduğun belli, ne duymadığın
el işaretlerini bile takmazsın
ne gördüğün belli, ne görmediğin
içinde yüzen çaylar verirsin
dem oranını kendin bilirsin
çağırınca bir saate gelirsin
ne geldiğin belli, ne gelmediğin
süzgeç kullan, çöplü çay verme
getirirken birazını, tabağa dökme
para para diye, kafamı sökme
ne aldığın belli, ne almadığın
sayende Tırpani, oluyor kaya
üstüne alma, lafım ortaya
hasret bıraktın, çöpsüz çaya
ne sattığın belli, ne satmadığın
Vefat Duyurusu
Seni kaybetmişiz, internette gördüm
Ne de çok sevenin varmış
Ama sadece adını bildim
Kimse bir detay yazmamış
Kimi demiş,toprağı bol olsun
Geri çıkamasın diye mi acep
Kimi ışıklar içinde uyusun
Oysa ışığı söndürüp yatar hep
Cenaze bilgisi yazsa birisi
Bilsek nerden kalkacak maaşın
Bu dünyadan göçmek iyisi
Orada rahat eder başın
Sanal alem hızlıdır hoş
Paylaşımlar çabuk yayılır
Altını doldur, bırakma boş
Tırpani detaylara bayılır
Aşık Tırpani kendi deyişlerinden başka deyiş beğenmemiş, piyasada ünlü bazı eserleri de deforme ederek, çevresine etmiştir.
Mesela:
Nikah Masası
Okuyan: Ümit Besen
Cinayet Masasına çağır sevgilim
İstersen şahidin olurum senin
Bu adam kim diye, polis sorarsa
Yoldan geçen bir salaktı, dersin sevgilim
Hayaller kurardık, biz yıllar önce
Miras kalacaktı, kocan ölünce
Neden sen vurdun, adamı içince
Şimdi cezanı çek mapushanede
Cinayet masasına getirildin işte
Dayanmak çok zormuş böyle sevince
"Allah kurtarsın", sözüm kardeşçe
At imzanı ifadene, git biran önce
Rüzgar
Okuyan: Leman Sam
tenceremin heryerini
kalaylandıran Roman
deterjanla köpük köpük
parıldatan Roman
kalayla şunu usul usul
beni bu dertten kurtar
yabancısın buralara
nerelerden geliyorsun
otur çalış bahçemde
belli ki çok parasızsın
bana kesmeyi anlat
bana silmeyi anlat
bana kalayı anlat
silip kaçmayı anlat
anlat ki çözülsün elim
ben yaparım demeliyim
kalaycılığı anlat bana
senin gibi parlatmalıyım
****
Bir Ayı boğar İlk Akşamdan Geceden
(Nedem Nedem Geceden)
Pençe Vurur Pencereden Bacadan
(düşen dişimiş, durum yaş imiş)
yemeksiz mi Kaldın Dünkü Geceden
(Nedem Nedem Geceden)
dur vurma da sar postuna sar Beni
gözüm şiş imiş, kırılan diş imiş Nasıl Edem Ben
ayı Haramı Alma paramı Perişanım Ben
Aşağıdan vurur Eli hafif Değil
(Nedem Nedem Geceden)
Söylerim anlamaz, ayı arif Değil
(düşen dişimiş, durum yaş imiş)
Bir Güzeli Bir Çirkini dövmüşler
(Nedem Nedem Geceden)
Her pençesi Kendisine Eş Değil
gözüm şiş imiş, kırılan diş imiş Nasıl Edem Ben
ayı Haramı Alma paramı Perişanım Ben
LEYLİM LEY
Okuyan: Zülfü Livaneli
Ayı Şevki Vurur gözüm Üstüne Leylim Ley
Düşürdü beni dizim Üstüne Leylim Ley
Gel Şevki otur bezin Üstüne Leylim Ley
Karpuz bi yandan, rakı bi yandan içelim
Leylim Ley Leylim Ley Leylim Ley
Yedi Yıldır Uğramadım hücuma Leylim Ley
Şevki ısrar eder borcuma Leylim Ley
Gelme artık Bir Gün Düşüp Ardıma Leylim Ley
Bu piknikle borcumu silelim
Leylim Ley Leylim Ley Leylim Ley
***
KÜÇÜĞÜM
Okuyan:Sezen Aksu
Gıcığım daha çok gıcığım
Bu yüzden bütün şamatalarım
Gerinmem bu yüzden
Bu yüzden kendimi
Bi çok zannetmem
Gıcığım daha çok gıcığım
Bu yüzden havuzda çırpınmam
Yenilmem bu yüzden okeyde
Bu yüzden receptiona güvensizliğim
Ne kadar az alkol almışım
Ne kadar az
Holün başındaymışım meğer
Elimde yalandan kocaman şişeler
Uçucu türlü alkoller
Gıcığım daha çok gıcığım
Gıcığım daha çok gıcığım
Bu yüzden yükseklik korkularım
Gururum bu yüzden
Bu yüzden cacık gibi umarsızlığım
Gıcığım daha çok gıcığım
Bu yüzden donsuz her gecem
Kovulmam bu yüzden otelden
Bu yüzden bir küçük iz bırakmak için Didim’de.
