karşı duvara eski bir şato çizilir
duvar/da göz,
rutubet böcekleri yuva kurma derdinde
her gece bir savaş başlatır
Tuna`dan geçemeyen atlılar
gözağlar
Ölüm bir bahçe idi, gül gül
Öyle inandırmıştı İbrahim
Şarta bağlı, put kırışlarında
Bu sabah uyandığımda
Öl! (me) dedim
Evimde bir kaç taş,
elbetteki bu son deyişim
yusufçukların kanatlarını bir bir koparırken
işte mavi bir çiçek, yaprağında kan pıhtısı
iki kadın koynunda beslenen yılan
hani o eteklerim, gelincikler açan eteklerim
gecelerinde tıslayıp rakseden
bir zümrüt kadar kırılgan gözlerim
yarım ağız dolusu ruh
içine uzamış saçlarımla
mahsus ki
dalga dalga görüntün
kadın;
bu sabah başka konuşmak lazım
fideleri ekmek eksik topraklara
buğday ayaklarıyla gezinmek
sessizce gelip hasta alnından öpmek
dudaklar kor,yanmak
öyle iyisin ki
ölüm ıslatır ancak
saçlarının dörtte birini
hem bu kırık rivayetler nereye kadar
ve mutlaka biliyorsundur
kir tutmaz şadırvan eteklerini
„soğuktu
alnımda üşümüş kuşlar
radyoda erzurum havası
cızırtılı gece avucumda
nehir yatağında isyan, ben yatağımda sabır
usul usul kırıldı buz, çığlığımdan
size cesur bir şiir yazmak isterdim
kenarlarından sitemler sızan toprak testi
yanında kuru bir çiçek
köksüz
saçları taranmamış kadınlar gibi
dağılmış çimler kokuyor bahçe
sarı romanların yazıldığı vakitmişsin
kız adlarının mehtap olduğu
aşkin bahçeye düştüğü
senmişsin yağmurları eskiten
zarflara doluşmuş mürekkep suyu
açılmak için nar mevsimi bekleyen
içimde kışa tutulmuş ırmak
buza kırılan sesimle
sana kırılır gibi
bir şey var benden göçmüş
boşluğuna seni koymuş
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!