Âşık Garip (GÜLCE-BULUŞMA)
-I-
Gündüzü çiledir gecesi çile,
Benzemez âleme işi Garip’in.
Köz olsa ateşi döndürmez küle,
Akar boz bulanık yaşı Garip’in.
Kartal pençesini açıp yekûnu,
Boğar yüreğini hasret sökünü,
Nice bezirgânın çeker yükünü,
Ayılmaz sevdadan başı Garip’in.
Gariplerin vardır bir Şah Senemi,
Zor limana demir atan bir gemi,
Aşırır dalgalar gönlünde nemi,
Nice yerde mezar taşı Garip’in.
On altıncı yüzyılın ikinci,
On yedinci yüzyılın birinci yarısı;
Yine tarihin acizliği, yine söylencelere,
Hatta hikâyeye dayalı bir şair hayatı…
Şairden öte sazıyla sözüyle,
Hızır’dan bade içen bir Hak aşığı,
Alaz alaz közüyle…
Sevdası kabına sığmayan bir hasret vurgunu.
Doğum yılı, ölümü geçmemiş kayda,
Yok, hakkında somut bilgiler.
Tebriz, Kafkasya, Ortadoğu yaşadığı bölgeler…
Çok sayıda araştırmaya konu olan,
İlgilisi olarak ‘‘Âşık Garip’’ adlı bir opera bestelenen,
Hecenin sekizli on birli kalıplarıyla seslenen,
Yanık yanık türkü türkü asırları aşıp gelen,
Söylencelerde yanıp gülen bir âşık…
Şiirlerinde geçer Kars, Halep, Tiflis, Erzurum
Aynı kapıyı çalar, söze düşen her yorum.
Âşık Garip ile Şah Senem biyografik aşk hikâyesine
Konu olan bir hayat Türk yurtlarını tutan;
Türkçe şiirleri, sevda türküleri tek kaynak;
Sevgi onda, hasret onda, acı gurbet yaşamında bir vatan…
Bir aşk hikâyesi dolaşır dilde,
Haz alır okuyan yaylada çölde,
Murat alır bülbül kırmızı gülde,
Bulunmaz benzeri eşi Garip’in.
Farklı hikâyeler, farklı varyantlar,
Farklı isimler, farklı mekânlar;
Türk yurtlarında farklı anlatılar.
Dilden dile ilden ile günümüze yansıyan
Araştırmacıların ifadesi:
Bir garip hikâyesi.
Asıl adı Resul Maksut diyen de var,
Babasının adı Hoca Ahmet,
Mehmet Sövdekar,
Hoca Maksut diyen de var.
Anası Banu Hatun, Hani olur zaman zaman.
Kız kardeşi Nergiz, Gülcemal, Güllü Han
Ya da Şehriban.
Kardeşi Haydar, doğum yeri Tebriz;
Anadolu’da Azerbaycan’da İran’da
Garip biziz biz Garip’iz…
Babası zengin bir tüccar,
Resul toy delikanlı.
Ölünce, yer mirasını, kalınca naçar;
Hangi işe el atsa kalır elinde.
Bir keramet, bir ekmek arar sazın telinde,
Beceremez…
Bir gün babasının kabri başında uyuya kalır,
Yetişir Hızır:
İçirip aşk badesini gösterir Senemi, Seneme de Garip’i.
Mecnuna döner, anlatamaz derdini;
Bakıp damla damla yaşına,
Anlar ki anası bir hal gelmiş başına.
Sorar, kalmasın ister ne gam ne keder.
Garip sazı alır eline söyle der:
‘‘Qadir haxtan nün bir dilek diledim
Şükür muradımı verdi ah menim
Cüme axşamında, cüme gününde
Erenler yerişti nezergâh menim
Genç yaşımda gördüm dünya qemini
Bu zalim feleyin serencamını
Nûş ettim röyada eşqin camını
Göründü gözüme doğru rah menim
Vaqe ede Resule buta verdiler
Doldurup camımı buta verdiler
Tifliste Senemi buta verdiler
İşim oldu zikri illellah menim’’
Sorup sual edip derdi ne ise,
Anası Garip’i açmak istedi.
