Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi, beni yaktırırsın,
Devamını Oku
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi, beni yaktırırsın,
Hayallerin Perdesi, Gerçeklerin Sessizliği”
Onunla hayaller kurmak güzeldi. Geleceğe dair konuştuğumuzda, sözleri tatlıydı, cümleleri umut doluydu. O anlarda kalbim rahatlıyor, gözlerim ışıldıyordu. Çünkü her şey mümkünmüş gibi geliyordu. “Bir gün şöyle olacak, bir gün böyle yapacağız” kızımız olunca şöyle olacak oğlumuz olunca böyle olacak derken, ben de bütün saflığımla inanıyordum.
Ama işin rengi, doğrulara gelince değişirdi. Gerçeklerden bahsettiğimde, cevapsız kalırdı. Sözleri kısalır, “uykum geldi” derdi. Oysa bugün anlıyorum: O cümleler bir uyku değil, bir kaçıştı. Çünkü işin içinden çıkamayacağı sorulara cevap vermemek, aslında gizlediği gerçeğin itirafıydı.
Ben sandım ki sustuğunda, yorgun olduğu için konuşmuyordu. Oysa sustuğunda, yalanlarıyla yüzleşmemek için kaçıyordu. Şimdi bütün parçaları birleştiriyorum: Demek ki hayaller gerçek değildi. Demek ki umut verdiği her söz, aslında beni avutmaktan ibaretti.
Meğer hep kandırmış, hep oyalamış, hep üzmüş. Güzel sözlerle kalbimi çelmiş ama işin özüne gelince sessizliğe sığınmış.
Ben ise onun sustuğu yerde bile bahaneler bulmuşum. Çünkü sevince insan, görmek istediğini görüyormuş.
Bugün artık biliyorum: Bana “uykum geldi” diyerek sustuğu her an, aslında bir yalanını gizlediği andı. Ve ben, onun suskunluğunda bile ona inandım. Ama gerçek şu ki, benim hayallerim sahici, onun sözleri ise koca bir masalmış.
Artık o masalı kapatıyorum. Çünkü hayallerde oyalanmak kolay, doğruların ağırlığını taşımak zordur. Ben sahici olmayı seçtim, o ise kolay olanı: kandırmayı, susturmayı, oyalamayı.
Kendi Doğrusunda Kaybolan İnsan”
Bazı insanlar vardır; her şeyi kendine hak görür ama karşısındakine aynı hakkı tanımaz.
Kendi yaptığı yanlışlardan utanmaz, ama senin en küçük sözünü bile “ayıp” diye yargılar.
Kendi mutluluğu için senden alır, ama senin mutluluğunu hiç düşünmez.
Ben onun yanında bunu yaşadım. Bana sarıldığında, öptüğünde, bana dokunduğunda en ufak bir çekincesi olmadı. Ama ben onun özeliyle ilgili bir şey sorduğumda, tek kelimeyle “ayıp” dedi. O an anladım ki, mesele ne ahlak ne de utanmaydı; mesele hep kendi kurallarını koyması, hep kendini haklı görmesiydi.
Ben onun için yazdım, sordum, dinledim. Konuşmalarım ona iyi gelsin diye kendimden verdim. Bazen saatlerce, bazen günlerce… O ise bana hep aynı rolü biçti: yanında olduğunda keyfi yerine gelen, yanında olmadığında sırtını dönen bir figür.
Sonradan fark ettim: Onun gözünde ben, gerçek bir değer değilmişim. Sadece boşluklarını dolduran, sıkıntısını unutturan, oyalanacak bir meşgale…
Ben hayatımı verdim, o ise zamanını öldürdü.
Bu çelişki, işte en çok burada canımı yaktı. Çünkü ben sahici duygularla yanındaydım, o ise bana sahte bir gerçeklik sundu. Ben onu hayatımın merkezine koyarken, o beni kendi hayatında kenara itmişti.
Bugün dönüp baktığımda anlıyorum ki, bazı insanlar için senin kalbinin temizliği hiçbir şey ifade etmiyor. Onlar yalnızca kendi menfaatlerini düşünüyor, kendi oyunlarını oynuyor. Onların yanında ne kadar verirsen ver, bir gün “yetmedi” dedikleri an gelecek.