***
*****
BENDEN BU ÖMRÜMÜ ÇALANI GETİR
Okuyan: Çoban Ali
Hasta yatağında aldı aşık:
Tabib sen elleme benim yaramı
Beni bu dertlere salanı getir
Kabul etmem birgün eksik olursa
Benden bu ömrümü çalanı getir
Git ara bul getir saçlarını yol getir
Aldı Doktor bakalım ne dedi:
Aslanım benim işim ellemek yaranı
Sen önce öde, vizite paranı
Ben detektif miyim ulan
Maçan yiyosa kalk, kendin getir
Aşık baktı, Doktoru ikna etmek zor. Bakalım ne dedi:
Bir kor oldu gövünüyor özümden
Name name iniliyor sazımdan
Dünyayı verseler yoktur gözümden
Dili bülbül gaşı kemanı getir
Git ara bul getir saçlarını yol getir
Doktor inatçıydı. Zaten işi de değildi. Aldı Dr:
Beni sallamaz ne olmuşsa özünden
Sayende olduk yıllık izinden
Uzatma, kan alırım göZünden
Maçan yiyosa kalk kendin getir.
İster kaşı kemanı getir
İster kaşı viyolonseli
Aşık hüzünlendi, dertlere gark, psikopata park oldu. Ve şöyle dedi:
Merhamet et karşısından bıkmadan
Hatırını gönülünü yıkmadan
Çabuk getir can bedenden çıkmadan
Fakirin derdine dermanı getir
Git ara bul getir saçlarını yol getir
Doktora gına, eline kına gelmişti. Bakalım ne demiş:
Gidersem de merhamet etmem
Hatırını değil kendisini yıkarım
İkinci el olur, sonra karışmam
Bu şartlarda getiririm bilesin.
Aşık Tırpani zaman zaman düz yazı da yazmış, yerli yersiz bir çok konuya maydonoz olmaktan geri kalmamıştır. Bakınız aşşağısı:
Aşk nedir?
Herkesin, her anki durumuna göre değişen yanıtlar verebileceği, çok kırılgan ve görece bir konu.
Aşık olmayana göre anlamsız, sevene göre anlamlı, sevip sevilmeyene göre acımasız, sevip sevilene
göre güzel bir duygu.
Beyinin kimyasal salgılarımıza göre ürettiği değişken bir şey. Öte yandan çok canlı, ete kemiğe
bürünebilen bir şey.
Doğar, büyür-gelişir, gerilemeye başlar ve ölür.
Zamanla yeniden üretilebilecek, insansal bir duygu.
Bir dönemimizi bütün yaşamımız sanacağımız kadar yanılgıya götürebilecek kadar güçlü.
İçinde yaşarken bazen zorlayıcı, entellektüel-kariyer ve sosyal açıdan engelleyici ve
bağlayıcı...Bazen de sona erdikten sonra öyle...
Belki de yaşanması gerekli duygulardan biri. Uzun süreli korku, stres ya da sevinçler gibi...Aşkı
aşk yapan asıl öge ulaşamama- kavuşamama duygusu olsa gerek. Bilinen söylencesel aşklar, genellikle
kavuşamamakla ünlüdür. Elde etme isteğidir bu. Ego, heva-heves ne derseniz adına. Bencilliğin ve
bireyciliğin sonucudur. Seven insan, sevdiğini elde etmek ve deyim yerindeyse uzun vadede yasal ve
töresel açıdan evlenerek, yatağa atmak ister. Onu elde edemedikçe gelişen ego tatminsizliği aşkın
kaynağıdır.
Gazetelerde sıkça okuduğumuz, kaçarak-severek evlenen çiftlerin boşanmak için asliye mahkemelerini
doldurması; bu tatmin edilmiş egonun sonucudur. Artık insan istediğini elde etmiştir ve aşk, salt
aşk olduğu için, sürekilik temelinde bir sevgi olmadığından ölmüştür. Hatta çoğu zaman zıtların
birliği ilkesine uygun olarak, nefrete bile dönüşebilmektedir.
Aşık olan kişilere bakın, hep sevgilisinden önce ölmek ister. Bunun temelinde sevdiğini düşünmek
değil, bencillik yatar. Çünkü hayatta kalan diğeri için büyük üzüntü çekecektir.
Aşk geçici bir duygu olduğu için, dilimizde yer alan ve Yunus Emre ile Türk Dil Kurumu'nun
kullandığı " sevi" sözcüğünü özellikle kullanmamakta ısrarlıyız.
Aşkı bu şekilde kısaca lanetledikten sonra, yerine ne koymalıyız. Elbette sevgiyi.
Paylaşma, dayanışma ve özveri gibi erdemler gerektiren ve tutarlı bir sürekliliği olan "sevgi"yi.