Senem’i bulmaya koca Tiflis’e,
Garip bülbül olup uçmak istedi.
‘‘Başına döndüyüm gül üzlü anam
Ana men Tiflise getmeli oldum
Bir dilberin eşqi düştü serime
Ana men Tiflise getmeli oldum
Elime almışam sedefli sazı
Felek yazdı mene bele bir yazı
Yuxumda görmüşem bir ala gözü
Ana men Tiflise getmeli oldum
Resulam ahıma dağlar dayanmaz
Derdim çoxtur menim, kimseler bilmez
Cen ana bu yerler mene el vermez
Bacı men Tiflise getmeli oldum’’
Ana yüreği bu,
Biricik oğlunu salmak istemez gurbete.
Gönül ferman dinler mi,
Sazına dokunur Garip:
‘‘Bir aşktır düştü sineme
Sevdadır beni kınama
O Tiflis’te Şah Senem’e
Ana Tiflis diyarında
Kâğıtta gördüm suretin
Tanrı’dan çektim niyetin
Şah Senem’de ol lezzetin
Ana Tiflis diyarında’’
Çaresiz düşerler yola,
Derin kara dala dala,
Gerilerde kalır sıla,
Daha çok sıralı dağlar.
Basar boran yol üzülür,
Haydar ağlar kız büzülür,
Tele nağmeler düzülür,
Yolcuyu yoralı dağlar.
‘‘Vetenimden ettin meni didergin
Cerhin dönsün felek Heyderim ağlar
Bu duman bu çiskin bilmirem nedir
Her terefın necin qaralı dağlar
Göyden enir yere lapa lapa qar
Bacı qardaş ana üzüme baxar
Biz ölsek burada sensen günahkâr
Yarı saldın menden aralı dağlar
Kimimiz var burda bizi dindire
Kimsene yox halim yara bildire
Gorxum budu tufan bizi öldüre
Resul göksü qala yaralı dağlar’’
Yiğit deli yürek olur; sonunda
Bir kervana takılıp Tiflis’e varınca,
Söylenceye göre
Resul sazını sinesine basıp,
Dokunur, bir kadını görünce:
‘‘Başına döndüyüm qurban olduğum
Seher Tiflis dedikleri budu mu
Senem yarım melhem eyler yaraya
Seher Tiflis dedikleri budu mu’’
Kadın bakar ki gariptir bunlar,
Senem’in adını anar;
Nerde eğleşirler…
Yüreği kanar, karşılıklı söyleşirler.
‘‘Geze geze sen de geldin buraya
Eşittiyin seher Tiflis buradır
Senem burda melhem eyler yaraya
Eşittiyin seher Tiflis buradır’’
‘‘Baxça burda bağban burda, bar burda
jjeyva burda alma burda nar burda
Hace adlı bir qohumum var burda
Dedikleri seher Tiflis budu mu’’
‘‘Baxça desen bağban desen var burda
Cana min cür derman desen var burda
İndi bildim oğlan getme qal burda
Eşittiyin seher Tiflis buradır’’
‘‘Resulam silinmez gönlümün pası
Serimde dolanır eşqin sevdası
Tiflis ehli Şahsenemin babası
Dedikleri seher Tiflis budu mu’’
‘‘Meryemem merdlerin qurban seqine
Her axşam Şahsenem çıxar serine
Gorxma oğlan verrem elin eline
Eşittiyin seher Tiflis buradır’’
Kadın ısrarcı olur misafir etmek ister
Ama Deli Mahmut’un Âşıklar kahvesi çeker…
Bir diğer söylencede ise:
Anasını kardeşini bir camiye bırakır,
Canım Hoca’ya rastlar önce,
Misafir etmesi için dil döker:
‘‘Başına döndüğüm gül yüzlü hoca
Canım hoca anam camide kaldı
Karanlık gecedir nere gideyim
Canım hoca anam camide kaldı
Ben de sandım bana bir yer veresin
Düşmüşlerin hallerinden bilesin
Anam ölür sen günahkâr olursun
Canım hoca anam camide kaldı
Bitirdim onca mal eyledim zarar
Ne günüm gün oldu ne gecem karar
Anam kız kardeşim ile beraber
Canım hoca anam camide kaldı’’
Sonunda Canım Hoca’ya razı eder,
Misafiri olur.