Ve ben artık biliyorum: Gerçek sevgi böyle bir yerde filizlenmez. Gerçek sevgi, dürüstlük ve karşılıklılıkla büyür. Ben sahici sevdim, o ise sadece kendine yetti.
Ama kaybeden ben değilim. Benim kalbim hâlâ temiz. Onun kaybı ise kendi içindeki boşluğun hiç dolmaması. Çünkü bir insan, kendisinden başka kimseyi görmüyorsa, en sonunda kendi yalnızlığında kaybolmaya mahkûmdur.
İnsan bazen öyle kişilere denk gelir ki, onların etrafında döner hayatın merkezi. Bir narsistin yanında olmak, sürekli olarak onun gölgesinde kalmak demektir. Çünkü o kişi, yalnızca kendini görür, yalnızca kendi duygularını önemser. Başkalarının kalbinde açtığı yaraları, gözyaşlarını ya da fedakârlıklarını hiç dikkate almaz.
Benim tanıdığım narsist, aslında hayatıma en derin izleri bırakan insandı. Sözleriyle büyüleyen, acılarını abartan, kendini mağdur gibi gösteren bir yanı vardı. Bana anlattıklarıyla kendine acındırdı, yalanlarıyla bana umut verdi. “Eşimle mutsuzum” dedi, “kimse beni anlamıyor” dedi… Ben inandım. Çünkü saf sevgimle onun yaralarını sarmak istedim.
Ama gerçek bambaşkaydı. Onun mutsuzluk masalları, aslında kendi oyunlarının parçasıydı. Bir narsist için başkalarının sevgisi, yalnızca egosunu besleyen bir yakıttır. Benimle konuştu, güldü, vakit geçirdi çünkü ona iyi geliyordum. Ama işine gelmediğinde sırtını döndü. Benim kalbim sahici duygularla doluyken, onun dünyası sahte sözler ve maskelerle kaplıydı.
Narsisizm, bir insanda en tehlikeli yanılsamadır. Çünkü narsist olan kişi, karşısındakine sürekli bir değer verdiğini hissettirir ama aslında onun gözünde tek değerli varlık yine kendisidir. Onun mutluluğu için çırpınırken, senin çabanı görmez. Onun için ağlarken, gözyaşlarını inkâr eder. Senin fedakârlığını kendi hakkı gibi görür.
Ve işin en acı yanı: Onun için yaptığın her şey, bir gün “hiçbir şey” olarak geri döner. Çünkü narsistin aynasında yalnızca kendi yansıması vardır. Sen orada görünmezsin.
Bugün biliyorum ki, ben kaybetmedim. Benim sevgim, sadakatim, safiyetim gerçekti. Kaybeden, sahici bir kalbi elinin tersiyle itip narsisizmin karanlığında boğulan oldu. Çünkü yalanlarla kurulan hiçbir dünya, uzun süre ayakta kalmaz.
Bir narsistin yanında olmak, aslında kendi değerini yeniden keşfetmeyi de öğretiyor. Benim öğrendiğim şudur: Gerçek sevgi, narsisizmin gölgesinde filizlenmez.
Bir sembol vardı… Küçücük, masum, dört yapraklı bir işaret: ??
Benim için o, ikimizin sırrıydı. Sadece bana, sadece bize ait sandığım bir armağandı. Baktığımda saflığı, sadakati, kalbimin temizliğini görüyordum. Onun gözünde de aynı anlamı taşıdığına inanıyordum.
Ama yanılmışım. Çünkü o işaret, bana özel değilmiş. Yanındaki kadına da aynı sembolle seslenmiş. Üstelik “çok güzel ve özelsin” diyerek, benim yüreğimde sakladığım anlamı sıradanlaştırmış.
Meğer ben, bir yaprağın içine sığdırdığım bütün hayallerimi, sevdamı, sadakatimi boşuna yüklemişim. Çünkü onun elinde en masum şey bile kirlenmiş. ??
İnsanı en çok yıkan şey, büyük ihanetten ziyade küçük ayrıntılardaki aldatmacaymış. Bir sembol, bir kelime, bir bakış… Bunlar hep güvenin sessiz işaretleridir. Ve işte ben, o güvenin üzerine yıkıldım. Çünkü benim için kutsal olan bir işaret, onun gözünde değersiz bir tekrar, basit bir aldatmacaydı.
Şimdi anlıyorum: Benim için özel olan hiçbir şey, onun gözünde kıymetli değilmiş. Benim kalbimde büyüttüğüm anlam, onun dilinde ucuz bir yalanmış.