Sevgi, anne-çocuk, doğa ve hayvan sevgisi kadar karşılık beklemeden, iyi ve kötü herşeyini
paylaşarak, sabır ve emek gerektirdiği için daha yüce bir duygudur. Elde etme ve yoğun cinsellik
Tatilde insanların davranış ve alışkanlıklarında değişiklikler oluyor. Yatma ve yeme saat ve yerleri değişiyo. Ağzıyla içenler, burnuyla içmeye başlıyor. Dargınlar barışıyor, iyi yüzenler yarışıyo felan.
Da benim dikkatimi çeken şu oldu.
Ekmeklerin uçlarını (kenarlarını) pek yiyen yok. Kesip kesip orada bırakıyorlar.
Bu sayede benim gibi kenar-severler beleşe konuyo orası ayrı..
Tırpani kimi anonim fıkraları da kafasına ve omzuna göre yorumlamıştır.
Bkz: Burası
FIKRALAR
Yamyam kabile resisi Lulu, oğlunu elinden tutmuş,ormanda gezdiriyormuş.
Çocuğun gözü nehirde yıkanan beyaz bir kadına ilişince,babasının elini çekiştirmeye başlamış:
- Baba,bak! Beyaz bir kadın,hemen pişirip yiyelim....
Lulu o tarafa bakmış,sarışın bi afet sivil vaziyette yıkanmakta.
-Oğlum,demiş. Bunu eve götürelim de,anneni yiyelim.
***
Yamyam kabilesine Birleşmiş Milletler bir doktor yollar.Uzun zaman orada kalan doktor herkesle içli
dışlı olmuştur.
Bir gün kabile reisi Lulu doktorun kulübesine girer:
-Yaw Doktor.Ben zenciyim,hanım zenci.Bizim çocuk beyaz doğdu? Bu civardaki tek beyaz sensin.Bu nasıl oluyor?Doktor ayağa kalkar,elini Lulu'nun omzuna koyar. O sırada camdan koyun sürüsünü görür ve onları
işaret ederek:
-Bak Lulu,der.Tıpta böyle şeyler olabilir. Mesela şu sürüye bak...Onlarca beyaz koyunun içinde bir
tane kara koyun var...
Lulu irkilir ve doktorun kulağına eğilir:
-Tamam doktor,ben çocuğu unuttum. Sen de koyunu unut!
***
Misyoner bir papaz bizim Lulu'nun kabilesine gelir.
İngilizce öğretirken,bir yandan da dini
anlatmaktadır.
Lulu ile bir gün ormanda gezerken; ağacı gösterir "Tree" der, Lulu tekrar eder "Tree", maymunu
gösterir "monkey" der, Lulu tekrar eder "monkey"...
Bu vaziyette gezerlerken ağaçlıkta, tamamen sivil vaziyette sevişen bir adam ve kadını görürler. Papaz
kızarıp bozarır:
- “Bisiklete binmek “ der...
Lulu da "bisiklete binmek" diye mırıldanırken, sevişenlere yaklaşmışlardır.
Lulu tüfeğini doğrultur. Kadını vurur!
Papaz bağırmaya başlar:
-Ne yaptın!..Ben size insan öldürmek günah demiyor muyum?
Lulu ,kadını işaret ederek, kesin bir dille cevaplar:
-Benim bisiklet!
***
İki rahibe varmış biri matematikçi biri mantıklı... Bunlar bir akşam karanlıkta kiliseye dönerlerken
matematikçi rahibe mantıklıya dönerek ;
-Yaklaşık 20 dakikadır bir adam bizi takip ediyor ve gittikçe yaklaşıyor şu anda aradaki mesafe 50
metre, der.
Bunun üzerine mantıklı rahibe bunun tek mantıklı açıklaması olabileceğini ve adamın kendilerine
tecavüz edeceğini ve daha hızlı yürümeleri gerektiğini belirtir. Rahibeler daha hızlı yürümeye
başlarlar. İki dakika sonra matematikçi rahibe:
-Adam da hızlandı ve aradaki mesafeyi kapatıyor, şu anda 30 metre arkamızda... O zaman mantık olarak koşmamız gerekir.
Rahibeler koşmaya başlar ve üç dakika sonra matematikçi rahibe :
-O da koşuyor ve arayı kapatıyor şu anda mesafe 10 metre... O zaman mantık olarak bizi yakalayacak birimiz sağa diğerimiz sola saparak kiliseye ulaşmaya çalışalım en az birimiz kurtulur.
Ve matematikçi sağa doğru koşmaya mantıklı sola doğru koşmaya başlar.
Matematikçi 20 dakika sonra kiliseye ulaşır ve telaş içinde beklemeye başlar. Aradan 40 dakika
geçtikten sonra mantıklı rahibe gelir.
Matematikçi sorar ;
-Ne oldu ne yaptın ?
-Adam beni takip etti artık mesafe üç-beş adıma kadar azalmıştı, mantık olarak daha fazla koşmanın
anlamı yoktu...