Ertesi gün, Deli Mehmet’in kahvesine giderler.
Tebriz’den geldiğini öğrenenler,
Tebriz’i anlatmasını isterler.
Garip sazı basar sinesine bakalım ne der:
‘‘Ay ağalar gelin size söyleyim
Açılar baharda gülü Tebrizin
Toyda, bayramlarda atlas geyirler
Kesilmez yaşılı alı Tebrizin
Tebrizin etrafı dağdır meşedir
İçinde oturan beydir paşadır
Sekkiz min mahalle beş min köşedir
Çarşısı bazarı yolu Tebrizin
Pehlivanlar qisvet geyir yağlanır
Cümle bezirgânlar burda eylenir
Üç yüz altmış yükü birden bağlanır
Elden ele gezer malı Tebrizin
Erenler dolusun içip gelmişsin
Aşkın deryasını geçip gelmişsin
Âşık Garip vatan methin etmişsin
Benim imdi Rüstem Zalı Tebrizin’’
Yakındı kahveye, Hoca Sinan konağı,
Duyunca türküyü gider hoşuna.
Şah Senem de dinlemiştir,
Etkilenir, dağlanır yüreği;
Sanki gurbet elde bülbüldü,
Hizmetçisi Akça Kız’la dilleşir,
Her ikisinin de gözlerinin içi güler.
Âşık Güloğlan diye birisi vardır
Duyunca Garip’i kahveye gelir.
‘‘Karşıma çıkacak âşık var mı’’ diye sorar.
Garip fırsatı kaçırmaz basar sazı sinesine:
‘‘Birkaç sorum var bilirsen Tebriz’e döneceğim’’ der.
Bakalım ne söyler:
‘‘Xeber söyle mene ay ustabaşı
Elindeki sazı nece çalırsan
Ezel mene ulduzların sayın de
Ver cavabım qalsın başın ağrısız
O nece şeydir ki dolar boşalar
Rüzigâr esdikçe yerinde durar
Geyiben yaşılı geler boşalar
Ver cavabım qalsın başın ağrısız
Qeribem sualim eşit döz indi
Gavvas isen deryalarda üz indi
O nedir ki baş yox eli yüz indi
Ver cavabım qalsm başın ağrısız’’
Rakibinden cevap gelmez bir kere,
Utancından gözün düşürür yere,
Yakışmaz meydandan kaçarsa ere,
Güloğlan sazını alıp da yürür.
Davet eder Hoca Sinan konağa,
Konak değil sanki benziyor bağa,
Şah Senem gül dizer elma yanağa,
Garip’in gönlünü efkârı bürür.
Hoş sohbet yapılınca söz gelir saza,
Garip’teki güzellik, yansır Şah Senem kıza.
Akçakız’da Garip’i görünce gözü düşer,
Garip’in gönlü coşar bir kez
Bakalım ne der:
‘‘Bir söz ile elden ele atıldım
Bu qerib ellerde yaxtı nar meni
Hasretini çekip yandım kül oldum
Ahu gözlüm ne haldayam gör meni
Sabre taqetim yox gelmez qerarım
Erse bülend olub ah ile zarım
Belli deyil midir sene ehvalım
Saraldıbtır qoynundakı nar meni’’
Akçakız Şah Senem bir kız daha pencereye üşüşürler,
Garip Akçakız’amı söyler Şah Seneme mi
Tasasına düşerler..
