"Uçurumun dibindeki çiçeklere dokunamaz, renklerini göremezsiniz ama kokularını duyabilirsiniz, şayet çok severseniz..."
Aslında yaşadığın şehirde, hiç varolmayan o eski, yıkık-dökük saat kulesinin çanlarıyla uyan bir sabah
Ömründe hiç görmediğin faltaşı neyse onun gibi açılsın gözlerin
Adımını attığında sokağa, tokat gibi insin yüzüne serinlik
İlk kez farket, o mahmur serçe kuşlarının böylesine neşeli şarkılar söylediğini
Sokakların bu denli ıssız, tüm şehrin rüyalar gördüğünü hep birlikte
Rastladığın ilk ağacın yapraklarına bak, çiy tanelerini seyret bir müddet, hatta ismini hatırlama, su damlacıkları diye geçsin aklından
O kadar çok şey unuttun ki hayata dair...
Varsa beton kaldırımlardan kalan, eğil yere bir avuç toprak al, boş boş bak, ya da kokla, toprak mı, kum mu yoksa?
Hatırla; Zaman, salisede bilmem kaçyüz adım atarken, saniyenin önünde kadranda koştuğunu
Nereye diye aklına bile gelmeden
Ansızın gelen gürültüyle çevir başını, kaygıyla, çöp tenekesinden atlayan kedinin gözlerine bak, hatta; ne kadar zamandır 'pisi pisi' diye seslenmediğini düşün..
Kızıl saçlı nefis bir hatunun boynundan, beyaz bir eşarp gibi dalgalanan buluta merhaba de
Güneş böyle mi doğuyor muş acaba?
Taze ekmek fırınından gelen kokuları derin derin nefesle
Hayatın tam ortasında yürümektesin
Burası; Sevgilinle el ele tutuştuğun, rüzgarların saçlarınızı okşadığı kumsal değil elbet
Hani uçurtmalar uçurduğunuz kır, tırmandığınız elma ağacı; çalamadan yere düştüğünüz, şekiller verip sevgiler yüklediğiniz bulut, sonsuz sanıp daldığınız gökyüzü, yelkenler açtığınız engin...
Kalbinde hep kanat çırpan o minik kuşun pejmurde sesiyle irkil,
O hiç olmayan harap saat kulesinin çanlarını duy tekrar kulaklarında
Ahmak ahmak bakanların gözlerindeki hayretleri gör, yürürken yağmurlarda
Ellerim üşüdü de mahsuscuktan, belki bir tutan olur, kaygısıyla kaybetmenin o bilinmeyen sevgiliyi...
Adımların hızlansın; Elinde olanların olmayanlardan bakir ve ne kadar harika olduğunun farkına var
Ertelediğin tüm duyguları bir an sonra yaşama fırsatın yok ki...
Bir damla yaş al işaret parmağınla gözlerinden, yaprakların üzerindeki çiy tanelerinin yanına koy
Son hüznün olsun bu kalbinden söküp attığın
Gördüğün ilk yerden bir çiçek çal hatta, her ne kadar 'Çiçek dalında güzeldir' deselerde
İlk kez yasak olan bir tutkuyu doya doya yaşa
Kement gibi; Boynundan yonca yaprağına bağlandığın o sağlam makara ipliğini çek kopart
Gülümse hayata, gözlerinde pırıltılar belirsin aniden
'Seviyorum' de her ne ise sebebi bilmeden
Uzat elini, hatta boşluğu yakala ve bunun adını 'Mutluluk' koy
Kaşının kenarına bir buse kondur Mutluluğunun
ve 'aşık ol ilk kez hayata...'
Kayıt Tarihi : 18.4.2001 12:09:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Necat Necdet Demircan](https://www.antoloji.com/i/siir/2001/04/18/asik-ol-ilk-kez-hayata.jpg)
Çok güzel tebrik ederim Saygılar
sokaktan gelen çocukların sesi...yeni tomurcuklar vermiş bir ağacı izlemek...rüzgara karşı dönüp, yüzüne vuran esintiyi hissetmek...
nasılda insanın ruhunu tazeler, hayatın güzelliğini hatırlatır:)
keyifle okudum, yüreğinize sağlık.
TÜM YORUMLAR (31)