-Eeee...
-Mantık olarak ben durdum adam da durdu.
-Sonra...
-Mantık olarak ben eteğimi kaldırdım o da pantolonunu indirdi.
-Peki daha sonra....
-Daha sonra ne olacak eteğini kaldırmış bir rahibe pantolonunu indirmiş bir adamdan DAHA HIZLI
KOŞAR...
***
Temel fotografçıya gitmiş. Vesikalıkların güzel görünmediğini bildiği için:
-Resmimi çek..Ama büyük bişi olsun , demiş.
Fotografçı:
- 6 x 5 'e ne dersin.?..
deyince Temel:
- 30 derum da, konumuzla ne ilgisi var!...
Tırpani'nin son dönem şiirlerinden biri:
ACI
Dost acı söyler demişler,
Bir adana söyle de yiyelim
Dervişler ise hırka giymişler
Oysa kürkün yeme devri, biter mi?
Kabahatlar kanunu çıktı güya
Yine avaz avaz bağıranlar var
Ekmek parası peşinde satıcılar
Bir de mikrofondan bağırırlar
İnşaatçılar zamansız başlar işe
Bolca gürültü yaparlar
Memlekette tadilat bitmez
100 desibelden aşağısı kurtarmaz
İçenler kovalanır sessiz olsa da
Burada kanun devreye girer
Az aşarsa sınırı gazinolar
Ceza kesmeye gelirler
Yasalar yürürlükte her zaman
Ertelenir seçim olduğu zaman
Fakire her zaman geçer de
Zengine geçmez bir zaman
TIRPANİnin bozduğu atasözleri
* İki cambaz bir ipte, palyaço kadar komik olamaz.
* İğneyi kendine, rozeti başkasına batır.
* Arkadaş arkadaşın, gezegenidir.
* İşleyen demir, gürültü çıkarır.
* İyilik yap denize at, balık bilmese; çöpler bilir.
* Kaçan balık, yakalanmamıştır.
* Kaza geliyorum demez, ördeğe belki der.
* Kedi uzanamadığı ciğere, (hay bunu asanın..) der.
* Keskin sirke küpüne, altın doldurur.
* Komşu komşunun külüne fırça atar, balkon kirleniyo diye.
*Gavurun ekmeğini yiyen, bari peynirini yemesin.
* Duvarı nem, insanı şampuan yıkar.
* Ev alma komşu al, emlak vergisi vermezsin.
* El için kuyu kazan, sanık için Av.Turgut Kazan.
* Bir mıh bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır ve satrançta kazanırsın.
* Bükemediğin bileği öp, bayansa başına koyma.
* Eşeğe altın semer vurmuşlar, gene de "vatanım" demiş.
AŞIK TIRPANİ'den öz deyişler.
* Ben güzele "güzel" demem; eh, fena diilmiş, derim.
* Dökülmüş sütün davası olmaz.
* Sigarayı bırakmanız, otlakçılara ciddi zararlar verebilir.
* Taksimden aşşağı Kasımpaşa!
KİM MİLYONER OLMAK İSTER?
Taklitlerinden sıkılmış olsa gerek Kenan Işık, bilinen duruşundan vazgeçmiş gibi. Artık elini fazlaca yanağına götürüp, dirseğini de çokça tutmuyor. Ancak gece saatlerinde (22.00- 23.00 gibi) yayınlanan programın müzik sesi çok yüksek. Cıngıl birden canavar düdüğü gibi araya giriyor ki, komşuları cinnetecek desibelde. O anda sesi kısınca, bu kez de konuşmalar duyulmuyor.
Kenan Işık ile yarışmacı arasındaki diyalog da klasikleşti. Ortalama yazacak olursak şöyle:
( Yarışmacı bir soruyu bildikten sonra,)
Kenan Işık: - Maksim Gorki’ yi hiç okudunuz mu? “Ana” ve “Benim Üniversitelerim” gibi romanları da var.
Yarışmacı: - Aslında…
Kenan Işık: Neyse yarışamaya devam edelim. 6. Soru.
Ya birader. Madem yarışmacıya söz hakkı vermeyeceksin, ne çok yemeye yarışma sorusu dışında bir şey soruyorsun?
DİZİLERDEN NOTLAR
• Bir Kadın Tanıdım (Pazartesi 20.00, TNT)
Gerek özensiz yapımı, gerekse kanalın bol tekrarı ve bol reklamı ile sıradan bir dizi olup, çıktı. Özensiz yapım derken, Pana Film’in yönetmen değiştirmesi , bu durumu jeneriğe işlemesine karşın, oyuncuların jenerikte ilk bölümler ile aynı kalması anlaşılmalı. Zira İpek karakteri, karısı ve kızı üçüncü bölümde Ankara’ya taşınarak diziden çıktı. Ama 16, bölümde hala jenerikte ön sıralarda görülüyor.