İnledikçe sarı tel Senem halden hale girer,
Garip söyleyip söyleyip, son işaretini verir:
‘‘Qerib deyir getme könül oğrusu
Başımdan germez heç sevda ağrısı
Sene men söyleyim sözün doğrusu
Gel maralım al maralım sar meni
Pencereden mayii mayü baxan yar
Üç gözelin birisine men qurban
Şirin cam eşq oduna yaxan yar
Uç gözelin birsine men qurban
Birisinin ayağmda mesti var
Birisinin can almağa qesti var
Birisinin burda yaxm dostu var
Üç gözelin birisine men qurban
Üç gözelin biri bize qohumdur
O birisi el deymemiş qovundur
Aşiq Qerib birisi senin ovundur
Üç gözelin birisine men qurban’’
Bir daha söyler,
Hele ne der:
‘‘Şerxoş serxoş baxır eyvanz otaqdan
Şehsenem elinde aynası gözel
Cümle âlem gelir tamaşasına
Büllur piyalesi sağrısı gözel
Yar meni dindirir şirin dil ile
Göze sürme çekir gümüş mil ile
Otağı bezenib kızıl gül ile
Süseni sünbülü halısı gözel
Alışan otaxlı xoş imaretli
Gözeller içinde qaddi-qametli
Ahu baxışlıdır laçm cüretli
Uçmağa qanmağa cıkkası gözel
Âşık Qerib sözün deyer avazla
Dindirende canım alar o nazla
Yarım eyvanında cüt qoşa qızla
Şahsenem eladır hamisi gözel’’
Birkaç gün sonra
İstedir Senem’i, verir babası
Sözlenirler…
Ama ağır gelir
Kırk kese kızıl başlık parası,
Yol görünür gurbete.
Daha gitmeden dayanamaz Senem;
Kendisi vermek ister parayı,
Âşık Garip delikanlıdır, törelidir…
Kabul etmez.
Senem, kendisinden güzelini bulursa dönmez diye
Rum diyarına gitmemesini ister bu sefer:
‘‘Başına döndüyüm qurban olduğum
Amandır Qeribim getme Ruma sen
Gezdiyin yerlerde yad eyle meni
Amandır Qeribim getme Ruma sen’’
Söz verir Garip:
‘‘Eğer mevlam mene kömek olarsa
Ağlama sevdiyim yene gelerem
Ecel şerbetini canım dadmasa
Ağlama sevdiyim yene gelerem’’
Garip, nişan olarak bir yüzük verir Seneme,
Senem de bürümcük sabahlık
Tutulur dilekler,
Yeminleşip ayılırlar hüzün dolu yürekler.
Gurbetin kokusunu bağrına basıp,
Evden ayrılırken, sazını duvara asıp:
‘‘Bu sazın bir teli koptuğunda ya gelmiş ya ölmüş olurum’’
Der kahveye uğrar, vedalaşır arkadaşlarıyla:
‘‘Gurbet elde baş yastığa gelende
Gayet yaman olur işi garibin
Gelen olmaz giden olmaz yanına
Akar gözlerinin yaşı garibin
Lanet olsun gurbet elin adına
Hiç doyulmaz muhabbetin tadına
Hısım akrabası düşer yâdına
Bir yol ağrıyınca başı garibin
Garip nere varsa karadır yüzü
Nemlidir yakası yaşlıdır gözü
Aşikâr edemez gizlidir sözü
Bir yere gelince başı garibin
Gurbet elde garip kimdir bilmezler
Ağlayınca çeşm-i yaşın silmezler
Garip halin nedir deyi sormazlar
Bulunmaz yareni eşi garibin
Âşık Garip gözlerinden yaş döker
Anam yoktur yaka yırtıp yaş döker
Nişanlım yok mezarıma taş diker
Bir çalıdır mezar taşı garibin’’
Der, düşer yollara…
Dağ bayır, gece gündüz demeden yol alır.
Önce, insanı yiğit, dadaş diyarı Erzurum’a varır;
Bir müddet kalsa da para biriktirmek zordur.
Âşıklarla son kez dertleşip Halep’e gitmeye karar verir
Ve Erzurum’u öven bir türkü söyler:
‘‘Dinleyin ağalar tarif edeyim
Söylenir cihanda şanın Erzurum
Yedi iklim dört köşede bulunmaz
Dillenir dünyada namın Erzurum
Yiğit olur bu toprağın dadaşı
İnletir sadası dağ ile taşı
Çok görmüş geçirmiş kavga savaşı
Serhadlerde akar kanın Erzurum
Hele gayet hoştur âb ü havası
Dört yanından gelir bülbül sadası
Vardır erenlerin sende duası
Güle benzer her bir yanın Erzurum’’
Deyip, tekrar düşüp yollara
Teper oyalanmadan.