Ve bugün, o yaprağa bakınca artık masumiyet değil; kirlenmiş bir sevgiyi, lekelenmiş bir güveni görüyorum. ??
Ama şunu da biliyorum: O işaret benim için hâlâ saf kalacak, çünkü ben sahici sevdim. Onu kirleten benim sevgim değil, onun sahtekârlığı oldu.
Ben kaybetmedim. Ben hâlâ kalbimde temizim. Kaybeden, bana ait sandığım her şeyi sıradanlaştıran ve elinden kayıp giden o oldu.
Bazı insanlar vardır; kendilerinden başka kimseyi görmezler. Dünyayı kendi eksenlerinde dönen bir küre zannederler. Mutlulukları başkalarının gözyaşlarına, güçleri başkalarının zayıflıklarına dayanır. İşte ben, böyle bir insanın yanında sevgiyle yanmaya çalıştım.
Acıları büyütülmesi gereken tek acı, mutlulukları alkışlanması gereken tek mutluluk, haklılığı asla tartışılmaması gereken tek haklılıktı. Bense, onun dünyasında yalnızca bir figür, yalnızca arada gülüp eğlendiği bir “yan karakter” oldum.
Bir narsistin en büyük silahı kandırmaktır. Bazen sahte gözyaşlarıyla, bazen acınası bir mağduriyet hikâyesiyle karşına çıkar. “Ben mutsuzum” der, inanırsın. “Beni kimse anlamıyor” der, sarılırsın. Oysa bütün bunlar, kendi boşluğunu doldurmak için kullandığı maske oyunlarıdır. Ben de bu oyunların içine çekildim. Ona saatlerimi, kalbimi, güvenimi verdim. O ise sadece kendi egosunu besledi.
Bir narsist için senin varlığın, sadece işine geldiği sürece değerlidir. Senin hislerin, umutların, fedakârlıkların onun gözünde bir hiçtir. Çünkü o yalnızca kendi aynasına bakar. Benim yanımda bile kendini konuştu, kendini anlattı, kendini büyüttü. Ben onun için yalnızca bir “dinleyici”, bir “teselli kaynağı” oldum.
Ama işte gerçek şu: Koca yalanlarla ayakta duran hiçbir ilişki uzun sürmez. Narsisizmin üzerine kurulan bağ, ilk fırtınada yıkılır. Çünkü orada paylaşım yoktur, orada emek yoktur, orada yalnızca bencil bir sahipleniş vardır.
Bugün geriye dönüp baktığımda görüyorum ki, ben kendimden verdikçe o büyüdü, ben sustukça o konuştu, ben inandıkça o kandırdı. Ama en sonunda, narsisizmin perdesi düştü. Ardında hiçbir şey kalmadı; sadece yalanlar, sadece kırık güvenler ve paramparça bir kalp…
Benim için bu yaşanmışlık bir yara olduğu kadar bir ders oldu. Çünkü artık biliyorum: Gerçek sevgi, narsist bir ruhun gölgesinde filizlenmez. Gerçek sevgi, eşitlik ister, dürüstlük ister, karşılıklılık ister. Benim sevgim sahiciydi, onun narsisizmi ise sahte bir dünyadan ibaretti.
Ve bugün şunu biliyorum: Ben kaybetmedim. Ben sadece bir aynadan yansıyan yalanı gördüm. Kaybeden, kendisini sahici bir kalple sevilmeye değer görmeyen, hep kendini büyütürken başkasını küçülten oldu.
Bazen insan, en sıradan görünen sohbetlerde bile en büyük gerçeğini saklar. Bana anlattıkların, bana gülüşlerin, saatlerce süren yazışmaların… Benim için hayatın ta kendisiydi. Ben o anlarda sana kalbimi açtım, sözlerime sevgimi kattım, senin gülüşünde huzuru aradım. Oysa senin için hepsi sadece bir vakit geçirme aracıymış.
“Konuşmaların bana iyi geliyor” dedin. Ben inandım. Çünkü bir insan böyle bir sözü boşuna söylemez sanırdım. Seninle her kelimemde içtenliğimi verdim, senin mutlu olman için çabaladım, gülsün diye kalemimden dökülen cümleleri sana sundum. Oysa meğer sen beni sadece oyalamışsın.