• Babam İçin (Pazar 20.00, Fox )
Cuma günleri daha geç saatte yayınlanan bu dizi, Pazar akşamı 20.00’ ye alındı. Demek ki Fox Tv, bu diziden ekmek yiyeceğini gördü. Evet, dizi güzel de, şu reklamları bu kadar sık ve uzun yayınlamasa olabilir. Üstelik dizi kaldığı yerden değil, epeyce oynadığı yerden devam ediyor.
• Arka Sokaklar (Pazartesi 20.00, Kanal D),
Bunca yıllık televizyon izleyicisiyim, şu Melek (Zeynep Beşerler) karakterinin bu diziye neler kattığını anlayamadım. Çok sıradan bir çocuk olan kızı mı, porselen dişlerini her vesile ile gösteren annesi mi, yoksa Melek’in hiçbir jest ve mimik göremediğimiz donuk yüzü mü? Oysa Hüsnü’nün ( Özgür Ozan) ailesi öyle mi! Oğlanlar, Zeliş, (Yüsra Geyik), Suat ve teyze… Onların maceraları bile ayrı bir dizi yapar.
CAMİDEN AYAKKABI ÇALMA
Camilerden ayakkabı çalınması hakkında bilginiz ya da duyumunuz vardır. Bizim milletimiz için hoş bir espridir bu. Tabii, kendi başına ( pardon ayağına) gelmedikçe. Ayakkabısı çalınana bıyık altından güler. Özellikle bayram namazları, yeni ayakkabıların bolluğu açısından, konunun uzmanları için çok caziptir.
Ayakkabı çalma işi, kapı çalmak kadar kanıksanmış, hatta halk edebiyatına bile girmiştir. Aslında burjuva edebiyatına girmesi beklenirdi. Çünkü onların papucu daha pahalıdır ve çalınmaya müsaittir. Aşık Rüstem Alyansoğlu “Bacanağım Azrail” türküsünde, ayrıca daha kuzeyden gelen “Kara Sakal” adlı Azeri türküde camiden ayakkabı çalanlardan söz edilir.
Gebze Sultan Orhan Camisinde bir ayakkabı satın alma özürlüsü, kameraya yakalanmıştı. Cami İmamı ise dışarıdan görünen bir yere, “ayakkabı hırsızı camimizde enselenmiştir.” şeklinde değil de, “camimiz kamera ile izlenmektedir” mealinde bir yazı asmıştır.
Camilere bayanlar da solo ya da koro (birkaç kişi birden) giderler. Ama bayan ayakkabısı çalındığı duyulmaz. Zira bayan, başkasının giydiğine tenezzül etmez. En pahalı ayakkabıyı, başka bir hemcinsinde görse beğenmez, burun kıvırır. “Heh, şuna bak! Bu ne biçim ayakkabı. Şu pardesüye /çantaya hiç uymuş mu”
Delisi sen isen, velisi benim
Türkçe lisanını saldım sokağa
Eti kullananın, kemiği benim
Başladın bakıyom, ağız bozmağa
Delisi sen isen, velisi benim
Veli öğrenciyi takip edendir
Çağrılınca toplantıya gidendir
Senin anlama sorunun nedendir
Delisi sen isen, velisi benim
Değneğini sakla dedim, tınmadın
Noktalama ayır dedim, anlamadın
Nasıl okulda Türkçeden kalmadın
Delisi sen isen, velisi benim
:))) Gülmeyi öğrenen, boşluk bırakmayı da öğrenir
Saldım sokağanın, meali şudur
İsteyen, istediğin kullanır
Kartal tökezler gibi görünsün
Üstüne akbabalar çullanır
Noktalamaya laf edene bak,
Gülücük saçmayı iyi biliyor
İşine geleni uyguluyor da,
Gelmeyene de 'yeni icat' diyor
Önceki dizeleri görmedin mi
Başlığı (.) ara virgüldü
Pelitli bayırındaki çayır da
Belki zamanında bir güldü
Bu gece yordun beni yine
Belli olanı ki açıklattın
Bir seferde anlamayı dene
Bende dudak uçuklattın
DİNLEYİCİ HAKLARI
Dinleyici istek ister
Radyocu destek ister
İsteği çalınmazsa
İsteyen hemen küser
İse hiç olur mu
Dinleyici sürekliyse
Yayıncı yürekliyse
Daha iyi anlaşırlar
Ziyaret börekliyse
Bir yayının tümünü
Elbet kimse beğenmez
Severse büyük bölümünü
Gerisini eleştirmez
“Bunu niye çaldın” diye
İstek sahibine saygı
Yoksa radyoya kaygı
Duymak doğaldır ama
İstek saati dışında da
İstek yapılır mı, canım
Müzik kutusu mu radyo
Devamlı müzik çalsın
Konu varsa dinlemeli
Bırak istek geri kalsın
Çok olunca istekler
İstek sahibi bekler
Acelesi var ise
Sıradaki parça der
Ünlü bir konuk gelse
Konuşma bol olursa
Telefon eden az olur
Canlı yayın boyunca
Saz çalan Tırpani de olsa
O kadar çok aranır ki
Bu kez de söz olur
Niye erken bitti, diye.