Halep şehrine varır, hiçbir yerde kalmadan;
Aslandedeoğlu Baba Yusuf’un kahvesine
Yerleşip, ortak olur ve şöyle der,
Kulak verin sesine:
‘‘Coştu yine deli gönül
Sana geldim Halep şehri
Ayrı düştüm diyarımdan
Sana geldim Halep şehri
………………………..
Kimi molla kimi hacı
Bu Garip sana duacı
Terk eyledim ana bacı
Sana geldim Halep şehri’’
Deyince, kahve dolar,
Âşıklar hep gayri burada toplanır.
Atışmalar yapılır çok zaman,
Hiçbir aşığa bırakmaz meydanı.
Çözen olur düğümü,
Duyulur hemen, dört diyara ünü.
Bir gün Halep paşasının aşığı çıkagelir kahveye,
Başvurup bahaneye,
Şöyle der:
‘‘Ne dedin de geldin sen bu meydana
Bu meydanda erkân olur yol olur
El yamandır göz açtırmaz insana
Bu hususta kavga olur zor olur’’
Âşık Garip Karşılık verir:
‘‘Ustam benlik ile girme meydana
Benlik eden sizin gibi sert olur
Âşıklık dediğin kıldan incedir
Kendini kurtaran âşık mert olur’’
Karşılık verir Halep paşasının aşığı:
‘‘Erenler elinden dolu içtin mi
Bulanık çay gibi akıp coştun mu
Bu meydana girip serden geçtin mi
Bu âşıklık başka başka hal olur’’
Âşık Garip karşılık verir:
‘‘Ben Garip’im çıkmam doğru yolumdan
Kötü söz çıkarmak asla dilimden
Kuş olsanız kurtulmazsın elimden
Uçarsınız iki gözün dört olur’’
Atışma muammayla devam eder
Ama Halep paşasının aşığı yenilir,
Sazını bırakıp çekilir.
Ünü sayara varan Garip, paşanın aşığı olur,
Bol para kazanır.
Bu arada Senem’in akrabası Şah Velet,
Senem’i istemektedir ve yolu düşer Halep’e
Garip’i görür, öldü haberini iletir Tiflis’e,
Bir kanlı gömlek ile.
Şah Senem’i babasından ister;
Garip’in anası kör olmuştur,
Senem çaresizdir…
Gelen giden bezirgânlardan Garip’i sorar,
Bir bezirgânı yorar.
Bulmasını ister Garip’i, yüzüğünü verir,
Bezirgân bulur Garip’i kötü haberi söyler.
Garip yol hazırlığı yapıp, paşanın gönlünü eder.
‘‘Name geldi vatanımdan
Vakti varayım gideyim
Kanlı yaşlar gözlerimden
Aktı varayım gideyim
Ol mürüvvet kerem hani
Kuluna çoktur ihsanı
Gurbet elin kahrı beni
Yaktı varayım gideyim
Bend oldum kanlı zalime
Asla rahmetmez halime
Yedi yıldır yar yoluma
Baktı varayım gideyim
Âşık Garip bilir kendin
Yiğit olan döker kanın
Felek boynuma kemendin
Taktı varayım gideyim’’
Arkadaşlarıyla vedalaşır,
Kim üzülür kim ağlaşır.
Hasretine bir an öne kavuşmak ister
Yola çıkarken söyle seslenir:
‘‘İşte geldim gidiyorum
Şen kalasın Halep şehri
Çok nan ü nimetin yedim
Helal eyle Halep şehri
Sana derler Arabistan
Güzellerin çeşm-i mestan
Yeni haber geldi dosttan
Durmak olmaz Halep şehri
Çok garipler sana gelir
Gelir de eğlenir kalır
Her kişi muradın alır
Şen kalasın Halep şehri
Âşık Garip düştü yola
Hızır yardımcısı ola
Gözüme göründü sıla
Şen olasın Halep şehri’’
Dağlar aşar beller aşar,
Ölür atı yolda şaşar,
Hızır imdadına koşar,
Sorar nerelisin diye.
Perişandır son durumu,
İsim verir Erzurum’u,
Doğru cevapla sorumu,
Sorar nerelisin diye.