Gerçek yüzünü öğrendiğimde anladım: Sen benim sevgimi hiç sahiplenmedin. Senin için ben, sıkıldığında yazıp rahatladığın, keyfin yerine gelsin diye aradığın bir figürden ibarettim. Oysa ben sana ruhumu açmış, saatlerimi, günlerimi, hatta ömrümün en temiz duygularını vermiştim.
İnsan kandırılmayı kolay unutmuyor. Hele ki sevgisiyle, güveniyle kandırılmışsa… Sen bana en büyük ihaneti, en ağır yalanı yaşattın. Benim için sahici olan her şey senin için bir oyundu.
Ve şimdi içimden şu sorular yankılanıyor: Madem benimle sadece vakit geçirmek için konuştun, neden bana umut verdin? Neden bana “değerlisin” dedin? Neden beni yanına çektin, sonra da bir hiç gibi geri ittin?
Benim kalbimde hâlâ bu soruların yanıtı yok. Ama şunu biliyorum: Ben sana gerçekten dokunmak istemiştim, sen ise beni sadece kendi boşluğunu doldurmak için kullandın. Ben gerçek oldum, sen yalan.
“İnşallah yanındaki kadın gün gelir seni yarı yolda bırakır. Sen de benim gibi ardına bile bakmadan bir başına kalırsın. Benim sana gösterdiğim sadakati, sevgiyi, sabrı asla göremezsin. Sen bana ihanetlerinle nasıl acı yaşattıysan, Allah da seni en güvendiğin yerden sınasın. Kalbine koyduğun insan, bir gün sana en büyük darbeyi vursun.
Çünkü ben sana sahici sevgimi verdim, sen bana yalanlarını. Ben sana hayatımı adadım, sen beni oyalanacak bir figür gibi gördün. Benim içimi nasıl paramparça ettiysen, bir gün senin de için öyle paramparça olsun. Ve o an anlayacaksın: Benim sana ettiğim dualar değil, kalbimin bedduasıymış asıl yükün.”
“onunla güya aram bozuk” dedin… Ben de buna inanacak kadar saf, kalbini temiz tutacak kadar gerçek sevdim. Ama meğer her şey bir oyunun parçasıymış. Çünkü ben senin sözlerine güvenip içimi açarken, sen kedinin her halini ona gönderiyordun.
İşte tam da burada öğrendim: yalanın küçüğü de büyüğü de aynı acıyı bırakıyormuş insanda.
Küçük bir kelimeyle umut verirken, koca bir fotoğrafla o umudu yıkabiliyormuşsun.
Beni kandırmak için cümlelerin vardı, oyalanmam için yalanların vardı, ama gerçek hiçbir zaman yoktu. Senin gözünde ben, zamanını dolduracak bir boşluk, işine gelince var, işine gelmeyince yok olan bir “hiç”mişim. Kedinin bile her halini eşine gönderecek kadar bağlıyken, bana “onunla mutsuzum” diyerek sahte bir hayat kurman, senin en büyük ikiyüzlülüğündü.
Ama unutma; yalanın üstüne kurulan hiçbir şey uzun sürmez. Benim sevgim sana ömürlük sadakat sunarken, sen bana sadece kendi çıkarlarının gölgesini verdin. Ve bil ki ben büyüdüm bu yalanların içinde, sen küçüldün.
Benim içimde hâlâ tertemiz bir sevgi kaldı, senin içindeyse sadece kendi oyunlarının kiri.
Ve bu dünya dönüp durdukça, benim gözyaşlarım sana yük, benim kalbimin kırıkları sana azap olacak.
Çünkü ben gerçek sevdim, sen yalan söyledin. Ve kaybeden ben değilim… kaybeden sensin.
Gözlerimle Görüp Kalbimle Yıkıldım”
Bana hep anlattın… “Mutsuzum, yanımdakiyle iyi değiliz, şöyle sorunlarımız var…” dedin. Ben inandım. Çünkü bir insan, kalbine değer verdiği birine karşı bu kadar rahat yalan söylemez diye düşündüm. Ama yanılmışım.
Bir gün fotoğraflarını gördüm… Boy boy, yan yana, gülüşler içinde, ona aşkla sarılmış, etiketlerle paylaşılmış kareler. Ve o an kalbime bıçak gibi saplandı; çünkü bana söylediğinle gördüğüm arasındaki uçurum, gerçeğin ta kendisiydi. İşte o gün anladım: Sen beni hep kandırmışsın. Ayakta uyutmuşsun.
