Rüzgârlı bir ömrün penceresinden izliyorum uzakları, gönlümde feryat
Çok sesli bir düşünüş senfonisi yüreğimde, haykırdıkça ruhumda kıskaç
Hüznün şehirlerinde güneşi bekliyorum, gönlümde muammalı bir hat
Gölgelerin dansına karışırız her sabah, asık suratlı bir hancıdır hayat…
Deniz kendi derinliğinde uçarı bir rüzgârı gizler, uç iklimlerin alaca sancılarıyla üşürken ellerimiz. Bir ömür hapishanesidir hayat, biz aşkın fırtınalı tepelerinde yaşamın günlüklerini sevdayla yazar iken. Her derinlik güncesiz sarılışların yurdudur, biz ömrümüzün ipekten saraylarında sevdalı sözcüklerden şiirler örer iken. Elde var hüznü çalmadan mevsimlerin senfonisi, biz kendimize sarılışlarımızın o korkulu kollarına yoksul düşünüşlerimizi atarız, işte o an hızla akan bir nehir olur yaşamak.
Yorgun bir bakışın o yoksul uzantılarında nemli bir yürekle baharları beklerdi bir kadın/Yolu yarılamış korsanların karanlık ellerine şiirlerini atar iken. Dumur olmuş yüreğiyle sokulurdu kendi bedenine, avuçlarındaki yalnızlık sırlarını aynaların en büyüğüne sürer iken. Çok sesli bir düetle geçerdi yalnızlığı, kaktüs bir düşün artığına yaşanmışlık bildirilerini sessiz bir gecede asar iken.
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.