Karslıyım der bu sefer de,
Şaşıp kalır kara yerde,
Yine Hızır derman derde,
Sorar nerelisin diye.
Bu kez Tiflis der,
Hızır’ın atının erkine biner.
Göz açıp kapayıncaya kadar
Tokmak tepeye iner.
Hızır: ‘‘Memleketine getirdim,
Sevdiklerine kavuşacaksın,
Ananın gözleri kör oldu;
Atımın ayağının altından bir avuç toprak al
Gözlerine sür’’ der. Kaybolur.
Aşık Garip önce kardeşini görür çeşme başında;
Dikkatlice bakıp durur.
Kız sorar: ‘‘Ne bakıyorsun? ’’
‘‘Karalar giyinmişsin ona bakarım’’
Hasret dökülür iki damla yaşında.
Tanımaz:
‘‘Ağabeyim Garip ölmüştür ondandır’’ der
‘‘ Ben onun çırağıyım, ölmemiştir haberini getirdim
Tez zamanda gelecek’’ der.
Durup,
Hoca Sinan’ın evinden gelen gürültüyü sorar.
Şah Senem’in düğünü oluyordu,
Kız olanları anlatır,
Hasretine acı katar.
Eve varırlar anasının elini öper;
Tanımaz anası sesinden bile,
Duvarda asılı sazın bir teli kopar,
Garip sazı alır getirir dile:
‘‘Koluna bağladım teli
Konuşurdun yetmiş dili
Unuttun mu sazım beni
Konuş sazım benim ile
Vasf-ı halimden bilmedin
Sen gideli ben gülmedim
Yedi yıl haber almadım
Konuşamam senin ile
Koluna bağladım perde
Sen uğrattın beni derde
Yedi yıldır Garip nerde
Konuş sazım benim ile
Sinem duvara yaslandı
Kolumda teller paslandı
Garip ölmüştür seslendi
Konuşamam senin ile
Garip kurbandır soyuna
Sanemin selvi boyuna
Gidek Sanemin toyuna
Konuş sazım benim ile
Kar kuşandı gönül dağı
Çürüdü sinemin bağı
Sanemin destinde ağu
Konuşamam senin ile
Anası yine bir şey anlamaz:
‘‘Oğlum madem Garip gelecek
Düğüne git beş on kuruş bahşiş al’’ deyince
‘‘ Ben yalnız gitmem, kızınla beraber gidelim’’
Der, varırlar kız ile birlik
Söz verilir söz alır,
Çalar söyler söyler çalar:
‘‘Ne sabra takat var ne dizde mecal
Gönül Mecnun olmuş Leylasın arar
Vazgeçersem seni yâd eller sarar
Görünce abdal eyledi yar beni
Âşık Garip gönüllerin uğrusu
Geçmez imiş bu sevdanın ağrısı
Sana ben söyleyim sözün doğrusu
Al sevdiğim gel sinene sar beni’’
Devam eder,
Hele ne söyler:
‘‘Dünen akşam gece Halep şehrinde
Mısır piyalesin içtim de geldim
Yetirdim yetiştir bir Şahsuvara
Allah ganat verdi uçtum da geldim
Dalımı verdim ben taşa karaya
Garipler ağası yetti haraya
Fırat çayı gelip düştü araya
Kırata binince geçtim de geldim
Halepde dinledim ezan sesini
Erzurumda kıldım gün ortasını
İkindide buldum serhat Garsı’nı
Orda seccademi açtım da geldim
Hızır İlyas bulur garip gezeni
Mevlam şad eylesin böyle düzeni
Tifliste okunur akşam ezanı
Ben ulu vatanı seçtim de geldim
Akşam karanlığı geldim hanama
Demedim sırrımı bacı anama
Aşkın hançerini vurdum sineme
Yürek yaralım açtım da geldim
Erenlerin eli elim tutmuştu
Aşınalar dostlar hep unutmuştu
Eşittim Mehri’ni gelin etmişti
Halep’ten üç vakte geçtim de geldim
Bir el verin o yar girsin oyuna
Ben kurbanım endamına boyuna
Garib’im yetiştim yârin toyuna
Bu tatlı canımdan geçtim de geldim’’
Garip tanıtır kendini,
Şah Senem geldi sarılır.