OY İSTEYENLER
Vaadlerle işbaşına geldiniz
Hazineyi cüzdanınız bildiniz
Zengine hep fazla verdiniz
Gidin oyu da onlardan alın
Teknemizde küçüldü hamur
Söz verdiniz, yollar çamur
Belli semtler neden mamur
Gidin oyu da onlardan alın
Vergiyi hemen peşin kesersiniz
İşçiye, esnafa nasıl esersiniz
Vergi kaçıranı es geçersiniz
Gidin oyu da onlardan alın
Tırpani bulamadık boş arsa
Daire çok milyarlar varsa
Bu kadar zam kime yararsa
Gidin oyu da onlardan alın.
KARAKIZ
Boyu eninden az, kara saçlı kız
Duba gibi göbekli, topuğu ekli
Beslenirse baklava, börekli
Elbet olur ağızlara sakız
Gülmedikçe karanlıkta bellolmaz
Sorunları bitmez asla hallolmaz
Aynı hırkayı giyer renk solmaz
Fotoğrafı zaten negatif gibi
Fon koyu ise, resmi de yoktur
Ona bakacak var mı doktor
Tencereyle yemek, ona tabaktır
İşe ise asla vaktinde gitmez
Oturup kalkmaz, kalksa oturmaz
Çuvaldız değil özüne, iğne batırmaz
Bir şey anlatırsa seni yatırmaz
Sorunu yoksa dinlemez bile
Gerçi lafını ağzına tıkamaz
Bardak çanak fazla yıkamaz
Dozer gelse onu yıkamaz
Tırpani ise tüy sıklet zaten.
EN BÜYÜK ASKER…
Askere giderken eğlence yaptık
Kasalarla bira ve meze kaptık
Beni attılara havalara
Tutmayı unutunca düştük
Otobüsü fazla salladık mı ne
Tekerleri havada gördük birden
El sallayanların yerine
Meğer otobüsü devirmişiz
Bizim çocuklar bağırıyordu
“En büyük asker, bizim asker”
Yanımızdaki gurup kıl oldu
Geldiler üzerimize
Hayır, en büyük asker bizim
Diyorlardı asabi ve havalı
Oradan çektim kavalı
Değil de kafa kağıdını çıkardım
Her guruptan bilirkişi geldi
Tırpani en büyük asker dedi
Çünkü ben daha yaşlı çıktım
Hep yaşlı olmaktan bıktım.
SAHTECİLER
Dost görünüp, sırıtıp ta gezenler
Foyanız ortaya çıkacak bir gün
Utanmadan hoş geldine gelenler
Size cenaze töreni ellere düğün
Oturup da hal hatırı soranlar
Ağzı mandallı gibi gülenler
Arkadan dedikodu edenler
Hünkar sizden soracak bir gün
Ne erkanda, ne dünyada olamaz
Böylesine sahtekarlık yapılmaz
Tırpani bunların Tanrısına tapılmaz
Size cehennem vacip, ellere gün
RADYOCU
Dicey dediğin bir küçük uşak
Beline bağlamış siyah kuşak
Anadoluda bir ildir Uşak
Böyle radyocu mu olur yav
İkide bir arayın diye ısrar eder
Zaten milletin gelirleri dar
Gözleri şaşı fatura arar
Böyle radyocu mu olur yav
Yayınında hep erkanın yanında
Yaltaklanma onun hep kanında
Mikrofonu adalete banın da
Böyle radyocu mu olur yav
Program mı o da neymiş
Pop –arabesk kevseri meymiş
Meğer bu ne kolay şeymiş
Böyle radyocu mu olur yav
Nezle olduğunu haber yapar
Eleştiriden hile kapar
Taraf olacaksa, paraya tapar
Böyle radyocu mu olur yav
Yazın kırda salınan olur
Abisi görünce tanınan olur
Tırpani şimdi alınan olur
Böyle radyocvu mu olur yav
TOPLU MESELE
Hükumetler gelip geçer
Asıl olan devlettir
Rejimler nasıl işler
Bu nice şikayettir
Millet başsız kalmasın
Deyu hükumet kurarlar
Sakın zengin olmasın
Deyu bol vergi koyarlar
Zenginse çokca biri
Gözler açık iri iri
Para derler elin kiri
Harcayınca duruyor mu
Taşınmaz malın çoğu
Kirden fazla mikroptur
Yıkamakla gitmez hiç
Patlamayan bir toptur
Top zenginler arasında
Elden ele dolaşır
Uşaklık eden olursa
Biraz ona da bulaşır
Üretim araç sahibi
Sadece belli kesim
Allah izin verse de
Çoğunluğumuz yesin
Bir ağaya yüz adam
Belki normaldir ama
Milyonlarca çalışan
Hizmet etmez yüz adama
Halı serme odana
Tarihsel zorunluluk
An gelir saltanat biter
Bitmez denen servet yiter
Tırpani sevmez eter
Gül koklamak dururken.