Ben senin için onurumu geride bırakmıştım. Gözlerimi kapatıp sadece sana inanmıştım. Bütün vaktimi, saatimi, zamanımı sana ayırmıştım. Toplum içindeyken bile aklım hep sendeydi, parmağım telefonumdaydı, gözüm mesajlarındaydı. Ben sana hayatımı adarken, sen beni sadece boş zamanlarının oyuncağı yapmışsın.
Neden yaptın bunu bana? Ben sana ne yaptım da bana bu kadar ağır bir ihanet bıraktın? Onurumu neden kırdın, kalbimi neden paramparça ettin? Benim canımı bir kez değil, defalarca yaktın… ama bu seferki çok başkaydı. Çünkü artık içimde sana dair tek bir güven kırıntısı bile kalmadı.
Allah biliyor ya, iyi ki beni sana yar etmedi. Çünkü sen bana sahte bir hayat sundun. Sen bana gerçek olmayan bir masal yazdın. Ben seni kalbimle sevdim, sen bana yalanlarla karşılık verdin.
Ve işte bugün söylüyorum: Artık ölürüm de sana dönmem. Ölürüm de sana varmam. Çünkü ben hak etmedim bunu. Sen beni yerle bir ettin, ama Allah’ın adaleti seni kendi yalanlarınla baş başa bırakacak.
?? “Gerçekmiş Gibi Yaşanan Koca Bir Yalan”
Her anında yanında oldum. Yanlış yaptı, arkasında durdum. Hatalarına rağmen kaç kere aklım onda kaldı, ben davrandım, ben yazdım, ben sordum… Saatlerce kendimi ona verdim. Oysa meğerse hepsi yalanmış. Hepsi sırf zaman geçirmekmiş.
Eşi uzaklaşınca onun için varmışım, eşine yakın olunca yok sayılan bir çöp. Bu insanlığa sığar mı? Benim canımı nasıl yaktın sen, böylesine acımasızca? Üstüne üstlük, bütün bunları yaptıktan sonra beni Allah’a havale ediyorsun. Hiç mi korkun yok? Ne istedin benden, ben sana ne yaptım da beni böyle yaraladın?
Bir tişört… Bir gün bende kaldı. Onun kokusu, teri benim kıyafetlerime geçsin diye, bütün kıyafetlerime sürtmüşlüğüm vardı. Bir kokuyu, bir izi yaşatabilmek için her şeyi göze aldım. Çünkü bendeki sevgi masumdu, tertemizdi. Benim tek isteğim “sahici” olmaktı.
Ama sonra büyük yalanı öğrendim. Bütün duygularımın, bütün fedakârlıklarımın üzerine düşen o kara gölge… Artık ne kokunun anlamı kaldı, ne de hatıraların. Gerçekmiş gibi yaşadığım her şeyin aslında bir yalandan ibaret olduğunu görmek, kalbime saplanan en büyük hançer oldu.
Benim sevgim gerçekti, senin yalanlarınsa bana bıraktığın tek miras. Ve bugün ben, alnım açık yaşıyorum. Ama sen, kendi yalanlarının altında ezileceksin. Çünkü Allah kul hakkını bırakmaz. Benim gözyaşlarım sana yük olsun, benim kırgınlığım her adımında karşına çıksın. Ben sevdim, sen yalan söyledin. Ve unutma, ben kaybetmedim… kaybeden sensin. Allah seni bir değil, bin kere benim karşıma çıkardığı yalanlarınla yüzleştirsin. Her bakışında kendi vicdanın sana ayna olsun. Ben sana en sahici yanımı verdim, sen bana en kirli yüzünü gösterdin. Ve bil ki, ben seni affetmiyorum. Benim gözyaşlarım sana yük, dualarım sana tokat, sessizliğim sana en büyük beddua olacak. Sen bana dünyayı dar ettin ya, Allah da sana benim yaşadığım acıyı kat kat yaşatsın.”
??? “Bir İnsanın İçimde Bıraktıkları”
Hayatımda öyle biri vardı ki; bana hem en güzel duyguları tattırdı hem de en derin acıları öğretti. Belki adı önemli değil ama bıraktıkları hayatımın en büyük derslerinden biri oldu.