Deli Mehmet’in hançeri,
Tutup Velet’e darılır.
Affeder Garip, Velet’i
Kız kardeşini verir.
Toprağı annesinin gözüne sürer,
Çifte düğün kurulur, evlenir Şah Senem’le;
Murada erer cümle.
-II
Varyant varyant Anadolu, Türkmenistan,
Kabardin, Karaim, Özbekistan,
Azerbaycan, Ermenistan,
Kırım Tatarları Kazan…
Aşık Garip ile Şah Senem,
Şahsenem Garip,
Helalay Garıp, Aysenem Garıp,
Bir âşık etrafında pervane,
Anlatılır il il oba oba hane hane.
Âşık Garip sevgidir, Âşık Garip sevdadır,
Hasrettir, acıdır, gurbettir.
Resul’dür, Maksut’tur, Garip’tir hikâyenin başında,
Kavuşmadır sevgiliye, Kazan Tatarları dışında…
Türkmen, Kazan Tatarları gibi bazı varyantlarda;
Şah Senem, Diyarbakır padişahı Abbas Han’ın kızı,
Garip, Veziri Hasan’ın oğludur.
Beşik kertme nişanlıdırlar, mekteplidirler…
Vezir Hasan ölünce, ayırır babaları;
Kâh ayrılırlar, Kâh birleşirler.
Dara düştüğünde yetişen, Hazreti Ali Düldül’üyle.
Bazen bir has bahçede, bazen gurbette
Söyleşirler:
Okulda yol gözler Garip,
Bekler Senem’i Senem’i.
Merak edip düşler kurup,
Bekler Senem’i Senem’i.
‘‘Eý ý aranlar musulmanlar
Ne boldy ý arym gelmedi
Dognn gardaş mähribanlar
Ne boldy ý arym gelmedi
Geler men diý p wada etdi
Geler wadasyndan ötdi
Erteden çäş wagta ý etdi
Ne boldy ý arym gelmedi
Ý a birewin pendin aldy
Ý a bir gaý ry bilen boldy
Ý a bir ý owuz derde galdy
Ne boldy ý arym gelmedi
Bu dertler niçik dert oldy
Ý andy ý üregim zert oldy
Gözüm ý olunda dört oldy
Ne boldy,ý arym gelmedi
Dertli gul istär tebibin
Hiç kişi bilmez nesibin
Senem aglatdy Garybyn
Ne boldy Senem gelmedi’’
Hem sever hem kovar Garip’i Senem;
Ben garip olsaydım yanardı sinem.
Kurumaz ağışın gönlündeki nem,
Köle alsın diye bekler Senem’i.
‘‘Maň a beý le ý owuz töhmet kylynça
Kylyr bolsaň belli töhmet kyl Senem
Günde ý üz söz diý ip janym alynçaň
Alyr bolsaň belli janym al Senem
Günde müň ý ol dönderip sen ý üzüň i
Her hyý ala her ý an taşlap özüň i
Maň a diý gil bu gün dogry sözüň i
Bolar bolsaň meniň bile bol Senem
Sen gider sen günde ý üz müň gümana
Meni kowmak üçin eý läp bahana
Gider boldum bu gün Halap-Şyrwana
Galyr bolsaň gaý ry bile gal Senem
Garyp aşyk sözün diý di bir para
Köň ül geçdi günde saň a ý albara
Ý usup kimin özüm saldym bazara
Hyrydar sen meni satyn al Senem’’
Halep’i Tebriz’i dolansa bile,
Kavuşur aşıklar son bulur çile,
Vuslatî sönmez kor getir dile,
Kırk yıl olsa yine bekler Senem’i.
Osman Öcal
Osman ÖcalKayıt Tarihi : 18.12.2011 11:18:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Osman Öcal](https://www.antoloji.com/i/siir/2011/12/18/asik-garip-gulce-bulusma.jpg)
ÇOK ÇOK DA GÜZEL OLMUŞ
OSMAN HOCAMIN KALEMİNE SAĞLIK
AHMET AYAZ
Ansiklopedinin sayfaları doluyor bu seri ile ..
TÜM YORUMLAR (6)