TELEFON
Telefon çalar açarsın
Ses gelmez ise karşıdan
Telefon sapığı demişler
Parayla alınmaz çarşıdan
Telefon faturası ucuz mu
Nasıl bu kadar çok eder
Yoksa öder mi PEDER
Rahip değil, babası
Sessiz sapıklar neyse de
Sesli olan küfürbaz
Yakalamak için cambaz
Olsan bile nafile…
Sadece saklanan mı
Bir de kendini tanıtanlar
Eğer yine saat başı arar
İse aynı sorun var
Telefonun babası BELL
Anası belli değil
Tırpani reverans yap
Az ve öz konuşanın önünde.
MEKTEP MESELESİ
Vefa önemlidir herkeste olmaz
Sevgiyle beslenen güller solmaz
Okulda okunur Korkma Sönmez
Onu da topluca okuyamazlar
Okul açılır and içer çocuk
Kimisi de kutu kola tabii
Türk, öğün, çalış derken
Babama güvenmiştim
O da annemin eşi oldu
Sınıflar fazla fazla dolar
Habire yükselir inmez dolar
Subabı varsa çakmak gaz dolar
Yoksa bitince at gitsin
Trende grupsa talebeler
Kimi kişner kimi de meler
Yalnızken ne kadar da sessizler
Toplanınca niye böyle oluyor
Hocaların bazıları tam hoca
Maaş alan var karı koca
Taksit bitmez batmış borca
Hocanın çocuğu da bağış yapar
Katkı payı da öder tabii
Eskiden vardı Urfalı Babi
Tırpani der, “nasılsın abi”
Teyze çantasını vurur kafama.
ÖĞRETMENİM
Öğretmenim, öğretmenim
Ben seni çok severim
Gerçi sen beni döversin
“ İyi” alınca översin
Teneffüste tost yersin
Ben seni çok severim
Sendikadan kaçarsın
Vurunca gül açarsın
Güzel kokular saçarsın
Pazarda parfüm satarken
Zabıtalar da seni çok severler
Hep peşinden koşarlar
Sayılandın dün toplumda
Bugün saymazlar simit satarken
Verirsin yine de eğitimi
Ettirirsin doğruluk yemini
Aşık Tırpani’nin gemini
Kendisi elinde tutar.
PASTANE
Masaların dili olsa konuşsa
Altıntaş ne sohbetlere tanık
Şairdi zaten Veli Kanık
Böyle teyze görse, olurdu sanık
Onunla gelirdik buraya
Masa verilmemişse kiraya
Ayrıldık, vurduk biraya
Oda hamallık yapıyor abi
Hol ise kabzımal
Demek ki her şeyin bir sonu var
Devletin fak-fuk fonu var
Sevgimiz yere
Vergimiz fona akar
Tırpani ebemize yağdı kar.
SORULDU
İyi kötü geçiniyorsun vesselam
Şükürle karın doyar mı gardaş
Beş ekmek yerine, meyve alıp da
Elmayı elle soyar mı gardaş
Çocuk okutmak olmuş paralı
Hastane paralı, yürek yaralı
Senin sorunun ne Gol Kralı
Şükür ile karın doyar mı gardaş
Kahvede kağıt, birahanede maç
Grevden uzak dur, Mitingden kaç
Kafanda kalmadı düşünceden saç
Totoyla yarın kurar mı gardaş
Tırpani bu işçi gücünü bilmez
Kardaşı ağlasa, gözünü silmez
Böyle giderse düzen değişmez
Bozuk düzen böyle uyar mı gardaş.
BİRLEŞİK METAL MARŞI
Demir-İş’ten Maden-İş’e
Koştuk grev, direnişe
İzin vermeyiz inişe
Birleşik Metal yukarı
Kaldır bayrağı yukarı
* * * *
İş ve ekmek ve hürriyet
Biri yoksa ederiz ret
Vur ayağın yeri inlet
Metal İşçisi yukarı
Kaldır bayrağı yukarı
* * * *
Kavel’de biz Netaş’ta biz
Onur için direniriz
Siz- Biz diye bölünmeyiz
Metal İşçisi yukarı
Kaldır bayrağı yukarı
* * * *
Tüm işçiler birleşelim
Sınıfımızı bilelim
Üretiriz, yönetelim
Birleşik Metal yukarı
Kaldır bayrağı yukarı
* * * *
Üretimden gelen güçle
Güneşe anlamlar yükle
Ey Ankara bizi bekle
Bütün işçiler yukarı
Kaldır bayrağı yukarı
Gidenler için tek şey denir: Hoşçakal!
Kimine "Hoşça kal!"
Kimine "Hoş Çakal!"