Onunla tanıştığımda içimdeki çocuk sevincini, ilkbahar tazeliğini yeniden hissettim. Bir bakışıyla kalbim hızlanıyor, bir sözüyle içimde yeni bir dünya kuruluyordu. Sevgi, sadakat, güven… Hepsini onunla yeniden tanımladım. Ona değer verdim, uğruna zamanımı, sevdiklerimi, hatta kendimi bile geri plana attım. Mutlu olsun diye en küçük ayrıntıyı bile düşündüm, onun bir tebessümü için çabaladım. Onunla kurduğum hayallerde yuva vardı, huzur vardı, paylaşılmış bir gelecek vardı.
Ama hayat sadece güzelliklerden ibaret değilmiş. Onunla birlikte öğrendiğim en büyük gerçek, yalanın küçüğünün de büyüğünün de aynı şekilde kalbi yaraladığı oldu. Bir gün bir yalanına şahit oldum, sonra bir başkasına… Ve fark ettim ki, aslında bunca zamandır sevgiyle dokunduğum eller, bana yalanlarla geri dönüyormuş. En çok canımı yakan da buydu: Sevgime karşılık gerçeği değil, yalanı seçmiş olması.
Ben bütün samimiyetimle yanındayken, o bana oyunlar kurmuş. Benim sadakatimi kendi ihtiraslarına alet etmiş. Oysa ben, belki de aptalca bir saflıkla, bütün kalbimle inanmıştım.
Bugün geriye dönüp baktığımda şunu anlıyorum: Bir insanın sana kattıkları sadece mutlulukla ölçülmez. Seni ağlatan, üzen, yalanlarıyla yaralayan da aslında sana bir şey öğretmiştir. Ben, onunla hem saf sevgiyi hem de en acı ihaneti tanıdım.
Şimdi kalbimde büyük bir sızı var; evet. Ama aynı zamanda büyük bir uyanış da var. Çünkü yalanla beslenen hiçbir sevginin uzun ömürlü olmayacağını öğrendim. Ve kendime söz verdim: Bir daha kimseye bu kadar sorgusuzca teslim olmayacağım.
Benim sevgim sahici, benim kalbim temizdi. Onun bana verdikleri ise yalanlarla kirlenmiş bir masaldan ibaretmiş. Bugün bu masalı burada bırakıyorum. Ama içimde hâlâ biliyorum ki, benim sevgim gerçekti. O ise kaybetti. Yok, beni kandırışları… Söylediği her şeyin yalan olduğu… İşine gelince ‘varlığım’, işine gelmeyince sırtını dönüşü… Ve bir kez daha Allah yalanlarını görsellerle karşıma çıkardı. Ben sustum, Allah konuşturdu. Ben güvendim, Allah gerçeği önüme serdi. Ve işte bugün biliyorum ki; benim kaybım değil, onun kendi elleriyle hazırladığı son.”
“Bazen düşünüyorum da, insanı en çok yaralayan şey, bir yabancının ihanetinden çok en güvendiğinin yalanıymış. Ben sana bütün içtenliğimle inanırken, sen bana rol yapmışsın. Söylediğin her güzel cümle, bugün kulağıma sadece bir aldatmaca gibi çalınıyor.
Varlığım işine gelince sahiplendin, işine gelmeyince sırtını döndün. Sevgi dediğin şey bu muydu Serhat? Gerçekten seven insan böyle mi davranır? Ben seni en çok Allah’a havale ettim; çünkü ben susunca O susturmadı, gerçeği önüme bir bir çıkardı. Görsellerle, kanıtlarla, daha fazla gözlerimi kapatamayacağım şekilde…
Benim saf duygularımı zevk sandın, teslimiyetimi aptallık bildin, sevgimi oyun sanıp yalanlarınla gölgeledin. Ama yanıldın. Çünkü ben kaybetmedim, sadece senin kim olduğunu gördüm. Benim içimde hâlâ temiz bir sevgi vardı, ama senin içindeki kir onu hak edecek kadar güçlü değildi.
Şimdi biliyorum: Benim kalbim tertemiz kaldı, senin yalanların ise seni boğacak. Çünkü Allah kul hakkını bırakmaz. Benim gözyaşlarımın hesabı bir gün önüne serilecek. Ve işte o zaman anlayacaksın: Benim sevgim gerçekti, senin bana sunduğun ise koca bir hiçti.”