Vefat Duyurusu
Seni kaybetmişiz, nette gördüm
Ne de çok sevenin varmış
Ama sadece adını bildim
Kimse bir detay yazmamış
Kimi demiş,toprağı bol olsun
Geri çıkamasın diye mi acep
Kimi ışıklar içinde uyusun
Oysa ışığı söndürüp yatar hep
Cenaze bilgisi yazsa birisi
Bilsek nerden kalkacak naaşın
Bu dünyadan göçmek iyisi
Orada rahat eder başın
Sanal alem hızlıdır hoş
Paylaşımlar çabuk yayılır
Altını doldur, bırakma boş
Tırpani detaylara bayılır
GAZETECİ YAZAR, ONU PAYLAŞIN
Bir çift lafım var, sanal aleme
Gazeteci yazar, onu paylaşın
Aldığın haberden, kaynağı silme
Gazeteci yazar, onu paylaşın
Herkes emlakçı, emlakçı hariç
Haber yaparlar, sen çayını iç
Önceden haber yapmamışsan hiç
Gazeteci yazar, onu paylaşın
Paylaşım varsa, elinde özgün
Bilgileri girersin doğru düzgün
Sayende olmamış ise kızgın
Gazeteci yazar, onu paylaşın
Bırakın herkes işini yapsın
Tırpani sağa, sola sapsın
Haberleri ehli olan kapsın
Gazeteci yazar, onu paylaşın
Bedava olan kadar
pahalı bir şey yoktur.
Aşık Tırpani
METROPOL
Sabah erken çıksan yola
Basarlar ayağına
Yolda yürürken değil
Otobüsün içinde
Tabii belediye ise
Yoksa servis otobüsünde
Kimse basmaz elbette
Gıda vardır ette
Yemek ye al besin
Bozuk para , tesbih sesi
Gıcık eder minibüste
Ulaşırsın işyerine
Ya sıcağa ya serine
Öğlene dek çalışırsın
Esneyip gerine gerine
Öğlende yemek yersin
O da gider midene
Zaten omzuna gidemez
Arifler haram yemez
Muavinler “harem” demez
Zaten muavin de yasaklandı
Muavin lafı, Muaviye'ye benzer
Şarkıcı Mustafa Keser
Bazı şarkıcılar balta
Alma garibi alta
Alt edersen zalimi
Bilirsin halkın halini
Güzeli severler bağ arasında
Görgü tanığı olmasın diye
Güzelse her yeri güzeldir
Bu konular özeldir
Ben güzele “güzel” demem
Eh fena değilmiş, derim
Metropolde yaşamak zor
Yumruk yiyen olur mor
Tırpani gurbette kalmış
Memleketi özlüyor
Tanrı erkeğin kaburga kemiğinden kadını yarattı. Sonra da nesiller boyu erkeği, kadının leğen kemiklerinden çıkmak zorunda bıraktı.
Aşık Tırpani
Geliri olmadan gider yapanlar
Her ortamda gider yaparlar
Biz çok gezen mi bilir, çok okuyan mı bilir diye Münazara yaparken turistler hem gezdi hem okudu.
Müteahhit diyemedim sana
Seni kovalasın kurbanda dana
Zulüm edip akrabana/garibana
Kazansan da helal sanma
HAYIRLI EVLAT
Kimseye aman vermedim
Düzgün bir işe girmedim
Onlar verdi ben de yedim
En hayırlı evlat benim
Evde bir işe el atmadım
Bir gün sokakta yatmadım
Boya yapıp çay satmadım
En hayırlı evlat benim
Elbisemi onlar aldı
Giydirip sokağa saldı
Onlar bana arka daldı
En hayırlı evlat benim
Harçlığımı kısmadılar
İşsiz kaldım kızmadılar
Beni kapsın cin cadılar
En hayırlı evlat benim
Tırpani'yim diyen anlar
Evden para yiyen anlar
Aş kabına siyen anlar
En hayırlı evlat benim
Her biri başka yerlidir
Toprakçılık yapmaz üstadlar
Paylaşımcılık ilkeleridir
Asla paraya tapmaz üstadlar
Hiç bir yere aday değiller
Mevki koltuk kapmaz üstadlar
Zora çıkara vermez meyiller
Doğru yoldan sapmaz üstadlar
KAHVECİ
Çay İsterler, Kulak Asmazsın
Ne Duyduğun Belli, Ne Duymadığın
El İşaretlerini Bile Takmazsın
Ne Gördüğün Belli, Ne Görmediğin
İçinde Yüzen Çaylar Verirsin
Dem Oranını Kendin Bilirsin
Çağırınca Bir Saate Gelirsin
Ne Geldiğin Belli, Ne Gelmediğin
Süzgeç Kullan, Çöplü Çay Verme
Getirirken Birazını, Tabağa Dökme
Para Para Diye, Kafamı Sökme
Ne Aldığın Belli, Ne Almadığın
Sayende Sazım, Oluyor Kaya
Üstüne Alma, Lafım Ortaya
Hasret Bıraktın, Çöpsüz Çaya
Ne Sattığın Belli, Ne Satmadığın
Eserleri
Basılı eseri yok
Artık birbirimize iki yabancıyız.
Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa
Her şeyi evet, her şeyi unutmalıyız.
Her kederin tesellisi bulunur, üzülme.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!